
Zulme boyun eğmeyenlerin ülkesi: Filistin
Selçuk Türkyılmaz, başta ABD olmak üzere birçok emperyal gücün desteklediği siyonist rejimin Gazze'de uyguladığı tüm soykırım politikasına rağmen Gazzelilerin direnmekten vazgeçmediğini vurguluyor.
Selçuk Türkyılmaz/Yeni Şafak
Filistinlilerin haklı davası
Filistinliler haklı bir davanın neleri göze alarak savunulabileceğini bütün dünyaya gösterdi. Bir halk ve onun seçilmiş meşru temsilcisi Hamas bütün imkânsızlıklara rağmen on beş ay boyunca direndi. Bu süre zarfında Siyonist İsrail tarihte eşine rastlanılması pek mümkün olmayan büyük bir soykırıma ve yıkıma imza attı. Bu dönemde dünyanın gözü önünde İngiltere, Almanya ve Fransa gibi geçmişin emperyalist devletleri İsrail’in yanındaydı. Sıralanan bu ülkeler, diğerleriyle birlikte Filistinlileri yerlerinden yurtların uzaklaştırmaya yönelik saldırıların içinde açıkça yer aldı. Eskiden bu ülkelere düvel-i muazzama denilirdi. Fakat bunlardan başka ve asıl olarak ABD Filistinlilerin karşısına doğrudan çıktı. Amerikalılar da hem İsrail’i destekledi hem de bu vahşi saldırganlığa dâhil oldu. Bunlar Batı sisteminin temelini oluşturan ülkelerdir. Filistinliler ise bir halk olarak bunlar karşısında direndikçe vahşet devam etti ve yeni boyutlar kazandı. Buna rağmen Gazzeliler yine direndi, yine teslim olmadı.
ABD’nin yeni dışişleri bakanı Filistinlileri tehdit ettiği konuşmasına alnına çizdirdiği haç işareti ile çıktı. Bunun üzerine ABD Başkanı Trump, Gazzelilere cehennemi yaşatacağını ilan etti. Böylelikle farkında olarak ya da olmayarak Filistinliler karşısında acizliklerini göstermiş oldular. Filistinlilerin haklı davası karşısında fikren mağlup olduklarını görmemek mümkün değil. Evet, Gazze gibi küçücük bir alanda özellikle de sivillere yönelen saldırılarla tarihin utanç verici sayfalarında yer almaktan çekinmediler fakat yine de Filistinlilerin direnci kırılmadı. Ortaya çıkan vahşet tablolarını kendi kamuoylarından gizlemek için basın kuruluşları topluca aktif görev üstlendi. Onlar da küçücük bebeklerin parçalanmış bedenlerini göstermek istemediler. Fakat yine de kamuoyları, ortaya çıkan vahşete istedikleri ölçüde destek vermedi. ABD dışişleri bakanının alnında haç işareti ile kamuoyunun karşısına çıkmasını bu çerçevede ele almak gerekir. Marco Rubio, Siyonist İsrail’in bir din ve uygarlık savaşı verdiği görüşünü çok daha güçlü bir şekilde gündeme getirmiş oldu.
Batı medeniyeti temelinden sarsılırken Filistinlilerin temsil ettiği fikrin neden ibaret olduğu üzerinde elbette tekrar tekrar durmak gerekir. Türkiye’de bazı çevreler başından itibaren Hamas, 7 Ekim ve Yahya Sinvar’dan hareketle son derece olumsuz ve karalayıcı fikirlerle toplum karşısına çıktı. Çok ilginçtir, bunlar arasında Hamas’ın esasen İsrail’in eseri olduğunu iddia edenler bile vardı. Yine Şehit Yahya Sinvar’ın Yahudi kökenli olduğunu bile iddia ettiler. Zannımca bunlar farkında olarak ya da olmayarak Marco Rubio gibi düşünüyor. Din ve medeniyet savaşı fikrine kolayca ikna oluyorlar. Hâlbuki Filistin davasının tarihinde silinmez izler bırakan kişi ve grupların dâhil oldukları harekete asıl kimliğini veren vatan savunmasıydı. Hamas da vatanını savunan insanlardan müteşekkildir. Filistin’in tarihî topraklarında manda rejimi kurarken İngilizlerin dinî kaynaklardan beslendiğini gösteren emareler oldukça sınırlıdır. Onlar on dokuzuncu yüzyıl kolonyalizmini Doğu Akdeniz’de sürdürdüklerini pekâlâ biliyorlardı. Büyük Şirketler açısından Filistin’in jeopolitik değeri çok yüksekti. Yahudi yerleşimciler toprağın kimliğini kalıcı olarak değiştirebilecek güçte olduğu için önemliydi. Temel mesele din değil, toprağın kimliğinin değişimiydi. Bu kolonyal proje en fazla Yahudiler arasında rağbet gördü. Hâlbuki Siyonizm Anglosaksonların kolonyal ideolojisi olarak ortaya çıkmıştı. Siyonistler İngiltere’nin emperyal projesine yoğun olarak hareket ederken bunun kendi emelleri ile örtüştüğünü düşündüler. Bu durum en çok onları değiştirdi. İçlerinden bir canavar çıktı ve tarihe Yahudiler adına hareket eden Siyonist devleti kara bir leke olarak kazandırdılar. Bu leke onların alnından hiçbir zaman çıkmayacaktır. Marco Rubio gibilerin alnındaki işaret dinî bir sembol olmaktan ziyade asla silinmeyecek vahşet lekesidir.
İsrail başından itibaren FKÖ gibi direniş gruplarını ve Hamas’ı yok etmek istese de hiçbir zaman Filistin davasını ortadan kaldıramadı. Bir halkı tümden yok etmek istemelerinin sebebi de budur. Çoluk çocuk, yaşlı, kadın demeden herkesi öldürüyorlar. Siyonistlerin öldürerek dönemsel ve mevzi başarılar elde ettiği de inkâr edilemez. Fakat Filistinlilerin haklı davalarına olan bağlılıkları da artarak devam etti. Filistinliler vatanları için tekrar tekrar ölüyor. Dünyanın en güçlü devletleri bu haklı dava karşısında vahşete ortak olmaktan başka bir çözüm üretemiyor.
Şurası muhakkak ki tarih boyunca bir fikri ortadan kaldırmak için ona inanları öldürmek hiçbir zaman kesin çözüm olmamıştır.
HABERE YORUM KAT