Zindanların bile unuttuğu esirler
Muhammed Eyüp, tüm islam aleminde yaşanan ve bize yansıyan görüntülerin yanı sıra, görünmeyen tarafta yer alan müslüman esirlere dikkat çekiyor.
İslam alemi gerek fertler gerekse topluluklar bakımından ağır bir imtihandan geçiyor. Yaklaşık iki yüzyıldan beri işgaller, katliamlar ve işkenceler karşısında direnen İslam ümmeti, yaklaşık 8 aydır Gazze'deki katliamların getirdiği ağır yükü taşımaya çalışıyor. 8 ayda Gazze'de yaşandığına şahit olduklarımız bizler için bu iki asırlık sürecin bir özeti niteliğindeydi. Gazze'de çocukların dahi saçlarını ağartacak olaylara şahit olduk, olmaya da devam ediyoruz.
İşte İslam aleminin her köşesinin hali herkesin 8 aydır Gazze'de görmekte olduğu gibidir. İslam beldeleri kuşatılmıştır, saldırı altındadır, gıda ve ilaçtan mahrum bırakılmaktadır. Evlatları işkence görmekte, cephede savaşanları terörist ilan edilmekte, kadınlarının namusuna el uzatılmakta, bebekleri öldürülmektedir. Çocukları açlık ve sefalete mahkûm edilmektedir. Dünya yalnızca kınamakla ve fayda getirmeyen konuşmalar yapmakla yetinmektedir. Mağrip'ten Türkistan'a kadar İslam aleminin her bir beldesi bir başka Gazze'dir.
8 aydır Gazze'ye ve İslam aleminin ahvaline dair çok fazla şey söylendi, çok fazla şey yazılıp çizildi. Artık haberdar olmak isteyenlerin tüm bu konulara ilişkin birçok detaya vakıf olduğuna inanıyorum. Bu kez siz kıymetli okurlarımızla, belki de çoğumuzun ihmal ettiği ve aklına bile getirmediği bir hususu paylaşmak istiyorum.
İnsan, sahip olduğu birçok nimetin farkında olmayan, nasıl nimetler içerisinde bulunduğunu aklına getirmekten ve dolayısıyla bu nimetler için şükretmekten aciz kalan bir varlıktır. Bu sebeple insan sağlıklıyken hiç hasta olmayacakmış, hatta dünyada hiçbir hasta yokmuş gibi davranır. Boş vakti varken meşguliyet zamanlarını aklına getirmez. Gençken yaşlılığını ve yaşlıları düşünmez. Kısacası insan, sahip olduğu nimetler hususunda unutkan ve nankördür. Bu hususta Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
"Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin: Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin." (Buhari, Rikak, 3; Tirmizi, Zühd, 25)
Bugün kıymetini bilmediğimiz ve bu nimetten mahrum olanların halini aklımıza getirmediğimiz en büyük nimetlerden biri de hürriyet nimetidir. Her gün temiz bir yatakta uyanmak, temiz akan suyu olan bir evde ailemizle birlikte sabahı geçirmek, sağlıklı gıdalar tüketebilmek, gökyüzünü istediğimiz kadar görebilmek, sokaklarda dolaşabilmek, güneşin altında gezebilmek, sevdiğimiz kardeşlerimizle vakit geçirebilmek... Bu gibi nimetler bizlere ne kadar basit, ne kadar kolay ve gündelik şeyler gibi geliyor öyle değil mi? Öyle ki bunların ne kadar büyük nimetler olduğunu dahi fark etmiyor, mavi gökyüzünü ve parlayan güneşi görebildiğimiz için Allah azze ve celle'ye şükretmeyi bile aklımıza getirmiyoruz.
Oysa bugün İslam beldelerinde zindanlar, tek "suçu" Allah'a hakkıyla iman etmek olan on binlerce Müslümanla doldurulmuş durumda. Bazıları onlarca yıldır cezaevlerinde tutulan bu esirlerin ne bir ailesi ne de tanıyanları kalmış vaziyette. Ne kimse hallerini biliyor, ne yaşadıklarını, ne de öldüklerini. Zindanların dahi kendilerini unuttuğu bu esirlerden 30 sene, 40 sene ve daha fazlası boyunca parmaklıklar ardında tutulan Müslüman erkekler ve kadınlar var.
