Zenginler, orta sınıf ve yoksullar
Batı'da siyasi partiler, şu veya bu sınıfı iktidara taşımak üzere kurulurlar. Biz tarihsel olarak sınıflı toplumlar değil isek bile, eşitsiz kalkınma ve devletçe empoze edilen modernizasyon politikaları sayesinde giderek katmanlar arasındaki iktisadi gelir farklılığı sınıflara dönüşüyor. Bizde de zengin zümreler, süreçlerin avantajlarını kullanarak servetlerine servet katıyorlar, yoksullar daha yoksul olurken, orta sınıf kar topu gibi eriyor.
Türkiye'nin açıklanan en zengin 100 işadamının geçen yıla göre servetleri 31 milyar dolarlık ve yüzde 55 artışla, 87 milyar dolara çıkmış. Aslında sıralamayı ilk 500 zengine kadar yapmak lazım. Görülecek ki, rakam 500'de duracak. Ötesinde bu skalada zengin yok. Kısaca Türkiye'de ekonomisi iyi giden, 500 kişilik küçücük bir zenginler müfrezesidir.
Araştırma şirketlerine göre seçimlerde neticeyi belirleyen asıl faktör yüzde 90 ekonomidir. Ekonomik tabloya baktığımızda işsiz rakamı 3 milyon 47 bin. Aslında bu sayı 6 milyondur. 3 milyon çalışan da asgari ücretle geçiniyor. Adil Gür'ün araştırmasına göre, işsizlerin yüzde 26,9'u 25 ve 30 yaş arasındaki kişilerden oluşuyor. Bunu, yüzde 24,7 ile 20 ve 25 yaş arasındakiler izliyor. 30-40 yaş arasındaki işsizlerin oranı ise yüzde 24,4. (Akşam, 1 Mart)
Zenginlerin aile ve soyadlarına dikkatle bakın, servetin belli bir kabile içinde dönüp dolaştığını görürsünüz. Bu kabilenin SDK (sivil devlet kuruluşu) hükmünde örgütlendiği kuruluş TÜSİAD'dır. TÜSİAD, Ümit Boyner'in başa gelmesiyle ufak bir hareketlilik kazandı. TÜSİAD öteden beri risk almaz, devletin otoriter, antidemokratik diretmelerine açıktan ses çıkarmaz; şu veya bu tarafa kolayca çekilebilecek esnek demeçler verir.
Dünyayı ekonomik krizin sarstığı bir dönemde, büyük sermaye yüzde 55 büyürken, orta sınıf ve yoksullar ne alemde dersiniz? Süleyman Yaşar, rakamları veriyor (Taraf, 1 Mart): "Türkiye'nin en yoksul yüzde 5'inin ödediği tüketim vergisi yükü, en zengin yüzde 5'inin ödediğinin iki katı... OECD üyesi 30 ülke içinde Meksika'dan sonra gelirin en adaletsiz dağıtıldığı ikinci ülkeyiz." Toplanan vergilerin yüzde 70'e yakını tüketim üzerinden, yani halktan toplanıyor. Dahası, devlete ödedikleri vergileri bizden topluyorlar. Dünyanın en pahalı enerjisini tüketiyoruz, en pahalı suyunu içiyoruz. Kar ve yağmurdan barajlar taştı, hiç değilse 2 ay su bedava verilmedi veya ucuzlatılmadı.
Bu ülkenin yükünü orta sınıf ve yoksullar çekiyor. Bugün demokratikleşme yolunda, cuntacıların ve çetelerin tasfiyesi yönünde büyük bir mücadele veriliyor. Bu mücadeleye destek toplumun ana gövdesinden, orta sınıftan, muhafazakâr kesimlerinden geliyor. Riski onlar alıyorlar. TÜSİAD her zaman olduğu gibi aşırı ihtiyatlı, hem nalına hem mıhına bir tutum içinde. Yeni Başkan Boyner'in bir nebze dikkat çeken demecine Güler Sabancı hemen "balans ayarı" yaptı: "TÜSİAD'ın ana rotasında değişiklik olmaz. Yaklaşımlarda değişiklikler olabilir."
Küresel sermaye ve imtiyazlı zenginler; büyük alışveriş merkezleri ve bu sene sadece İstanbul'da sayıları 109'a çıkacağı söylenen AVM'ler üzerinden esnafı piyasadan siliyorlar. AVM'ler ve büyük marketler sadece mal satmıyor, bir kültür ve yaşama biçimini de empoze ediyorlar. Serbest sularda ördeklere karşı timsahların özgürlüğünü savunanlara göre, bu dev "alışveriş merkezlerini yasaklamaya kalkışmak sosyal hayata darbe indirmek anlamına gelecek. Çünkü hafta sonlarında zaman geçirecek mekân bulamayan vatandaşlar bunalıma giriyor."
Önümüzde seçim var. Ekonomi hâlâ belirleyici. Eğer seçim öncesinde piyasaya birkaç milyar dolar pompalayarak bu handikabın aşılacağı düşünülüyorsa bunun faydası olmayacaktır. Asıl yapılması gereken, temel iktisat politikalarının orta sınıfın güçlendirilmesi ve yoksulların korunması yönünde yeniden şekillendirilmesidir. Bizde ekonominin asıl sorunu "büyüme" değildir, adaletsiz bölüşümdür. Bu adalet sağlanamıyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT