“Yüzyılın Dergileri” Özel Sayısı Üzerine
Dergi, Türkçe ‘derleme, toplama, bir araya getirme’ kelimesinden oluşan bir kavram olarak, günlük olmayan, en fazla 12, 6, 4, 3 ve 2 aylık, standart olarak aylık, 15 günlük ve haftalık basılan süreli yayına verilen addır.
Dergilerde çeşitli konulara ilişkin haber, eleştiri, inceleme ve araştırmanın yanı sıra, birçok renkli fotoğraf, resim ve karikatür de yer alır. Dergiler türlerine göre popüler/magazin, siyasi, fikir, sanat ve edebiyat vb. birkaç kalemde tasnif edilebilir.
Dergi tarihinde bilinen en eski yayın Almanya/Hamburg’da yayımlanan, Alman teoloji uzmanı ve şair Johann Rist’in çıkardığı, Türkçe karşılığının “Örnek Aylık Düşünceler” olduğu dergidir. Adı geçen bu yayını çok geçmeden öteki Avrupa ülkelerinde çıkan benzer yayınlar izledi. Osmanlı basın hayatında ilk çıkan dergi ise tıp konusu ile ilgili yazılara ve makalelere yer veren Vekayi-i Tıbbiye adlı dergidir.
Daha sonraki dönemde Osmanlı basın hayatına ve özellikle de II. Meşrutiyetle birlikte Cumhuriyet dönemi de dâhil, çeşitli düşünsel ve ideolojik formlar -Batıcı, Türkçü, İslamcı- çerçevesinde birçok derginin yayımlandığını görmekteyiz. Ör. Sırat-ı Müstakim/Sebilürreşad, İctihad, Türk Yurdu, Orhun, Kadro, Yön, Hareket, Büyük Doğu, Ehl-i Sünnet, Tevhid, Şura, Düşünce, İktibas, Haksöz, Umran, Değişim, Misak, Sızıntı, Sur, Birikim, Toplumsal Kurtuluş vb.
Dergi günümüz televizyon, radyo, internet, sosyal medya ve gazete gibi interaktif, dijital, sözlü ve yazılı iletişim araçlarının haberleşme, habere erişim ve yazılıp çizilenlerden belli bir süre içerisinde haberdar olma yollarına nazaran, gazete dışında belki de en etkili ve en yaygın iletişim aracı görevini, birtakım maddi-manevi eksikliklere koşut olarak sürdürmektedir.
Bu saydığımız iletişim araçlarının, her biri açısından da olsa, çağın teknolojik gerekçelerine ve döneminin ruhunu kavrama, onlardan yararlanma arzusuna binaen oluştuğunu düşünsek bile, derginin dün itibariyle, bazı istisnaları olmakla birlikte, despotik yönetimleri aşabilmek ve o yönetimler altında yaşayan kitlelere belli bir dünya görüşünü, direnişi ve kurtuluş yolunu aktarmak amacına yönelik olarak, görece daha özgür ortamlarla yayına atıldığını ve zorlu yol ve yöntemler kullanma suretiyle muhatap kitleye aktarıldığını, biz en azından Osmanlı’nın son dönemlerinden biliyoruz. Bir de buna İslam dünyasını işgal eden Batılı sömürgeci güçlerin, halklar nezdinde gücünü kırmaya yönelik muhalif düşüncelerin, kendine alan açma çabasını da ekleyebiliriz.
Modernizmle tanışma ve Tanzimat’ın ilanı sonrasında, oluşan ‘yeni’ dille birlikte devlet aygıtının da eskisine nazaran Batılı formatta alabildiğine otoriter, jakoben ve baskıcı yönü haliyle bu yeni ortamları kendileri açısından kullanmaya çalışan muhalif güçleri gizli hareket etmeye ve düşüncelerini aynı yöntemle gazete ve dergiler vasıtasıyla yaymaya, okuyucu ve takipçi oluşturmaya yöneltmişti.
