Yüzlerce insanın İslam’a girmesine vesile olan Hollandalı Yakup
İnanın şu hayatta en mutlu olduğum şeylerden biri de akıllı, gayretli, İslam’ın ve insanlığın hayrına güzel işler yapan, hayatıyla çevresindekileri kendine hayran bırakan bir Müslüman’la karşılaşmak. Geçtiğimiz günlerde Hollanda’ya yaptığım yolculuk esnasında yine böyle bir Müslümanla tanışma imkânı buldum. Müslüman olmadan önce Jack Van Blom ismini kullanan, İslam’a girdikten sonra ismini Yakup olarak değiştiren Hollandalı mühtedi kardeşimiz insanın içine ferahlık veren örnek bir Müslüman… Eşi Stefania Danopoulos Hanımefendi’yle yüzlerce insanın İslam’a girdiği İtidal Mescidi’nin kurucusu olan Yakup’la İslam’a giriş hikâyesi veİtidal Mescidi üzerine beğenerek okuyacağınızı düşündüğüm bir röportaj gerçekleştirdik. İlginine sunuyorum.
Bize öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz? Nerede doğdunuz, Müslüman olmadan önce neye inanıyordunuz, nasıl bir hayatınız vardı?
Rotterdam şehrinin güney kesiminde doğdum. Burası daha çok işçi ailelerin yaşadıkları bir bölgeydi. Dedem ve babaannem dindar insanlardı. Protestan Kilise’ye bağlı bir yardım kuruluşu aracılığıyla yoksullara, zor durumda olanlara yönelik yardım çalışmaları yapıyorlardı. Onların etkisiyle ben de pazar ayinlerini kaçırmazdım. Kendimi bir Hristiyan olarakgörür ve çocukken Protestan Kilise’nin fakir ve yoksullara yönelik yardım çalışmalarına katılırdım. 15 yaşıma kadar dindar bir Hristiyan olarak yaşadım. Güçlü bir inanca sahiptim. Fakat 15 yaşımdan sonra Hristiyanlığa karşı içimde şüpheler oluşmaya başladı.
Niçin?
Hristiyan toplumlarda genelde çocuklara 15 yaşına kadar hep hikâye ve masallarla dolu güzel bir Hristiyanlık anlatılır. Hepsi birbirinden ilgi çekici olan İsa, Musa ve diğer peygamberlerin kıssalarını hayranlıkla dinlersiniz. Fakat 15 yaşınıza ulaştıktan sonra bambaşka bir Hristiyanlıkla karşılaşırsınız. Bu yeni Hristiyanlıkta insanoğlu işlemediği bir günah nedeniyle suçlu ve günahkâr ilan edilir. Hz. İsa ise insanların işledikleri günahlar nedeniyle can veren Tanrı’nın oğluna dönüşür. İyi bir Hristiyan olmak için kendinizi bu akıl dışı teolojiye inandırmak zorunda hissedersiniz. Ben de böyle bir süreç yaşadım. 15 yaşımdan sonra Hristiyanlıkla ilgili kiliseden öğrendiklerimi ve inanmak zorunda kaldığım bilgileri aklım bir türlü kabul etmiyordu. Tanrı’ya olan inancım devam ediyordu ve Hz. İsa’yı seviyordum. Fakat kilisenin anlattığı Tanrı inancı ile problem yaşıyordum. Her şey çok karmaşıktı ve ben Protestan Kilise’nin aksine Tanrı’nın tek olması gerektiğine inanıyordum. Bu tür nedenlerden dolayı yavaş yavaş Hristiyanlıktan uzaklaştım.
Hristiyanlıktan uzaklaştıktan sonra yeni bir din arayışına girdiniz mi? İslam’la tanışma süreciniz nasıl başladı?
