Zinde Güçlerin Son ‘Çalışma’sı
Hürriyet gazetesi 24 Şubat 2017 günü "7 eleştiriye 7 yanıt" manşetiyle çıktı. Gazetenin Ankara Temsilcisi Hande Fırat'ın imzasını taşıyan haberde "Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a yönelik bazı eleştiriler ve bazı iddialar" hatırlatılarak bunun "Genelkurmay’da rahatsızlık yarattığı" söyleniyordu.
Rahatsızlık veren birinci konu olarak TSK'da başörtüsü serbestliği getiren düzenlemesıralanmış, iç sayfaya "Karargah rahatsız" başlığı uygun görülmüştü.
Bu "çalışma"nın iki ayaklı olduğu tespitiyle başlayalım.
İşin bir "karargah" boyutu var, bir "medya/mecra" boyutu.
"Mesaj-haber"ve "rahatsızlığın kaynağı" kadar mesajın aktarıldığı "mecra" da bir mesaj/anlam taşıyor ve deşifre etmeyi gerektiriyor.
Ambalaj sökümünehaber-mesaj kısmından başlayalım.
Özde değil sözde haber
Haber; başlık, kurgu, ima ve kaynağın muğlaklaştırılması bakımından sorunlu. Ambalajın ve içeriğin taşıdığı subliminal mesaj da öyle.
Darbe tehdidi tedrici olarak verilmiş. İlk sayfada "7 eleştiriye 7 yanıt"denilerek bu "eser"e sebep olan ilk madde diğerleriyle perdelenirken asıl ikaz iç sayfada "Karargah rahatsız"başlığıyla "rahatça" yapılabilmiş. İma tabii ki, 23 Mart 2003'te Cumhuriyet gazetesinde atılan ve henüz dört aydır iktidarda olan AK Parti'ye parmak sallayan Mustafa Balbayimzalı “Genç Subaylar Rahatsız” manşeti.
Hande Fırat imzası ise "operasyon"un ambalajı. Bilindiği gibi Fırat, 15 Temmuz gecesiAbdülkadir Selvi ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan'la telefon üzerinden yayın yaparak önemli bir işe imza atmış ve bu nedenle "demokrasi kahramanı" ilan edilmişti.
O gece yüzlerce gazeteci Cumhurbaşkanına ulaşmak için bağlantı kurmaya çalışırken, o kanallardan herhangi birinin değil de CNN Türk'ün seçilmesinin elbet bir anlamı var. O bağlantıyla sadece Türkiye kamuoyuna değil -kişilerden bağımsız olarak- darbenin uzaktaki sahiplerine de bir mesaj verildi. Seçilen mecra bir mesajdı.
Hürriyet'in geçmiş darbelerdeki rolü ve kötü sicili, söz konusu "çalışma" için seçilmesinin de nedeni olmalı.
Eleştirilerle yıpratıldığı iddia edilen Genelkurmay Başkanını ve orduyu koruma amaçlıymış gibi görünen ama aslında Suriye'de savaşta, Türkiye'de terörle mücadelede olan TSK'yıtartışmanın göbeğine yerleştiriyorsa, bu iş kime yarar diye sorulur.
Üstelik o Karargah kendini FETÖ istilasından koruyamamışken; 15 Temmuz gecesi işgal girişimine maruz kalan Türkiye'yi sivil halk ve başarılı liderliğiyle Erdoğan kurtarmışken... Bunca badireye rağmen halk ordusuna sahip çıkmış, "sakın yanılma, sen işine bak" demiş ve duasını eksik etmemişken...
Bu açıdan "özde değil sözde haber"in en büyük sorunu Karargah'tan belli bir kasıtla geçilen bilginin "darbe tehdidi", "orduda hareketlenme", "hükümete laiklik ayarı" havasına sokulmasıdır.
Kaynak neden muğlak?
İkincisi, 5N1K kuralındaki Kim sorusunun cevabı netken ilk gün okuyucudan gizlemiş ve "askeri kaynaklar" muğlaklaştırmasıyla darbe dönemi medya diline geçilmesidir. Bu seçim, haberciliğin değil operasyonun gereğidir. Kaldı ki Hürriyet gazetesi bunu kendisi, ikinci gün yaptığı açıklamayla ifşa etti.
Şöyle ki "Hürriyet'e iftirada sınır tanımazlık" başlığıyla yapılan açıklamada "Ankara Temsilcimiz, Orgeneral Akar’a yönelik eleştiri ve suçlamalarıGenelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesi’ne sormuş, aldığı yanıtları da haberleştirmiştir" diyerek ilk günkü haberinde Kim sorusunun cevabını yani haberin kaynağını gizlediğini, Genelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesi gibikurumsal haber kaynağını "iyi saatte olsunlar, adını açıklamak istemeyen üst düzey askeri yetkili" mesabesine indirdiğini itiraf etti.
'Rahatsız' karargah
Gelelim önce gizlenen sonra açıklanan kaynağa ve sorumluluklarına:
Genelkurmay Başkanlığı'nın başörtüsü düzenlemesiyle ilgili bir rahatsızlığı var idiyse (bu ayrıca tartışılmalı) muhatabı bellidir. Kaldı ki Orgeneral Akar haberden sadece bir gün önce Beştepe'de idi. Durumu Başkomutana, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ailetebilirdi.
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesi'nin bu haberi Komutanın bilgisi olmadan geçmeyeceği ortada. Zaten içerik doğrudan "İletişim Dairesi"nce sağlanmış.
Ancak o dairenin başında, adı 28 Şubat davası iddianamesinde 61 numaralı sanık olarak geçen ve Batı Çalışma Grubu üyesi olduğu iddia edilen bir isim (Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü) varken; rahatsızlık konusu diye kodlanan 1 numaralı mesele TSK'da başörtüsüiken ve yayın için seçilen gazete Hürriyet iken bu işin sorumlusu da bellidir.
Öte yandan "zamanlama" da yapılmak isteneni pekiştiriyor. Malum ilk maddede "Milli Savunma Bakanlığı'nın yaptığı düzenlemeyle kadın subay ve astsubayların başörtüsü takmalarına ilişkin yasağı kaldırdığı" hatırlatılıyor ve "Bu düzenlemenin TSK'ya sorulmadan yapıldığı dolayısıyla kararda dahli olmadığı" bildiriliyordu.
Kime? Tüm zinde güçlere ve laikçi arkadaşlarına.
Ne zaman? Serbestlik haberinin duyurulduğu 22 Şubat'tan iki gün sonra. Düzenleme henüz Resmi Gazetede yayınlanıp resmiyet kazanmadan önce. 28 Şubat darbesinin 20. sene-i devriyesinde, Türkiye tam da yeni bir atılımın eşiğindeyken...
Bu "çalışma grubu" şimdi ne yapar, iş nereye varır? Takipteyiz.
Star