1. YAZARLAR

  2. SÜLEYMAN CERAN

  3. Yüzleşme: Sivas’93
SÜLEYMAN CERAN

SÜLEYMAN CERAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Yüzleşme: Sivas’93

07 Ağustos 2011 Pazar 16:56A+A-

[email protected]

Sivas Olayları’nın üzerinden 18 yıl geçti. Peyderpey gün yüzüne çıkan belgelerle o gün yaşanan hadiselerdeki karanlık noktalar azalmaya başlasa da geçen yılların boşluğunu doldurmak kabil değil. Burgulu, karışık, karmaşık yıllardan geçtik. 2 Temmuz Cuma günü, Sivas’ta bir otelde onlarca insan boğularak öldü, buna mukabil kurşunlanarak ölen insanlar da vardı. Bu süreç Aziz Nesin’in, Salman Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri”(The Satanic Verses, 1988) isimli direkt İslam’ın ilk kaynaklarına dönük ağır eleştirilerinin, hakaretlerinin yer aldığı romanın bir kısmının, Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanmasıyla başladı.  Bu romanda uyduruk Garanik Hadisesi’nin bulunmasının dışında, yazarın kitabındaki karakterler arasında bulunan fahişelere, Peygamberimizin eşlerinin adının vermesiyle meydana gelen tahrik, dünya çapına ulaştı. Düşünün, halen bu kitap Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde basılamadı bile.

O yıllarda, Aydınlık Gazetesi İslami camiada ciddi rahatsızlıklar oluşturuyordu. Romanın çevirilerinin yayınlanmaya başladığı 1993 yılında Erzurum’da ve pek çok Anadolu şehrinde, Aydınlık Gazetesi, bayilerden satın alınıp yollarda yakılıyordu. Tüm bunlar ortada iken ve Müslümanların ciddi rencide olduğu kamuoyunda bilinirken Alevilerin bundan rahatsız olmamaları söz konusu olamazdı; Peygamberimizin eşleri yalnızca Sünnilerin anneleri değildir çünkü. 1993 yılına kadar her sene Banaz Köyü’nde yapılan şenliklerin Sivas’a taşınması ve valinin, yayınlarına karşı ülke çapında rahatsızlık peyda olan Aziz Nesin’i şehre çağırması ne kadar enteresan bir durumdur. O gün Aziz Nesin’i Sivas’ta ağırlayacak otel bulamayan organizatörlerin bunun nedenini bilmedikleri düşünülemez. Neden bir şehirdeki biri hariç tüm oteller bir yazarı misafir etmek istemez, neden? Bir şeyi düşünmek başka, bir şeye hakaret etmek başka, bambaşka. O gün binlerce kişiyi sokağa çıkaran saik Alevilerin orada oluşu değildi, çünkü Sivas’ın pek çok yerinde Aleviye rastlayabilirsiniz, pek çoğumuzun da komşusu vardır ve bu olağan bir durumdur. Binlerce kişiyi meydana indiren neden çevirileriyle toplumu rencide eden Aziz Nesin’den başkası değil idi.

Aziz Nesin ilerici, devrimci bir fikir adamı değildir. Halkları galeyana getiren düşünceler de ona ait olmayıp, çeviridir. Yine kendisiyle o yıllarda yapılan röportajlara göz atıldığında İslam’a ilişkin fikirlerinin sığlığı ve yüzeyselliği, sorulara ilişkin alaycı ve aşağılayıcı cevapları bir aydın, entelektüel hasletinden çok uzak, düşkün bir duruşa tekabül ettiği rahatlıkla fark edilecektir.

Yıl 1993 idi, Ergenekon’un en güçlü olduğu, bir Cumhurbaşkanını zehirlediği, meşhur ve etkili bir yazarı evinin önünde havaya uçurduğu, bir generalin uçağını düşürdüğü, silahsız ve savunmasız 33 eri katlettiği ve adeta örgütün gövde gösterisi yaptığı seneydi. Kürt sorunu karmaşıklaştırılıp derinleştirilmiş, Alevi-Sünni meselesi kaşınmayı bekliyordu ama ortada sorun yoktu; onu da başardılar. Yapı, o kadar güçlüydü ki, dört sene sonra yollarda tankları yürütüp, darbe yapacaktı.