Zihnimde cevaplanmayı bekleyen sorular vardı.Bu soruların cevaplarını bulabilmek için kendi kendime düşünüyordum. Bu sırada babamla birlikte Rotterdam’ın güneyinde bir kafe işletmeye başladık. Kafeye gelen gençlerden bir Cezayirli dikkatimi çekmeye başladı. İlginç bir insandı. Kafeye gelen gençlerin birçoğu gibi o da uyuşturucu kullanıyor ve dönem dönem bazı kriminal suçlara karışıyordu. Fakat her konuşmamızın sonunda, “Ben suç işliyorum, günahlar içinde üzüyorum. Belki iyi biri değilim; fakat benim dinim İslam çok iyi bir dindir” diyordu. İsmi Nasreddin olan Cezayirli’nin bu tavrı gün geçtikçe bana daha da ilginç geldi ve İslam’a karşı içimde büyük bir merak oluştu. Böylece İslam’ı araştırmaya başladım.
Daha önce İslam’la ilgili neler biliyordunuz?
Bazı Müslüman arkadaşlarım vardı; ama İslam’la ilgili pek fazla bilgim yoktu. Sadece İslam’ın Türklerin, Faslıların ve Cezayirlilerin dini olduğunu biliyordum. Fakat İslam Cezayirli arkadaşım Nasreddin’in sürekli tekrarladığı cümlelere, “Ben kötü ve suçluyum biriyim ama benim dinim İslam güzeldir” demesine kadar hiç dikkatimi çekmemişti.
İslam’ı araştırmaya başladıktan sonra nasıl bir dinle karşılaştınız?
Hristiyanlıktan uzaklaşmamın sebeplerinden biri de yaratıcının tek olduğuna, Hristiyanlıktaki gibi üçlü olmadığına yönelik şahsi inancımdı. İslam’daki yaratıcı inancının tek olması beni mutlu etse de buna pek fazla şaşırmadım. Daha sonra Kur’an okumaya başladım. Kuran’daki peygamber kıssalarının bir benzerleri, Hz. Musa veya Hz. İsa’nın hayatları İncil’de de vardı ve bu kıssaları biliyordum. Bunlar da beni şaşırtmadı. Beni asıl şaşırtan ise Kuran’ın yeni bir peygamberin gelişini haber vermesiydi. Bu bana oldukça ilginç geldi ve araştırdıkça Hz. Muhammed’in hayatından etkilenmeye başladım.
İslam’ı araştırma sürecinizde Peygamberimizin hayatından sizi en çok neler etkiledi?
Hz. Muhammed’in hayatı tüm yönleriyle etkileyici bir hayattı. O insanlara nasıl bir kul, nasıl bir baba, nasıl bir devlet başkanı, nasıl bir insan olunacağını gösteriyordu. Fakat beni asıl etkileyen Kuran’daki Hz. Muhammed’le ilgili bir ayet oldu. Bir gün Tevbe Suresi’nin Flemenkçe tercümesini okurken surenin sonlarına doğru şöyle bir ayetle karşılaştım: “Andolsun ki içinizden size öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir. O size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.” Bu ayeti okuyunca kendi kendime “İşte benim inanacağım peygamber budur.” dedim. Çünkü Hz. Muhammed ilahi bir varlık değil; benim gibi bir insandı. İncil Hz. İsa’yı ilahi bir varlıkla özleştirip onun insani yönlerini yok ederken, Kur’an Hz. Muhammed’in insanların içinden çıkan insan bir peygamber olduğunu haber veriyordu. Bu beni çok etkiledi. Çünkü insan ilahi bir varlığı kendine örnek alıp ona benzeyemez. Fakat kendisi gibi bir insan olan bir peygamberi örnek alıp ona benzemeye çalışabilir. Kuran’daki bu ayeti okuduktan sonra İslam’la ilgili araştırmalarımı daha arttırdım.
Daha sonra neler oldu?
Bu sırada bizim kafeye gelmeye devam eden Cezayirli Nasreddin’le bayağı samimi olmuştuk. Ona artık İslam’la ilgili sık sık sorular soruyordum. Nasreddin de sorduğum sorulara cevap bulabilmem için benisadece İslam’ı değil; Hristiyanlığı da iyi bilen Şuayp Bosnana isimli Faslı bir hoca ile tanıştırdı. Faslı Hoca’ya önce İslam’la ilgili kafama takılan soruları sordum. Daha sonra da ona kendi yaratıcı anlayışımı anlatmaya başladım.
Nasıl bir yaratıcı?
