Zihniyet, devlet ve karanlık…
Bildikleriniz yanlış ve duyduklarınız yetersiz… Gerçek budur…
Bizler bu ülkede tarihi ve hakikati, "derin bir suskunluk yasası" yüzünden bilmeyiz, tartışmayız ve tartışamayız…
1915, 1937 Trakya olayları, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, Çorum, Maraş katliamları bu yüzden tartışılmaz ve bu yüzden bu "ülkenin ortak kimliğinin suç katmanları"nı oluştururlar.
Sürekliliğin kanıtı yakın tarihtir.
Susurluk ortada böyle kalmıştır.
Türk kamuoyu JİTEM'in iç yüzünü öğrenememiştir.
Türk kamuoyu Binbaşı Cem Ersever'in faaliyetleri ve nasıl öldürüldüğünü, Yeşil'e ne olduğunu bilmemektedir.
JİTEM'le ilgili yüzlerce kanıt, resmi evrak ortada dolaşırken, Yeşil'in telefonla Jandarma birimlerini ve JİTEM'i yüzlerce kere aradığına ilişkin kayıtlar mahkeme dosyalarını doldururken, resmi kurumlar hâlâ böyle bir yapının olmadığını söylemeye devam etmişlerdir.
Güneydoğu'da faili meçhul cinayetlerin kol gezdiği, JİTEM'in terör estirdiği günlerden kalan, ortaya çıkan toplu ya da tek tek mezarlar işin çabasıdır…
Kural açıktır:
Üzerine gidilmeyen, temizlenmeyen, sorgulanmayan, tartışılmayan, yüzleşilmeyen karanlık odaklar geri planda varlıklarını sürdürürler...
"Korku ve çıkar" ile "zulüm ve suskunluk" sadece otoriter düzenlerin değil, otoriter zihniyetlerin de temel direkleridir.
Sistematik örtbas etme mekanizmaları boşuna hayat bulmaz bu ülkede...
Kimi kurumların, kimi mercilerin işledikleri suçların üzerine gidildiğinde, ortalık boşuna ayağa kalkmaz...
İlgili kurumlar tarafından bunların yıpratma faaliyeti olarak değerlendirilmesine boşuna destek verilmez...
Doğaldır, "korku ve çıkar" ile "zulüm ve suskunluk" birliktelikleri, aynı zamanda dolaylı suç ortaklığının manivelalarıdır.
Onun içindir ki, bu ülkede yazar, çizer, bürokrat, siyasetçi olarak "makul adam olmanın koşulu", bu tür hadiselerin üzerine belli bir noktaya kadar gitmek, "kırmızı çizgileri" aşmamaktır.
Ermeni sorununda derdiniz, çoğunluğa uymaktır, örneğin…
Devleti her koşulda korumak, devlet faaliyetlerini her koşulda doğrulamak yerleşik zihniyetin temel taşlarından birisini oluşturduğu sürece böyle kalmaya devam edecektir.
2003-2004 yılında yapılması planlanan darbenin alt yapısını oluşturmak, 2007 yılında kamuoyu tedirginliğini kullanarak Cumhuriyet mitinglerini olası bir askeri darbenin alt yapısını oluşturmaya yönlendirmek, 301. madde etrafında yaşanan kutuplaşma, yaftalama, hain ilan etme faaliyetleri, bunların oluşturduğu zeminde işlenen ve sıradan ilan edilen cinayetler, siyasi iktidarı, demokrasiyi, toplumu hedef alan psikolojik harp faaliyetleri ve eylemler…
Evet, şimdi bir savcı, bu suskunluk yasasını delik deşik ediyor…
Ama yetecek mi?
Bizlerin zihinlerindeki tarih yazan, öfke kusan suskunluk yasası ne olacak?
Asli kaynak orası değil mi?
Savcıyı işlerine geldiği için alkışlayanlar, şimdi de işlerine geldiği için fikri ve vicdani Ergenekonculuk yapmıyorlar mı?
İnsan kendisiyle, tarihiyle, düşüncesiyle yüzleşmeden bu yasa ortadan kalkmaz…
Ve Türkiye herkesin kendi faydasının peşinde koştuğu demokrasi fakiri bir diyar olmaya devam eder…
Nokta…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT