1. YAZARLAR

  2. SİNAN ÖN

  3. “Zulüm Çin’de de olsa karşı çık”mamız gerekirken!
SİNAN ÖN

SİNAN ÖN

Yazarın Tüm Yazıları >

“Zulüm Çin’de de olsa karşı çık”mamız gerekirken!

13 Haziran 2021 Pazar 11:37A+A-

Türkiye, 15 Mayıs 2017’de Çin ile “Suçluların İadesi Anlaşması” imzaladı. Anlaşma Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa’nın 90. maddesi gereğince meclise gönderildi ve 26 Nisan 2019’dan beri meclis tarafından onaylanmayı bekliyor.

Türkiye’den Çin’e kaçan herhangi bir suçlu var mıdır bilmiyorum. Ancak iade anlaşmasını talep eden Çin tarafı, vatandaşı olup ticaret ya da eğitim için bile olsa Türkiye’ye gelen Müslümanların tümünü suçlu olarak kabul ediyor.

Türkiye iade anlaşmasını henüz onaylamadı ancak Çin medyası 2020 sonlarında “Sincan Ayrılıkçı Güçleri Türkiye’de İltica Hakkını Kaybedecek” başlıklı bir haber yayınladı. HaberdeTürkiye’nin: “Çin’in toprak bütünlüğünü ve egemenliğini ihlal edecek herhangi bir girişime izin vermeyeceği, kanun teklifinin parlamentoda görüşülmeye başlanmasında mutabık kalındığı” ifadeleri yer alıyordu.(1)

Oysa bu anlaşma kabul edilirse dünyaya tamamen kapalı, totaliter Çin’in kabarık insan hakları ihlalleri nedeniyle Türkiye’nin hanesine utanç lekesi olarak kaydedilecek. Özellikle 2017’den beri dozu giderek artan Doğu Türkistan’daki kitlesel gözaltı, şiddet ve toplama kampı uygulamalarına rağmen teklif yasalaşırsa Türkiye, zulüm dolayısıyla kendisine sığınan mazlumları Pekin’e iade etmek zorunda kalacak. Bu ihtimal herşeyden önce ülkemize sığınmış olan mazlumları fazlasıyla tedirgin ediyor.

Çin devleti bu anlaşmayı her ne kadar “Suçlular” nitelemesiyle meşrulaştırmak istese de asıl amacının; Doğu Türkistan, Tibet, İç Moğolistan, Hong Kong ve kendi çıkarlarıyla uyuşmayan tüm muhaliflerin, her türlü siyasi durum ve faaliyetlerini önlemek olduğunu gizleyemiyor. Dolayısıyla iade anlaşmasının bugüne kadar imzalanmamasının sebebi, Çin rejiminin muhaliflere dönük uyguladığı hak ihlalleridir, diye umuyoruz. Örneğin 1,2 milyon civarında Çinli’nin yaşadığı Avusturalya bu anlaşmayı hak ihlalleri gerekçesiyle onaylamamış. Avusturalya bu karara etraflı bir inceleme sonucu ulaşmış. Bu örneklik, hiçbir olguyu “etraflıca araştırmayı sevmeyen ülkeler” için nihai kararın verilmesinde önemli katkılar sunabilir.

İade anlaşmalarında iadeye konu olan her birey için olmazsa olmaz ölçüler aranmalıdır. İade edilecek kişi işkenceye, insanlık dışı, aşağılayıcı cezaya ve muameleye maruz kalmamalıdır. Suçu, siyasi ya da askerî bir suç olmamalıdır. Ayrımcılığa uğramamalıdır. İade sonrası adil bir şekilde yargılanmalıdır. İade için gerekçe gösterilen suç ve deliller tatmin edici olmalıdır.