1993 yılında, Aziz Nesin’e karşı hassasiyet taşıyan tek şehir Sivas değildi.  Bu duyarlılığı bilen bir takım güçler ülkeyi kaotik bir ortama taşıyacak planı yürürlüğe koymaya karar verdiler. Burası Malatya, Yozgat, Kayseri, Maraş, Sivas, Tokat ve daha pek çok Anadolu şehri olabilirdi: Sivas’ı seçtiler. Bir çıngıyla, duyarlığın bir sinir ucu şeklinde açık olduğu, hızla tepki oluşturan dini değerler ve semboller üzerinden yapılan tahriklerle Sivas’taki yetişkin erkeklerin yarısı meydana toplandı. Kontrol edil(e)meyen kalabalıkların neden olduğu olaylar sonrası kimse gözaltına alınmadı. Bir iki gün sonra yüzden fazla kişi evlerinden alınarak tutuklandı. Seçmece alınan, ihbarlarla, şikâyetlerle toplanan insanlar medyada hemen idama mahkûm edildiler, sonra da yargıda.

Her şey bittikten sonra ve ölenlerin yarısının Sünni olduğu ortada iken Aziz Nesin ve fikirlerinin aradan sıyrılıp Alevi-Sünni restleşmesinin yaşanması da yaşanılan sürecin operasyon niteliği taşıdığını gösteriyordu. Bugün kimsenin Aziz Nesin’in fikirlerini tekrar ettiği yok, farkında mısınız? Aziz Nesin’in politik güldürü alanına giren “Zübük” filminin hikâyesini yazdığını ve bu alanda pek çok ürün verdiğini herkes bilir ama kim, o yıllarda Aydınlık’ta tefrika edilen yazılara sahip çıkıyor ki? Kimse Aziz Nesin’in uğruna ölümden döndüğü romanı yayınlayamadı bile, oğulları neden fikirlerinin takipçisi olmadı? Adına vakıflar dernekler kurulan Nesin’in en çok istediği “Şeytan Ayetleri” neden basılmadı? Olaylardan sonra, 3 sene daha yaşayan Aziz Nesin,  televizyonda yahut yazılı basında göğsünü gere gere fikirlerini savunmaya devam etmek yerine, neden inzivayı seçti ve sessiz sedasız öldü? Bugün 2 Temmuz günü Sivas’a gelen Alevi dernekleri, CHP’li milletvekiller, Aziz Nesin’in İslam’ın özüne ilişkin tahrip edici, hakaretamiz yayınlarını savundukları için mi oraya geliyorlar yoksa ölen insanları anmak için mi? Aziz Nesin’in fikir özgürlüğü sınırlarını aşan hakaretlerine kimse neden vurgu yapmıyor? Çünkü herkes her şeyi biliyor ama susuyor. Unutuyoruz işte. İş, istendiği gibi döndü dolaştı Alevi-Sünni meselesine geldi, o kadar.

Aziz Nesin’in hakaretlerini fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesini isteyenler, Güner Ümit adlı yarışma programı sunucusunun Alevilere ilişkin canlı yayında yaptığı “mum söndü” esprisinden sonra niye bu düşüncelerini gündeme getirmediler acaba? Adamın sanat hayatı sonlandırıldı. Üstelik yapılan bu şaka bir kitap yahut gazetede yazılmadı, basılı değildi. Sözdü ve uçucuydu, canlı yayın kazasıydı ve tekrarı da olmadı. Ama Güner Ümit, yapılmaması gereken bir şeyi yapmış, topyekûn bir kitleyi, bir inanç topluluğunu aşağılamıştı ve haklı olarak cezasını çekmeliydi. Sosyolojik bir vakıadır, farklı düşünebilirsin ama hakaret edemezsin.

Avrupa’da densizin biri peygamberimizi aşağılayan bir karikatür yayınlıyor, milyonlarca insan sokakta tepkisini gösteriyor, ölenler oluyor. Dünyanın kuzeyinde bir rahip Kur’an sayfalarını yakıyor, güneyde birileri protestolar esnasında can veriyor. Bu cümlelerle Sivas’ta yaşanan ölüm olaylarının meşru gösterilmeye çalışıldığı düşünülmesin. Tam tersine çok acı çok vahim olaylar bunlar. Sorun, kendini dinle tarif etmeyen, Allah inancını yitirmiş bununla da yetinmeyip Müslümanların temel değerlerine hakaret etmeyi bir vazife telakki etmiş bir insanın, Alevilerle hiçbir ortak noktası olmayacağına ilişkin kanaatimdir. Sivas Valisi hangi gerekçelerle bu yazarı çağırmış olabilir ki? Aziz Nesin’in fikir babası olan Salman Rushdie’yi 30 yıldır saklanmaya iten güç İranlı Alevilerin yani Caferilerin rahatsızlığı değil midir? Nasıl oluyor da İran’daki Alevilerin rahatsız olduğu birini ve fikri, Türkiye’deki Alevilerin bir kısmı sahiplenebiliyor? Cevap çok basit, Aziz Nesin’i sahiplenen Aleviler, Dersim’de katledilen binlerce Aleviyi çoktan unutup statükoya bel bağlayan, halklarının üzerine bomba atan Sabiha Gökçen’in adının verildiği havaalanından uçağa binerken, içi gram titremeyen kişilerdir.