Faslı Hoca’ya yaratıcının tek olduğuna, O’nun hiçbir ortağının bulunmadığına, yaratıcı tarafından gönderilen peygamberlerin ilahi sıfatlar taşıyan peygamberler değil; insani sıfatlar taşıyan peygamberler olduğuna inandığımı söyledim. Şuayb Bosnana da bana, sahip olduğum yaratıcı ve peygamber inancının tam olarak İslam’ın inancı olduğunu, benim bir Müslüman gibi inandığımı, geriye sadece Kelime-i Şehadet getirmek kaldığını söyledi. O günden sonra sık sık Şuayp Bosnana ile bir araya gelip İslam üzerine konuşmalar yaptık. Ayrıca uzun zamandır birlikte yaşadığım kız arkadaşım Stefanie de bir arayış içine girmişti ve o da dinleri araştırıyordu. Onunla da İslam üzerine konuşuyorduk. Bir süre daha İslam üzerine araştırmalar yaptım. Bu araştırmalarımın sonunda artık Allah’ın yeni bir peygamberle yeni bir din gönderdiğine dair zihnimde hiçbir şüphe kalmadı. Artık Müslüman olmaya karar vermiştim. Allah’ın gönderdiği son peygambere tabi olmadan ölmek istemiyordum. 1999 yılında Şuayp Bosnana’nın evinin kapısını çaldım ve ona Müslüman olmak istediğimi söyledim. Şuayp Bosnana verdiğim bu haber karşısında çok sevindi ve onun evinde Kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldum.
Müslüman olduktan sonra hayatınızda ilk olarak neler değişti?
Müslüman olduktan sonra ilk olarak kız arkadaşım Stefanie’ye evlilik teklif ettim. Çünkü yıllardır birlikte yaşıyorduk ve İslam bir Müslüman’a nikahsız yaşama izni vermiyordu. Stefanie’ye kendisinin Müslüman olmak zorunda olmadığını, İslam’ın gayri müslim kadınlarla evliliğe izin verdiğini, eğer kabul ederse kendisiyle evlenmek istediğimi söyledim. Stefani evlilik teklifimi kabul etti. Nikâh günü geldi ve nikâhımızı kıyacak olan Somalili Adem Yusuf Hoca’nın evine gittik. Adem Yusuf hem benim hem de eşimin tanıdığı bir Müslüman’dı. Adem Yusufoldukça neşeli bir şekilde “Sana güzel bir sürprizimiz var” dedi. Ben ilk başlarda ne olduğunu anlayamadım. Daha sonra Stefanie çantasından çıkardığı örtüyle başını örttü. Somalili Hoca bana yine neşeyle gayrimüslim bir kadınla değil; Müslüman bir kadınla evleneceksin dedi ve Stefanie Kelime-i Şehadet getirmeye başladı. Ben hem çok sevindim hem de duygulandım. Stefanie de Müslüman olmaya karar vermiş ve Somalili Hoca ile nikâh öncesi konuşup bana sürpriz yapmak için anlaşmışlar. Benim için gerçekten unutulmaz bir gündü. Evde başta Somalililer olmak üzere birçok ülkeden Müslüman aileler vardı. Hep birlikte yemekler yedik, eğlendik. O gün hem Stefanie Müslüman oldu hem de nikâhımız kıyıldı.
İslam’a girmek size ve eşinize en çok ne kazandırdı?
İslam insana bir çerçeve çizer ve ona hayatı yaşarken nelere dikkat etmesi gerektiğini öğretir. İslam hem bana hem de eşime bu çerçeveyi sundu. Hayatımızda bu çerçeve olmadan önce kuralsız, sadece nefsimizin istediklerini yerine getiren bir hayat sürüyorduk. Müslüman olmadan önce nasıl olmamız gerektiğini, içinde bulunduğumuz hayatı neye göre yaşayacağımızı bilmiyorduk. Fakat artık ben de eşim de bunu biliyoruz. Müslümanlık bize her şeyden önce bir sorumluluk duygusu kazandırdı. Kendimizi artık Allah’a, peygamberimiz Hz. Muhammed’e, Müslümanlara ve tüm insanlara karşı sorumlu hissediyoruz.