Çin, suçluların iadesi anlaşmasını muhatap ülkeler için yapılan düzenlemelerle tutarlı hale getirdiğini türlü teminatlarla ifade etse de, insan haklarına ilişkin ciddi endişeleri giderecek bir pratikte değil. Adil yargılanma hakkı, ölüm cezası, kanıtsal standartlar; işkence, zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele; cezada çifte standart, reşit olmayanların iadesi ve Çin’e iade edilen kişilerin izlenememesi gibi meseleler endişeleri fazlasıyla arttırıyor.

Uluslararası Af Örgütü’nün Ocak 2021 raporunda: “Çin’in bağımsız bir yargısı yok. Suçlu olduğundan şüphelenilen birçok kişi, özellikle siyasi açıdan hassas davalarda hukuki danışmana erişemiyor. İşkence ve diğer kötü muamele biçimleriyle elde edilen zorla ‘itiraflar’ Çin ceza sisteminde önemli bir rol oynuyor” ifadeleri yer alıyor.(2) Ayrıca Çin adil yargılanma hakkını koruyan “Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi”ne de taraf değildir. Dolayısıyla, kişilerin Çin’e iade edilmesi demek, bu insanları adil yargılanma konusunda güvencesiz bırakmak demektir.

Çin, rahatlıkla ölüm cezası verebilen ve cezanın uygulanması konusunda şeffaf olmayan bir ülkedir. 2014 yılına ait bir Stk raporunda, Çin’de 2.400 kişinin idam edildiği bilgisi, idam cezasına ne kadar sık ve keyfi olarak başvurulduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu ülkeye insanları geri göndermemek hukuki olduğu kadar insani sorumluluğumuzdur.

Çin’in hiçbir zaman güven vermediği olgulardan bir diğeri, iadesi istenen kişinin işkence veya diğer zalimane muameleye maruz kalmasıdır. İade edilen kimselerin Çin polisi tarafından yürütülen sorgu ve soruşturmaları, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından Aralık 2016 yılında raporlanmış ve: “Çağırılanlar günlerce, haftalarca, aylarca özgürlüklerinden yoksun bırakılır, bu süre zarfında defalarca sorgulanır ve sıklıkla işkence görürler. Bu süreç, ancak suçun “itiraf” ettirilmesiyle sona erer” şeklinde bir sonuca varılmış.

Çin’de binlerce kişinin akıbetleri konusunda belirsizlik varken, hesap sorulamaz bir nobranlığın eline insanları teslim etmek, onları karanlık bir kuyuya atmak gibidir. Çin’in yargı sisteminden kaynaklanan gizlilik ve bunun sonucu olan kapalılık; tutuklulara ve mahkûmlara kötü muamele yapıldığı bilgileri ile birleşince bu anlaşma hakkında verilecek kararı belirlemeye yetmez mi?

Doğu Türkistan’ın tamamını hapishaneye çeviren ve sayısını kestiremediğimiz milyonlarca insanı toplama kamplarına dolduran Çin’in suç ve ceza tanımı ciddi anlamda sorgulanmayı gerektiriyor. Zira bahsedilen kamplara alınan insanların mahkeme bile edilmedikleri ve kendilerine bir suç isnadında dahi bulunulmadığı, bu kamplardan çıkmayı başaran yüzlerce mağdur tarafından ifade ediliyor. HRW’nin raporunda yer alan mağdurlardan birinin ifadesinde: “Yetkililere ‘avukat tutmam gerekir mi?’ diye sordum. Bana, ‘Hayır, çünkü senin hakkında bir mahkûmiyet kararı verilmedi. Kendini herhangi bir şey için savunmak zorunda değilsin. Burada bir siyasi eğitim kampındasın. Tek yapman gereken ders çalışmak’ dediler.” (3) Bunun adına tüm dünyada asimilasyon deniyor. Çin’de “Siyasi eğitim kampı!”

