
Zio-McCarthyizm, 21. yüzyılın tehlikeli siyasi tasfiyesi
Filistin davası ile dayanışma gösterenlere yönelik gözaltı, izleme, karalama ve sınır dışı etme uygulamalarında, Amerikan tarihinin utanç verici bir bölümünü yansıtan bir tırmanış yaşanmaktadır.
Omar Suleiman’ın Middle East Eye’de yayınlanan yazısını Haksöz Haber tercüme etti.
1950'lerde Amerika Birleşik Devletleri, komünist olduğu iddia edilen kişileri kamu hayatından temizlemek için kapsamlı bir kampanya başlattı. Kariyerler yok edildi, hayatlar altüst oldu ve bir korku kültürü siyasi ve akademik ortama nüfuz etti.
O dönem, yani McCarthycilik, bugün Amerikan tarihinin karanlık ve utanç verici bir bölümü olarak hatırlanıyor.
Şimdi onun yankısını yaşıyoruz. Ancak bu kez farklı bir bayrak altında geliyor. Bu, İsrail devletinin işlediği zulme karşı çıkmaya ya da Filistin halkıyla dayanışmasını ifade etmeye cesaret eden herkesi hedef alan yeni bir siyasi tasfiye olan Zio-McCarthyism (İsrail karşıtı kişileri susturmak için yapılan suçlayıcı kampanyalar) dönemidir.
Ve tıpkı ilkinde olduğu gibi, bu seferki de ilk hedefleriyle sınırlı kalmayacak.
Son aylarda rahatsız edici bir tırmanış görüyoruz. Filistin yanlısı aktivistler, anayasal haklarını kullandıkları için gözaltına alınıyor, izleniyor, sınır dışı ediliyor ve karalanıyorlar.
Daimi yasal yerleşimci ve Columbia Üniversitesi mezunu olan Mahmud Halil, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) ajanları tarafından evinden alınarak Louisiana'daki bir gözaltı merkezine nakledildi.
Federal bir göçmenlik hâkimi, herhangi bir suç eylemi nedeniyle değil, Dışişleri Bakanı'nın “inanç ve derneklerini” ABD dış politika çıkarlarına tehdit olarak nitelendirmesi nedeniyle sınır dışı edilebilir olduğuna karar verdi. Yargıç, bakanın tanımlamasına itiraz etme yetkisinin olmadığını bile kabul etti.
“Muhalefet etmek” artık sınır dışı edilmek için tek başına yeterli.
Bir sonraki dalga
Tufts'ta doktora öğrencisi olan Türk Rumeysa Öztürk, iftara giderken maskeli ICE ajanları tarafından gözaltına alındı ve hapsedilmeden önce eyalet sınırları dışına çıkarıldı. Görünürdeki suçu İsrail'in Gazze'deki soykırımını kınayan bir yazı yazmaktı.
Onlar yalnız değiller. Yunseo Chung, Momodou Taal, Dr. Rasha Alawieh ve Badar Khan Suri de benzer nedenlerle gözaltına alındı, sınır dışı edildi ya da hedef gösterildi.
Ve tüm bunlar Trump 2.0 çılgınlığının sadece birkaç aylık ilk dalgası. Bir sonraki dalga şimdiden şekillenmeye başladı.
Basında yer alan bazı haberlere göre Trump yönetimi, sadakatsiz ve “yabancı düşmanlarla işbirliği içinde” oldukları düşünülen vatandaşları vatandaşlıktan çıkarmaya hazırlanıyor.
Uygulanması halinde bu, Amerikan vatandaşlarının yabancı bir ülkede “Gitmo” (Küba'nın güneydoğusundaki Guantanamo Körfezi'nde bulunan bir askeri hapishanedir) benzeri bir işkence kampına gönderilmesiyle on yıllardır ilk kez geniş çaplı bir vatandaşlıktan çıkarma programı anlamına gelecektir.
Tarihin bize öğrettiği bir şey varsa o da siyasi tasfiyelerin asla sınırlı kalmadığıdır. 1950'lerde komünistlerle başlayıp sivil haklar liderlerini, işçi örgütçülerini ve sanatçıları silip süpürdü.
2000'lerde sözde ‘Terörle Savaş’ Müslümanlarla başladı ve ‘Vatanseverlik Yasası'nın’ karanlık koridorlarına yayıldı. Ve bugün, Filistin dayanışmasına yönelik baskılar sadece bir başlangıç.