Şimdi burada durup düşünelim: Sivas’ta Aziz Nesin protestosu var ama hedefin dışındaki onlarca insan Alevisiyle Sünnisiyle ölüyor. Kalabalığın içinde 4 PKK’lı tespit ediliyor. Polisin ve askerin (Hopa’da başbakana yapılan saldırıyı izleyen Jandarma gibi) olayları sadece seyrettiği ortaya çıkıyor. Şehrin valisinin Ankara’dan şehir meydanının havadan bombalanmasını istediği iddia ediliyor. Ortalık karma karışık, kimlerin nasıl öldüğü belli değil. Yaşanan olayları üzerine alınan PKK, dini duyarlılıklarıyla meşhur olmuş Başbağlar Köyü’nü basıyor ve tüm yetişkin erkekleri öldürüyor. DHKP-C örgütü, Sivas mazlumlarını taşıyan cezaevi aracına bombalı saldırı düzenliyor. İlerleyen yıllarda “Ergenekon” adlı bir yapılanma deşifre oluyor. Bu örgütün mühimmatları Türkiye’nin pek çok yerinden fışkırıyor. Danıştay’a giren Alparslan Arslan adındaki şahıs yargıçları vuruyor. İslami kesime havale edilmeye çalışan işin arkasından Ergenekon çıkıyor ama Sivas Davası’nda idam kararları ardından kalem kıran hâkim Orhan Karadeniz, Danıştay saldırısını Ergenekon’la birleştirmeyi ne hikmetse reddediyor. Sivas’ta Ermeni cemaati liderine suikast girişiminde bulunuyor bir yandan da Alevi lideri Ali Balkız da öldürülecekler listesinde. Malatya’da Hıristiyanları öldüren güçle İstanbul’da Hrant’ı haince ensesinden vuran güç aynı. Yüz binleri Cumhuriyeti koruma kastıyla sokağa çıkaran irade ile defalarca darbeye teşebbüs eden kaynak da tek yumurta ikizi. Birisi “Ergenekon’u arayacaksanız, Sivas’ta arayın” diyor, doğru söylüyor. Sivas’ta önceki mühimmatların dışında geçen ay, Kızılırmak’ta el bombası yakaladı balıkçılar. Sivas’ın taşı toprağı bomba fışkırıyor bu seneler. Cumhuriyet Üniversitesi’nden akademisyenler gözaltına alındı, daha neler neler. Araştırın kardeşim, bulun. Çıkartın, aydınlatın. Halkın dini duyarlılıklarının farkında olanların nelere cüret ettiklerini deşifre edin!

Sivas Olayları’nı konuşalım. Eteklerimizdeki taşları dökelim. Yapılan haksızlıkları gündemimize taşıyalım. Savunma avukatlarının bir takım girişimleri var, destekleyelim. Cezaevindeki mağdur kardeşlerimizle zayıflayan ilişkilerimizi güçlendirmek için yollar arayalım. O gün otelde ölen iki görevlinin dışında, yalnızca orada oldukları için hayatını kaybeden insanlardan, konuşulabilecek olanları ile geç de olsa iletişime geçelim. Sivas mahkûmlarının aileleriyle birlikte nasıl mağdur edildiğini, çekilen acıların asla tek boyutlu olmadığını, aslında o gün kimsenin kazançlı çıkmadığını anlatalım onlara. Yaraların üzerini açalım, bu sayede daha çabuk iyileşeceğini/iyileşeceğimizi unutmayalım.

 

(Sonraki Yazı: Düşük Aydın Profili Olarak Aziz Nesin ve Vidiadhar S. Naipaul

YAZIYA YORUM KAT

8 Yorum