Bu anlaşmaya konu olan 50 bin civarında “Uzun dönem ikamet izniyle” Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlı bulunuyor ve bunların tamamının statüsü bu anlaşmanın kapsamına dâhildir. Dolayısıyla iade anlaşması, iki devlet arasında yapılan standart bir iade anlaşması olmayıp, Türkiye’de ikamet eden Doğu Türkistanlıların iadesini amaçlamaktadır. Nitekim anlaşma Çin tarafından onaylanınca Çin gazeteleri: “Türkiye’de bulunan Doğu Türkistanlı “teröristlerin” iadeleri için önemli bir merhalenin aşıldığını” yazmakta bir beis görmemiştir. (4)

Çin, 11 Eylül 2001 sonrasında Doğu Türkistanlıları uluslararası teröre karşı savaş bağlamında “terörist” olarak ilan etti. Dolayısıyla iade anlaşması yaptığı ülkelerden terörle yaftaladığı isimleri talep etmeye başladı. Türkiye’de anlaşmanın olası yürürlüğe girmesi demek, ülkemizdeki Doğu Türkistanlıları “terör suçu” nedeniyle iadelerini talep etmek ve iadelerin uluslararası hukuk açısından meşruluk kazanması anlamına geliyor. Kaldı ki, bu anlaşma yapılmadan önce de iade edilenler ve iade amacıyla hakkında kovuşturma yürütülenler bulunuyor.(5)

Çin toplama kamplarında yaşanan zulme engel olmak için tüm yollar kullanılmalıdır. Canlı tanıkların anlatımıyla bu kamplarda insanlar; yaz aylarında sadece iç çamaşırıyla sıcak taş üzerinde, kış aylarında çıplak ayak buz üzerinde bekletiliyorlar. Dayak yiyip, elektriğe maruz kalıyorlar. Hastalık durumlarında tedavi edilmiyorlar. Uykusuz bırakılıp, süresiz hücre hapsinde tutuluyorlar. Uzun süre kelepçeli bırakılıp, kafalarında siyah çuval olduğu hâlde bekletiliyorlar. Tuvalet ihtiyaçları kısıtlanıp, aşırı kalabalık odalarda tutuluyorlar. Aç ve susuz bırakılıp, yeterli yiyecekten mahrum kalıyorlar. Su tanklarına daldırılıp, soğukta üzerlerine soğuk su dökülüyor. Kadınların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürülüyor, bileklerinden asılı hâldeyken copla vuruluyor, değişik acı verici nesnelerle dövülüyor ve eziyet ediliyorlar. Yoğun ve parlak ışıkla körleştirilip, uzun süre gergin pozisyonda tutuluyorlar. Günlerce hareketsiz bir şekilde kaplan koltuğu denen koltuklarda oturtulup, elleri kelepçeli, ayakları prangalı olarak dolaştırılıyorlar. Düzenli olarak verilen ve içeriği bilinmeyen ilaçlarla güçten düşürülüp, itaate zorlanıyorlar. Zoraki kürtaj ve doğum kontrol uygulamalarına tabi kalıyor, kısırlaştırılıyorlar. Tecavüze uğruyor, tecavüze uğrayan birini izlemeye zorlanıyorlar. (6) Zorunlu köle işçiler olarak çalıştırılıyorlar. Rızaları dışında organları satılıyor. Evlerine yatılı Çinli memurlar görevlendirilerek aile mahremiyetleri ihlal ediliyor. Çocuklar yetimhanelere ve yatılı okullara yerleştirilerek ailelerinden koparılıp,  asimilasyona maruz bırakılıyor. Bu vb hak ihlalleri ile insanlık dışı muamele kanıtlanmış yüzlerce delille karşımızda duruyor. (7)

Çin, bu insanları kamplara sudan sebeplerle topluyor. En büyük gerekçeleri “Suçu önceden önleme ilkesi!” Dolayısıyla hukukun temel prensibi olan masumiyet karinesinin hiçbir önemi kalmıyor. İncelemeler, toplama kamplarında olan Uygur, Kazak, Kırgız ve diğer Müslümanların tamamına yakınının aslında hiçbir suçu olmadığını gösteriyor. Uygulanan yol ve yöntemlere bakıldığında, Çin yönetiminin hâlihazırda yaş ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın bütün Doğu Türkistanlıları “suçlu” kabul ettiği, din ve geleneklerine bağlı olanları ise “terörist” olarak yaftaladığı anlaşılıyor.

Çin’in 2014 yılında ilan ettiği “75 Aşırılık Belirtisi” âdeta tüm Doğu Türkistanlıların hapishane ve toplama kamplarına gireceğini garanti ediyor! Bir çadıra ya da pusulaya sahip olanlar. Mutfağında birden fazla bıçak kullananlar.  Pasaportu olup, yurt dışına çıkan ya da yurt dışına çıkan birisiyle konuşanlar. Başkalarına günah işlememesini söyleyenler. Fazladan yiyeceğe sahip olup, kahvaltıyı güneş doğmadan önce yapanlar. Alkol ve sigara kullanmaktan kaçınanlar. Sakalı olan, başörtüsü takan, camiye giden, namaz kılan, oruç tutanlar. DNA örneğinin alınmasına karşı çıkanlar. Bazı sosyal medya uygulamalarını kullananlar. Okulda ve resmî dairelerde ana dili ile konuşanlar. Üzerinde ay yıldız olan tişört giyinen ya da bu sembolleri bir şekilde kullananlar gibi gerekçeler “Aşırılık belirtisi” olup, insanların toplama kamplarına alınması için yeterli sebep teşkil ediyor. (8)

Dolayısıyla bir halka, inanca, topluma daha doğru ifadeyle insanlara karşı ciddi hak ihlalleri yapan ve çoğu zaman onları yok sayan politikalar uygulayan Çin’in hazırlayacağı delil ve suç pusulalarını esas alarak, insanları Çin makamlarına teslim etmek, elim durumlara sebebiyet vermekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.

2016’da Türkiye’yi ziyaret eden ve bu sebeple de dönüşünde gözaltında alınan 17 yaşındaki Yakupcan Naman, bir süre sonra Kaşgar’daki toplama kampında vefat etti. Cenazesi polis denetiminde defnedildiği için Yakupcan’ın ölüm sebebi belirlenemedi. Mesele bu şekilde olunca, Türkiye’de bahse konu anlaşmaya dâhil olmayan tek bir Doğu Türkistanlı bile yoktur!

Eğitim amacıyla yurt dışına çıkan Doğu Türkistanlı öğrencilere de benzer şekilde muamele ediliyor. Talep edilen tüm şartları yerine getirerek Çin dışına çıkan öğrenciler, güvenlik zaafı olarak görülüp geri dönmeye zorlanıyor. 2017 yılı başında, yurt dışında okuyan Uygurlu öğrencilere, 20 Mayıs 2017 tarihine kadar “siyasi değerlendirme” için geri dönmeleri çağrısında bulunuldu. Dönen öğrenciler toplama kamplarına alınırken, dönmeyenlerin tüm resmî işlemleri askıya alındı. Bu öğrencilerin Doğu Türkistan’da yaşayan aileleri de “aşırıcılık” gerekçesiyle toplama kamplarında tutuluyor.

Çin, toplama kamplarına “Yeniden Eğitim Merkezi” ya da “Mesleki Eğitim Merkezi” adını vererek zulmü karartmaya çalışıyor. Kampları görmek isteyenlere, yasası icabınca bu imkânı sunması gerekirken bölgeye bağımsız ziyaret taleplerini “iç işlerine karışmak” bahanesiyle geçiştiriyor. ÖrneğinTürkiye’nin ziyaret talepleri Temmuz 2019’dan beri oyalama taktikleriyle sürekli erteleniyor.

Dolayısıyla zulüm Çin’de de olsa karşı çıkmamız gerekirken anlaşmayı onaylamak;  toplama kampları zulmünü, soykırımı ve diğer tüm Çin uygulamalarını da kabul etmek anlamına gelecektir. Eğer sahte deliller ve suçlara istinaden bir kişi dahi teslim edilecek olursa, bunun utancını taşımak zorunda kalacağız. Ve bu durum en çok, kendini tüm dünyanın vicdanı olarak gören ülkemizin devlet büyüklerini incitecektir! Burada insan sormadan edemiyor; hangi politik gerekçemiz bir mazlumun gözyaşından daha kıymetli olabilir?