Osmanlı dünyasını da içerisine alabilecek oranda İslam dünyasının Batılı sömürgeci güçler tarafından işgalini Müslüman halklara anlatma, tanıtma ve bu işgale direnerek karşı çıkma adına ilk derginin 1800’lü yılların sonunda Cemaleddin Afgani ve dava arkadaşları tarafından Paris’te yayımlanan “Urvetu’l Vuska” dergisi olduğunu görmekteyiz. Yine ondan sonraki süreçte bu çizgiden gelen insanların çabaları sonucu Kur’an merkezli İslami/İslamcı bir ekole dönüşen Mısır orijinli “el-Menar” dergisini sayabiliriz…
Osmanlı’nın son dönemlerinde de bu ekolden etkilenen yerli bazı Müslüman aydınların çıkardığı Sırat-ı Müstakim/Sebilürreşad dergisi, Batıcı kulvarda İctihad dergisi benzeri dergiler bir düşünceye hizmeti esas aldıkları gibi, kendi zamanlarının kültürel birikimlerine de önemli oranda katkılar sundular. Cumhuriyete gelindiğinde bu dergilerin bazıları İslamcı muhalif duruşlarının sonucu olarak, o dönemin baskı ortamında yasaklılar hükmüne düşüp uzun bir dönem yayınlanamaz hale gelmişti. Gerçi bu dönemde cumhuriyetçi kadrolar gibi Batıcı oldukları halde, bazı konularda onlardan farklı düşünmelerinden ötürü diğer dergiler de ya kapanmak ya da suya sabuna dokunmadan pasif bir yayın ağı içerisine girmek zorunda kalmışlardı.
1930’lu yıllarda şimdiki tanımlamayla “muhafazakâr” olarak değerlendirilebilecek bir vasatta, İslam adına yayın hayatına atılan ve sahipliğiyle başyazarlığını Necip Fazıl’ın yapmış olduğu Büyük Doğu dergisi Kemalist oligarşik sisteme muhalif bir duruşla karşı çıkıyordu. Çeşitli siyasi ve ideolojik düşünceler bağlamında ‘muhalif’ dergiler her zaman var olmakla birlikte, salt sanat, edebiyat, felsefi konular ve düşünceyi baz alıp yayın yapan dergiler de yaklaşık yüz yıldır bu topraklarda yayımlandı ve halen de birtakım çevrelerin, salt sanat, salt siyaset ve mesleki konuları içeren dergilerin yayınını sürdürdüğünü görmekteyiz.
Yüzyılın Dergileri…
Sakarya merkezli ve üst başlığı ‘Her Anlam Bir Değirmen’ olan Değirmen dergisi de “Yüzyılın Dergileri 1900-2000” konulu dosya ile son üç sayısını (29, 30, 31) birleştirerek çıktı.
Derginin bu özel sayısı dünden bugüne yaklaşık yüzyıllık (1900-2000) süreçte bu topraklarda yayımlanmış ve halen bir kısmının yayın hayatını sürdürdüğü 50’ye yakın dergiyi çeşitli yönleriyle işleyen yazılar içermektedir.
Değirmen’in özel sayısında değerlendirilen dergilerin önemli bir kısmı, ya bizzat derginin yayıncıları, o derginin mensup olduğu sosyal, siyasal ve kültürel çevrenin elemanları ya da o dergiyi çeşitli açılardan kendi gündemine alan kişi ve kişilerden oluşmaktadır. Bazı dergilerinse (ör. Büyük Doğu, Servet-i Fünun, Kadro dergileri) o dönemde yaşamamış ama yönelimi açısından o dönemi ve o dönemin havasını kendi okumalarıyla teneffüs etmeye çalışan ilgililerce ele alındığı görülmektedir.