İki asırdır fiilen savaş halinde olan bir ümmet içerisinde en fazla neye rastlanacaktır? Şüphesiz ki şehidlere, şehid ailelerine, sakat kalanlara ve esirlere... Fakat bizler bugün bu dört grubu ihmal ediyor, onların halinden habersiz yaşıyoruz. Bilhassa kurtarılmayı bekleyen Müslüman esirler gibi bir gündemimiz dahi yok. Kimisi Allah yolunda cihad ettiği için, kimisi insanları İslam'a davet ettiği için, kimisi gizlice Allah'a ibadet ettiği için, kimisi ise sebepsiz yere, sadece Müslüman olduğu için hapsedilen bu Müslümanlar halen zindan duvarlarının yıkılacağı günleri bekliyorlar.
"Onlardan (Müslümanlardan), sırf Azîz ve Hamîd olan Allah’a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı. O (Allah) ki, göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah her şeye şahittir." (Buruc Suresi, 8-9)
Bugün küresel küfrün merkezi olan Amerika Birleşik Devletleri'nin cezaevlerinde (başta zulüm merkezi Guantanamo olmak üzere) onlarca Müslüman esir tutuluyor ve işkence görüyor. Bunlardan biri de mazlum kız kardeşimiz Afiye Sıddıki.
Bugün zalimlerin idaresindeki Mısır'da, Fas'ta, Tunus'ta, Cezayir'de, Libya'da, Yemen'de, Suudi Arabistan'da, Ürdün'de, İran'da on binlerce Müslüman cezaevlerine doldurulmuş vaziyette ve işkence görüyorlar. Kimisi gizlice idam edilerek belirsiz mezarlara gömülüyor. Kimisi ise 40 yıldan fazla süredir zindanlarda ve artık kendilerini hatırlayan hiç kimse kalmamış, zindan duvarları bile kendilerini unutmuş.
Bugün küresel küfür güçlerince desteklenen işkenceci rejimlerin idaresindeki Afrika ülkelerinde on binlerce Müslüman, kimsenin haberinin dahi olmadığı zindanlarda toplu kıyımlardan geçiriliyor. Çoğu zaman keyfi ve rastgele bir şekilde, topluca hapsedilen bu Müslümanlar onar onar, yüzer yüzer öldürülüp toplu mezarlara gömülüyor. İnsan onuruna yakışmayan zindanlarda çürümeye terk ediliyor. Nijerya'da, Somali'de, Etiyopya'da binlerce Müslüman bu halden muzdarip.
Bugün Suriye'de ve Irak'ta on binlerce kadın, erkek ve çocuk Müslüman; tağut Esed rejiminin, iş birlikçi Irak rejiminin, ABD destekli PKK'nın ve İran destekli Şiilerin zindanlarında akla hayale gelmeyecek işkenceler görüyor. Açlıktan ölüme terk ediliyor. Namuslarına el uzatılıyor.
Bugün Filistin'de binlerce Müslüman, siyonist kafirlerce zindanlara doldurulmuş durumda ve iğrenç koşullarda tutuluyorlar. Kadınlar taciz ve tecavüzlere uğruyor. Zincirlere vurulan Müslümanların kolları ve ayakları, prangaların açtığı yaralar sebebiyle kesiliyor.
Bugün Pakistan'daki Amerikan destekli ordu ve istihbaratın kontrolündeki rejim binlerce Müslümanı cezaevlerine doldurmuş durumda. Bu mazlumların çoğu Afganistan'daki cihada destek oldukları ve çağın Hubel'i Amerika'ya karşı durdukları için hapsedildiler. Büyük bir kısım tutsakların hapsedilmesinin nedeni ise tamamen keyfi. Kimisi bir kişinin akrabası olduğu, kimisi bir başkasının köyünden geçtiği için, sudan bahanelerle hapsediliyor, işkence görüyor ve cezaevinde ölüme terk ediliyor.