İadesi anlaşması, TBMM’ye dahi getirilmeden iptal edilmeliydi, maalesef olmadı. Ancak geç kalınmış değil, anlaşma onaylanmayarak tarafımız belli edilmeli. Bizim için daha değerli ve anlamlı olan şeyin adalet ve zulüm denkleminde mazlumun yanında olmak olduğu ilan edilmelidir. Türkiye bu hamlesiyle yaşadıkları zulümler nedeniyle 70 yıldır kendisine sığınan Doğu Türkistanlı masum Müslümanların gönüllerine su serperken, insan haklarının ve hukukun arkasında durduğunu da tüm dünyaya gösterecektir.

Tüm bunlara rağmen illa iade anlaşmasını imzalamak zorundaysak, bunu hayırlara vesile olması için yapalım o zaman. Nasıl olcak bu?  Bütün toplama kampları kapatılacak. Yıkılan 16.000 cami ile Doğu Türkistan inanç ve kültürüne ait eserler yeniden inşa edilecek. Çocuk kampları olarak işlev gören yatılı okullar ve yetimhaneler kapatılıp,  çocuklar aile ve yakınlarına teslim edilecek. Köle işçiler serbest bırakılacak. İnsanların organları zorla alınmayacak. Mahremiyeti ayaklar altına alan “Aile Olmak” projesine son verilip, Doğu Türkistanlı aileler için mecburi misafirler olan Çinli memurlar evlerine dönecek. Kadın ve erkeklerin kısırlaştırılmasına son verilecek. Soykırımdan vazgeçilecek. Kısacası tüm Doğu Türkistan’da gasp edilen hak ve özgürlükler iade edilecek ve tüm bu zulümleri yapanlar cezalandırılacaksa neden olmasın? Rabbimiz görmeyi bizlere de nasip eder inşallah.

*

Dipnotlar

[1] https://news.creaders.net/china/2020/12/24/2303124.html

[2] Lucrezia Poggetti, 20.01.2021, https://merics.org/en/short-analysis/eu-china-mappings-interactions-between-eu-and-china-key-issues

 [3] HRW, “Çin: Müslüman Bölgesinde Ağır Baskı”, 14.01.2021, https://www.hrw.org/tr/news/2018/09/09/322264

 [4] “Hong Kong Medyasının İlgisi: Çin, Çin-Türk Anlaşmasını Onayladı”, 30.12.2020, https://www.sohu.com/a/441444839_114911; “Sincan Ayrılıkçı Güçleri Türkiye’de İltica Hakkını Kaybedecek”, 24.12.2020, https://news.creaders.net/china/2020/12/24/2303124.html

[5] Cihat Arpacık, “Yetkililer “Uygurlar Çin’e İade Edilmeyecek Dese De Henüz Kanun Çıkmadan Gönderilenler Var: Bir Gece Ansızın İade Edilen Üç Uygur’un Hikayesi”, 31.12.2020, https://www.indyturk.com/node/293546/haber/yetkililer-uygurlar-%C3%A7ine-iade-edilmeyecek-dese-de-hen%C3%BCz-kanun-%C3%A7%C4%B1kmadan

[6] Sümeyye Ertekin, “Çin’in Doğu Türkistan’da Kurduğu Kampları Anlattı: 15 Ay Güneşi Görmedim, Her Anı İşkenceydi”, Independent Türkçe, 06.07.2019, https://www.indyturk.com/node/48661

[7] “Milli Birlik ve Aile’, Milli Birlik ve dostluk Faaliyetleri”, 15.02.2018

[8] Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği, “Xinjang’da Dini İnanç Özgürlüğü”, 12.06.2016, http://tr.china-embassy.org/tur/xwdt/t1371486.htm

 

YAZIYA YORUM KAT

12 Yorum