Zararlı Bir Hayal Uğruna Heba Edilen Hayatlar
Türkiye dâhil her ülkede milyonlarca insan saçma ve zararlı bir hayalin peşinde koşarak kendi hayatlarını ve bazen başkalarının hayatlarını mahvetti.
HAKSÖZ-HABER
20. Yüzyıl’da insanlığın başına insan eliyle getirilen en büyük felâketlerden olan Sosyalist rejimlerin katlettiği insan sayısını aktaran Atilla Yayla benzer dramların Türkiye'de de yaşandığını belirtiyor. Sol düşüncenin "eski tüfek"lerinden Rasuh Nuri İleri'nin ölümü üzerinden zararlı bir ideal uğruna heba edilen hayatları yazmış.
***
Zararlı bir hayal uğruna heba edilen hayatlar
Atilla Yayla/ Yeni Şafak
Türkiye’nin tanınmış sosyalistlerinden Rasuh Nuri İleri bir süre önce vefat etti. Yakınlarının ve sevenlerinin başı sağ olsun. Vefat basın organlarında müteveffa İleri’nin “Türkiye sosyalist hareketinin asırlık çınarı” olması, “ömrünü idealleri uğruna harcaması” öne çıkartılarak haberleştirildi. Öyle olduğu aşikâr. İleri 1940’larda Türkiye Komünist Partisi’ne girmiş. Ölümüne kadar ideolojisine bağlı kalmış. Kim bilir bu uğurda ne acılar ve heyecanlar yaşamış, ne fedakârlıklar ve kahramanlıklar yapmıştır? Ne var ki, bütün bunlar İleri’nin ideallerinin haklı, âdil ve insanlığa yarayışlı olduğunu ve ömrünü iyi bir şeyin peşinde harcadığını göstermez.
İleri’nin hikâyesinin bazı ilginç yanlarını Sabah gazetesi köşe yazarı Engin Ardıç çok iyi açıkladı. Ardıç’ın 10 Aralık’ta yayımlanan “Aristokrat komünizmi“ başlıklı yazısını bazı şeyleri benim yapabileceğimden daha iyi anlattığı için iktibas etmek istiyorum:
“Merhum Rasih Nuri İleri’nin ölüm ilanını okuyordum, meğerse Galatasaray’dan ağabeyimizmiş, bilmiyordum... Sultani’li bir komünist!
Başka bir şey daha dikkatimi çekti: Merhumun şeceresi.
‘Demirtaşoğlu Umur Bey, Alkuş, Gazi Turhan, Aslanpaşa, Helvacızade ve Dino soyundan...’
Vay vay vay... Bir Osmanlı aristokratı!
Hani şu Cenevre’de yaşayıp Yeniköye’de yalı yaptıran Divan-ı Muhasebat Müdürü’nün torunları falan... Arif, Abidin, Güzin, hep akraba...
‘Hariciye Nazırı ve Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi Abidin Paşa ile Ayan Meclisi üyesi ve Hazine-i Hassa Nazırı Nuri Paşa’nın torunu...’
Paşa torunu.
Bendeniz de Kasımpaşa Tersanesi’nde gariban tornacı Ali Saip Efendi’nin torunu.
Paşa torunu, komünist. Ben işçi torunuyum ve komünist değilim.
Anne tarafından da kamyon sürücüsü Cemil Efendi’nin torunuyum üstelik.
Biz Cenevre’de doğup yalıda büyümedik. Dedelerimin, anlı şanlı otuzlu yılların anlı şanlı devrimci yönetimi sırasında ne sendikaları vardı ne de grev hakları.
Olur ya efendim, aslına bakarsanız Karl Marx da bir burjuvaydı, Friedrich Engels de... Hep bunu derler...
Fakat şu bizim ‘eski tüfeklerin’ sınıf kökenleri her zaman ilgimi çekmiştir.
Hepsi aristokrattır, hepsi seçkindir, hepsi paralı pulludur.
Batı’daki gibi değil tabii. Gerçek Türk aristokratlarını, daha oluşma döneminde Fatih Sultan Mehmet tasfiye etmişti. Bunlar, Fatih’in yarattığı ‘devşirme kapıkulu’ sınıfının son temsilcileri...