Batı’da genel olarak toplumsal hayatta bir düzen var. Ayrıca adalet, insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi kavramlar da önemseniyor. Bütün bunlara rağmen Batı insanı genel olarak mutlu değil. Batı’da mutluluk daha çok hafta sonları yapılan sınırsız eğlencelere sıkıştırılmış durumda. Böyle bir Batı’ya sizce İslam ne verebilir?
Batı’da insanlar paranın ve sınırsız özgürlüğün huzur getirmediğini artık fark ediyorlar. Ayrıca Batılı insanların hayatlarında tahmin edemeyeceğiniz büyüklükte bir boşluk var. İnsanlar ellerindeki tüm dünyevi imkânlara rağmen hayatı anlamlandıramıyorlar. Bu da her geçen gün daha da büyüyen bir anlam açlığına neden oluyor. Hristiyanlık bu inanç boşluğuna ve anlam açlığına cevap veremiyor.Bana göre Batı’daki insanlar aslında İslam’ı ve İslam’ın yaratıcısını arıyorlar. Çünkü İslam’da insanla Allah arasında hiçbir aracı bulunmuyor. Fakat Hristiyanlıkta insanla Allah arasında birçok aracı var. Ayrıca Hristiyanlıktaki yaratıcı inancı son derece karmaşık, İslam’daki gibi berrak değil. Yahudi olmak için ise mutlaka Yahudi doğmak gerekiyor. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Batılıların hayatlarına anlam katacak tek yol olarak İslam kalıyor. Fakat Batılıların İslam’la buluşmasının önünde ciddi sorunlarımız var.
Nedir bu sorunlar?
Batı’da insanların İslam olarak gördükleri şeylerin çoğu aslında kültür. İnsanlar Türklerin veya Faslıların kültürlerini İslam sanıyorlar ve İslam’a girdiklerinde Türkler veya Faslılar gibi yaşamak zorunda kalacaklarını zannediyorlar. Bir Hollandalı kendi kültüründeki güzel şeyleri muhafaza ederek de İslam’ı yaşayabilir. Biz sadece Kuran ve Sünnet’de ittifak edip kendi kültürlerimizi din olarak birbirimize dayatmamalıyız. Bence yeryüzünde yaşayan toplumlar arasında İslam’a en çok Batılılar ihtiyaç duyuyor. Çünkü Batı insanı sürekli farklı alanlara savruluyor. Hristiyanlığın dünyayı dışlayan aşırı ruhbanlığından kaçarken bugün modern dünyanın maddeyi, parayı, teknolojiyi Tanrılaştıran anlayışına sığınıyor. Batı’da insanlar modern dönem öncesi Hristiyanlığın ruhbanlığında nasıl aradıklarını bulamadılarsa içinde yaşadığımız dönemde de maddeyi Tanrılaştırarak yine aradıklarını bulamadılar. İslam Batı’ya bir balans ayarı çekebilir. Yani dünyayı dışlamayan bir manevi hayat ve huzur sunabilir. Çünkü İslam madde ile maneviyatı dengeleyen bir orta yoldur ve Batı işte bu yola ihtiyaç duyuyor. Batı eğer bu orta yola yönelmezse farklı alanlarda savrulmaya dün olduğu gibi bugün de devam edecek.
Biraz da kurucusu olduğunuz İtidal Mescidi’ni konuşmak istiyorum. Mühtediler olarak niçin özel bir mescid kurma ihtiyacı duydunuz? Bize İtidal Mescidi’nin kuruluş hikâyesini anlatır mısınız?
İtidal Mescidi’nin bulunduğu yerde daha önceleri Protestanlara ait bir kilise vardı. Buradaki kilisenin satışa çıkarıldığını öğrenince onlarla görüşüp anlaştık ve İtidal Mescidi’ni ilk olarak 2013 yılında açtık. Bu mescidi kurmamızın aslında üç sebebi var. Birincisi biz Hollanda’da herhangi bir ülkeden Müslüman kardeşlerimizin mescidlerine gittiğimizde bize hep mühtedi gözüyle bakıyorlar. Hepsinden Allah razı olsun. Gittiğimiz her yerde bize en güzel şekilde muamele ediyorlar. Hatta en güzel yemekleri yedirip bizi başköşeye oturtuyorlar. Fakat biz normal Müslümanlar gibi olmak istiyoruz. İyi niyetten kaynaklanan bu aşırı ilgi inanın mühtedilerin çoğunu sıkıyor. Özellikle de Batılı mühtedileri. Çünkü abartıya kaçan bu davranışlar bizim kültürümüzdeki insanlara garip ve sıkıcı geliyor. İtidal Mescidi’nde son derece rahatız. Buraya gelenler genelde mühtedi oldukları için kimseye ayrıcalıklı davranılmıyor.
İtidal Mescidi’ni kurmanızın diğer sebepleri nelerdir?
İtidal Mescidi’ni kurmamızın ikinci nedeni de burada asla bir ırk veya millet üstün tutulmuyor. Türklerin camilerine gittiğimizde sık sık Türklerin İslam milletleri arasında ayrıcalıklı bir millet olduklarına dair vaazlar dinliyoruz. Faslıların camilerinde ise Arapların diğer milletlere göre ayrıcalıklı oldukları dillendiriliyor. Biz de kendi aramızda karar verip sadece inanıp Müslüman olanların kendilerini üstün hissettikleri bir yer açmak istedik.
İtidal Mescidi’ni açmamızın bir başka sebebi ise kadınların ne yazık ki Hollanda’daki Müslüman toplumlar tarafından çok fazla geride tutulmasıdır. Biz kadınların da İslami çalışmaların içinde olması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü erkeklerle kadınlar hayatın içinde birbirlerini tamamlıyorlar. İslam kadınların Allah yolunda aktif olmalarına asla engel olmuyor. Fakat Müslümanların yerel kültürleri bu konuda kadınların önüne engeller koyuyor. İtidal Mescidi’nde her hafta 6 ile 15 arasında kişi Müslüman oluyor ve buranın açılmasına en büyük katkıyı başta eşim Stefenia olmak üzere kadınlar vermiştir. Muhtediler rahat bir şekilde aileleriyle birlikte İtidal Mescidi’ne gelebiliyorlar. Bir Batılı burada kendi kültüründen de bir şeyler bulduğunda İslam’a daha fazla ilgi duyuyor.
Buranın ismine İtidal Mescidi demenizin özel bir sebebi var mı?
Bir mühtedi İslam’a girerken tek bir İslam olduğunu düşünür. Fakat zamanla İslam’ın çok farklı yorumları olduğunu fark eder. Bu yorumlar arasında çok aşırı, İslam’ın itikat ve ruhuna uymayanlar yorumlar da var. Fakat bir insan Kuran ve Sünnet üzerine iyi bir araştırma yaptığında İslam’ın yeryüzündeki tüm insanların rahatça yaşayabilecekleri bir din olduğunu fark eder. Kuran ve Sünnet bizi her alanda orta yola çağırır. İslam insanlardan hem inanç hem de yaşamda orta yolu takip etmelerini ister. Bizim mescidimize ister selefi, ister sufi, ister dindar ister daha az dindar herkes gelebilir. Hatta buraya Müslüman olmadıkları halde İslam’ı ve Müslümanları tanımak isteyen birçok Hristiyan veya ateist Hollandalı da geliyor. İtidal Mescidi herkese, tüm insanlara açıktır. Fakat biz burada Kuran ve Sünnet’in işaret ettiği orta yolu bulmaya, akide ve yaşantımızı buna göre şekillendirmeye çalışıyoruz.
Son olarak şunu sormak istiyorum. İtidal Mescidi’ne gelip Müslüman olanlar özellikle İslam’ın neyinden etkileniyorlar?
Daha çok İslam’ın tevhid ve adalet anlayışından etkileniyorlar. Müslüman olanların çoğunluğu da hayatları sıkıntıyla geçmiş insanlardan oluşuyor. İslam Batı’daki insanlara geçmişte yaşadıkları kötü hayattan kurtulup yepyeni bir hayata başlama imkânı da sunuyor. Bu da Batı’daki birçok insana cazip geliyor.
YAZIYA YORUM KAT