Ey Müslümanlar! Sizlere Pakistan'da birkaç ay cezaevinde tutulan bir Müslümanın tanıklığını aktarmamı ister misiniz? Öyle ki Mağrip'ten Türkistan'a kadar Müslümanların neler yaşadıklarına dair aklınızda daha net bir tablo canlanabilsin:
"Yaklaşık 3-4 metrekarelik bir hücrede üç kişi tutuluyorduk. Hemen yanımızdaki hücre ise tuvalet ve banyo olarak kullanılıyordu. Bu tuvalete komşu olan hücremizin duvarı rutubetten dolayı küfle kaplanmıştı. Yakınımızdaki bir hücrede, henüz çocuk yaşlarda buraya atılan ve senelerdir hiçbir sebep olmaksızın burada tutulan bir genç vardı. Muhtemelen cezaevindeki kötü şartlardan dolayı yakalandığı bir hastalıktan ötürü kasları zayıflamış, tuvaletini tutma yetisini kaybetmişti. Bu genç her gün, elinde olmaksızın, altına kaçırıyordu. Bunun üzerine her gün Pakistan askerleri geliyor, genci şiddetli şekilde darp ediyor, ardından kapısını açıp banyoya gönderiyordu. Bu haliyle banyoya giderek temizlenen genç birkaç saat sonra hücresine dönüyordu. Bu olaylar orada tutulduğumuz süre boyunca her gün tekrarlandı. Bizler Allah'ın inayetiyle serbest kaldıktan sonra da bu genç halen oradaki hücrede tutuluyordu. Daha sonra kendisine ne olduğunu ise bilmiyorum."
Subhanallah! İşte zulmün zindanlarındaki Müslümanların hali budur.
Tağut Hindistan yönetiminin gerek Hindistan'da gerekse işgal altındaki Keşmir'de Müslümanları doldurduğu zindanların da bunlardan farkı yok.
Doğu Türkistan'da kafir Çin rejimi yüz binlerce Müslümanı cezaevlerine doldurmuş vaziyette. Bu Müslümanlar işkence görüyor, dinlerinden döndürülmeye çalışılıyor, kadınların namuslarına el uzatılıyor ve Müslümanların soyunu kurutmak için kadınlar kısırlaştırılıyor. İslam alimleri işkencede can veriyor. Uygulanan zulmün haddi hesabı yok.
Burada saymadığımız Patani, Filipinler, Endonezya, Malezya, Balkan ülkeleri, Kafkasya gibi birçok bölgede de Müslüman esirlerin durumları buna benzer. Türkiye'de de 28 Şubat mahkumları başta olmak üzere Müslümanların halen sudan sebeplerle cezaevlerinde tutulduğu hepimizin malumu.
Müslüman esirler kurtarılmayı, en azından daha insanca şartlarda tutulmayı ve dualarda dahi olsa hatırlanmayı bekliyor. Zindanların bile unuttuğu esirler, Allah yolunda ve Müslümanlar uğrunda en ağır bedelleri ödeyen esirler, en azından Müslüman kardeşleri tarafından hatırlanmayı bekliyor.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
"İslam garip olarak başladı. Başladığı gibi garip hale dönecektir. Bundan dolayı o gariplere müjdeler olsun!" (Müslim, 145)
Öyleyse zulmün ve küfrün zindanlarındaki o gariplere müjdeler olsun.
"O garipler, Allah'tan başkasına boyun eğmezler,
Garipler, bunu kendilerine hayat şiarı edindiler.
Tağutları sorarsan bize, biz onlara aldırış etmeyiz.
Biz daima Allah'ın askerleriyiz, yolumuz müstesna bir yoldur.
Zincirlere aldırmayız, sonsuza dek devam ederiz,
Haydi yeniden cihada, mücadeleye ve savaşa başlayalım!
Garipler bu köle dünyanın özgür kimseleridir.
Saadet içerisinde olduğumuz zamanları kaç kez hatırladık,
Sabahtan akşama dek Allah'ın kitabını okurduk.
O garipler, Allah'tan başkasına boyun eğmezler,
Garipler, bunu kendilerine hayat şiarı edindiler."
HABERE YORUM KAT