Dergi yazılarının yanı sıra Değirmen imzalı “Dibâce”, Rüstem Budak imzalı “Cabülka ve Cabülsa Arasında Yüzyılın Dergileri”, Menderes Daşkıran’ın kaleminden çıkan “Yüzyılın Macerasında Dergilerin Macerası” ile İlyas Dirin’e ait bibliyografya çerçeveli “Edebiyat-Düşünce-Kültür ve Sanat Dergileri (1929-1990)” başlıklı yazılar da dosyada yerini almaktadır.
Değirmen imzalı yazıda “Yüzyılın dergileri ile kendi anlam dünyasını buluştururken aynı zamanda yüzyılın tasavvur ve tahayyüllerini de sinesinde barındırarak ülkemizdeki mevcut gündem için çok orijinal bir laboratuar olma hükmünü de ifa edecektir.” denilerek bu özel sayının anlamına vurgu yapılmaktadır.
Zaten hemen her konuda atılan tohumların cılız da olsa ve uzun zaman da geçse bir açıdan ürün vereceği ya da verebileceği hesaba katıldığında, yaklaşık yüz yıllık süreçte yayımlanan dergiler içerdikleri formlar ve ideolojik etmenlerden dolayı, düşünsel etkilerini bizler üzerinde sürdürmektedirler. Ki, bizler bunun etkisini gerek toplum ve gerekse de çeşitli grup ve çevreler olarak müşahede etmekteyiz ki, alıntıda da vurgulandığı gibi ‘çok orijinal’ oranda laboratuar olma hükmü söz konusudur.
“Dergiler sustu-ruldu. Bazıları için ise konuşma vakti gelmişti. Yeni dönemin dergileri vardı. Bu dergiler yeni dönemin tahkimatçısı olmak için kalemleri sivrilteceklerdi. Çok şey, farklı şey, medeniyet birikimi yoktu artık. Tek şey vardı. Tek olanın tekliği, herkes tarafından onaylanıp yaşanmalıydı. Devlet tarafından düşünce ve para olarak finanse edilen dergiler yeni tahakkümün dil ve düşüncedeki öncüleri olacaktı. Susanlar ve susturulanlar ise sözlerini biriktiriyorlardı. İfade edilebilenler örtük dil ile dergilerde konuşmaya çalışacaklardı.” (Cabülka ve Cabülsa'dan...)
Batılı bir formda baskıcı ve jakoben bir çizgiye erişen Osmanlı siyaset yapısında sisteme kendi açısından ‘haklı’ oranda muhalif olan ilk dergilerle birlikte, daha sonra yayımlanan dergilere ek olarak cumhuriyetin hemen tüm aşamalarında çeşitli çevrelerce çıkarılan dergilerin önemli bir kısmının susturulduğu dönemler olduğu gibi, bazıları için ise konuşma vakti gelmişti. Artık yeni dönemin dergileri kendilerinden söz ettirmenin yollarını arıyorlardı. Bunlar buldukları imkânları kullanmaya çalışarak, kendi zaviyelerinden olaya, çevreye, topluma, dünyaya ve belki de ukbaya göz atıyorlardı…
İşte bu ortamlarda bir yığın dergi yayın hayatına atılmış oldu. Bir kısmı erken pes etti, bir kısmı zorda olsa bir muhalefeti seçip imkânları zorladı. Bir kısmı sisteme yanaşarak kendi ideolojik formasyonuna aldırmadan sistemin muhafazakârı oldu, bir kısmı var olan hakikate aldırmadan, körlük içerisinde sanat, edebiyat, felsefe ve düşünce saikleriyle -aslında bu konular müstesna konulardır- bohemleşerek çiçek, börtü böcek kabilinden kendisine yeni alanlar ihdas etti!
Dergi formu bağlamında hayatımızda yaklaşık yüzyıldır yer eden ideolojik düşünsel kalıplara bağlı olarak süregelen serencamımız bir nebzecik de olsa bu özel sayıda kendine yer bulmakta…
Bu özel sayıya emeği geçen herkesi kutlamak gerekir, elleri dert görmesin!
YAZIYA YORUM KAT