Mustafa Celalettin Paşa adını alan Konstantin Borzecki’nin torunu Nazım Hikmet... (Münevver Hanım niçin başka yere değil de Polonya’ya yerleşmişti acaba?)
Çuvalla parası olan ‘İstanbul sosyetesinden’ Mehmet Ali Aybar...
Dedesi Mehmet Ali Paşa’nın Erenköy’deki köşkünde doğup büyümüş Memet Fuat, nam-ı diğer Fuat Bengü...
İzmir Kemeraltı’nda han sahibi fabrikatör Cazım yoldaş da cabası.
Ali Fuat Cebesoy’dan Zeki Baştımar’a, Numan Menemencioğlu’na uzanan ilginç akrabalıklar zinciri, falan filan.
Merhum Rasih Nuri’nin serüveninde işçi neredeydi? İşçi sınıfı niçin bu aristokrat çocuklarının ‘komünistçilik oyunlarında’ yer almamıştı?
Bu insanlar niçin hayatları boyunca kendi kendilerine gelin güvey oldular? Kim kimi nereden ve nasıl kurtaracaktı?
Acaba Osmanlı aristokrasisinden gelmekten ötürü halka karşı gizli ya da açık bir ‘kompleksleri’ mi vardı?
Hani şu, ‘babam halkı sömürüyor’ kompleksine kapılıp öğrencilik yıllarında solculuk oynayan bizim kuşağımızın zengin çocukları, özellikle Robert College kökenliler gibi?
Dostoyevski’nin taa yüz kırk yıl önce ‘Ecinniler’ romanında o eşsiz sanatçı sezgisiyle anlattığı tiplerin bizdeki benzerleri üzerine bir araştırmayı aslan sosyologlarımız ne zaman yapacaklar?
Türkiye'yi kurtarmaktan başlarını alabilirlerse belki günün birinde...”
Ardıç’ın iğnelemeleri çok yerinde. Sosyalizm bir işçi sınıfı ideolojisi-hareketi değil, ideolojiyi benimseyen her tabakadan insanların hareketi. Özellikle sosyalist hareketlerin liderlerinin çoğunun işçi sınıfıyla uzaktan yakından alâkası yok. Bazıları hayatları boyunca bir işçiyle oturup sohbet bile etmemiş.
Diğer taraftan, sosyalizm elbette bir ideal ama insanlığa yarayışlı değil, zararlı, hem de çok zararlı. Sosyalist rejimler 20. Yüzyıl’da insanlığın başına insan eliyle getirilen en büyük felâket. Sosyalist rejimler milyonlarca insanı haksız yere ve vahşi yöntemlerle katletti. Stéphane Courtois’in editörlüğünde hazırlanan “Komünizmin Kara Kitabı” (Doğan Kitap) 13 ülkede bu cinayet şebekelerini anlatıyor ve katliamların dökümünü veriyor: Çin Halk Cumhuriyeti’nde 65 milyon, Sovyetler Birliği’nde 20 milyon, Kamboçya’da 2 milyon, Kuzey Kore’de 2 milyon, Afrika’da 1,7 milyon, Afganistan’da 1,5 milyon, Doğu Bloğu'ndaki komünist devletlerde 1 milyon, Vietnam’da 1 milyon, Latin Amerika’da 150 bin. Öyle sanıyorum ki, gerçek rakamlar daha yüksek. Meselâ, R. Conquest Sovyetler Birliği’ndeki ölü sayısının 40 milyon civarında olduğunu tahmin ediyor. Bazı cinayetlerin sorumluları da belli değil. Faili meçhullerin sayısı 12.5 milyon. II. Dünya Savaşı’nın baş sorumlularından birinin Sovyet Rusya olduğu hatırlanırsa rakam daha da büyüyecektir.
Ancak, sosyalizm sadece resmî ideoloji olmayı başardığı ülkelerde ve II. Dünya Savaşı’nda harcamadı insan hayatlarını. Türkiye dâhil her ülkede milyonlarca insan saçma ve zararlı bir hayalin peşinde koşarak kendi hayatlarını ve bazen başkalarının hayatlarını mahvetti. Öyle görünüyor ki, İleri’nin hayatı da bunlardan biriydi. Toprağı bol olsun.
HABERE YORUM KAT