Kampanya şimdiden göçmenlerin ötesine geçmeye başladı. Vize iptalleri, ICE baskınları ve vize reddi endişe verici oranlarda gerçekleşiyor. Ancak bunun burada bittiğini düşünmek saflık olur.
Sırada vatandaşlığa kabul edilmiş vatandaşlar var. İktidardaki bazı kişiler tarafından zaten şartlı olarak kabul edilen vatandaşlıkları şimdi aktif olarak yeniden inceleniyor.
Daha geniş çaplı baskı
Amerika Birleşik Devletleri'nde doğanlar için yol şimdiden açılıyor. Genişletilmiş “yabancı terör bağlantısı” yasaları, suçu ilişkilendirme taktikleri, işverenler ve üniversiteler üzerindeki baskılar daha geniş çaplı bir baskıya zemin hazırlıyor.
Sosyal medya geçmişleri delil olarak kullanılıyor. Öğrenci grupları yasaklanıyor. Muhalefet kategorilerinin tamamen suç sayılması için yeni yasalar öneriliyor.
Filistin davasına karşı oldukları için bu baskıyı alkışlayanlara: dikkat edin. Yarın sizi baskı altına alacak altyapının kurulmasına yardımcı oluyorsunuz.
Diktatörlük bu şekilde yayılır. En savunmasız olanlardan başlar. Araçlarını en az korumaya sahip olanlar üzerinde test eder. Korkuyu normalleştirir. Ve sonra diğer herkese yönelir.
Cezalandırılan insanlar suçlular ya da aşırılık yanlıları değil. Onlar öğrenciler, doktorlar, insani yardımseverler ve profesörler. Onlar soykırıma, apartheid'a ve kitlesel açlığa karşı duranlar. Ve bu yüzden, ilkelerine rağmen değil, ilkeleri yüzünden cezalandırılıyorlar.
Bu arada, gerçek şiddet mekanizması kontrolsüz bir şekilde devam ediyor. Gazze'de çocuklar Amerikan silahlarıyla katledilmeye devam ediyor. Gazeteciler suikasta kurban gidiyor. Bütün aileler nüfus kayıtlarından siliniyor. Ve insanlar susturuluyor.
Zio-McCarthyizm sadece Filistin'le ilgili değildir. Amerika Birleşik Devletleri'nin nasıl bir ülke haline geldiğiyle ilgilidir.
Son eylem
Amerikalılar, muhalefetin suç sayıldığı bir toplumda yaşamak isteyip istemediklerini seçmek zorundadır. Yabancı bir savaş suçlusu hoşlanmadığı için barışçıl protestoların ulusal güvenlik tehdidi olarak görüldüğü bir yerde. İç politikanın bile Amerikan halkının çıkarlarına göre değil, yabancı bir rejime sadakatle belirlendiği bir yerde.
Tanık olduğumuz şey, yozlaşmış güçlerin paniğe kapılması değil, çünkü onlarca yıllık medya çarpıtması ve siyasi sansürü nihayet aşan bir davayı artık bastıramıyorlar.
Filistin'in kurtuluşu için hareket büyüyor. Ve bununla birlikte Filistinlilerin mülksüzleştirilmesinden çıkar sağlayanların çaresizliği de artıyor.
Ancak baskı güç değildir. Zayıflığın ve güvensizliğin özüdür. Anlatının kontrolünü kaybettiğini bilen bir sistemin son hamlesidir.
Tıpkı McCarthyciliğin kendi paranoyası altında çökmesi gibi, bu baskı da çökecektir.
Ama asıl soru şu: Bu baskı çökmeden önce daha kaç hayat yok edilecek? Daha kaç vicdanlı ses susturulacak? Amerika, kutsal saydığını iddia ettiği değerlerin bir parçasını bile kurtaramadan bu karanlık yolda daha ne kadar ilerleyecek?
*Siyonist McCarthycilik; İsrail karşıtı kişileri susturmak için yapılan suçlayıcı kampanyalar.
İmam Dr. Omar Suleiman dünyaca ünlü bir akademisyen ve insan hakları için teolojik olarak yönlendirilen bir aktivisttir. Yaqeen İslami Araştırmalar Enstitüsü'nün Kurucusu ve Başkanı, Southern Methodist Üniversitesi Lisansüstü Liberal Çalışmalar programında İslami Çalışmalar alanında yardımcı profesör ve Etik Merkezi Danışma Kurulu üyesidir. Aynı zamanda Valley Ranch İslam Merkezi'nin yerleşik akademisyeni ve Faith Forward Dallas at Thanks-Giving Square'in Onursal Eş Başkanıdır.
HABERE YORUM KAT