1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Yunanistanlı Papaz Ayasofya’ya ilişkin sözleriyle Türkiye’deki Garpzedelere tarih öğretiyor!
Yunanistanlı Papaz Ayasofya’ya ilişkin sözleriyle Türkiye’deki Garpzedelere tarih öğretiyor!

Yunanistanlı Papaz Ayasofya’ya ilişkin sözleriyle Türkiye’deki Garpzedelere tarih öğretiyor!

D. Mehmet Doğan, Ayasofya’nın cami statüsünün iadesi üzerine bazı batılı ülkelerin ve Türkiye’deki garpzede kişi-çevrelerin ideolojik manipülasyonlarını eleştirdiği yazısında, bu kesimlere Yunanistanlı papaz Papanikolaou'nun sözleriyle cevap veriyor.

30 Temmuz 2020 Perşembe 03:46A+A-

D. Mehmet Doğan’ın bugünkü (30 Temmuz 2020) Karar gazetesinde yayınlanan yazısının konuyla alakalı kısmı şöyle:

Yunanistan’daki Papaz, Ayasofya ile Papaz Olanlara Tarih Öğretiyor!

İstanbul’un fethi ile ilgili kendi kaynaklarımız da var elbette. Fakat bazı bilgiler var ki, onları Bizans tarihçilerinin eserlerinde bulabiliyoruz. En bilinenleri: Dukas, Kritovulos, Halkokondyles, Frantzes.

İstanbul için vakt-i merhun (tayin edilen vakit) yaklaşırken Doğu Roma da kendince tedbir alıyordu. İmparator bu uğurda Batı’dan destek sağlamak için kiliseler arasındaki görüş farklarına dayanan derinleşmiş ayrılıkları bile bir kenara bırakmayı göze aldı. 12 Aralık 1452 günü Ayasofya’da kiliseler arasında birlik âyini icra edildi, böylece güya kiliseler birleşti. İmparator, Bizans asilzadeleri, papanın elçisi, Rusya kardinali Isidoros’un katıldığı büyük bir tören yapıldı. Ahali için ise o gün İstanbul’un yas günüydü! Belki de halkın yüzünü Osmanlı’ya çevirdiği gündü.

Latinlerin yüz elli yıl önce şehri nasıl işgal edip vahşice yağmaladıkları, o kara günler, halkın hafızasından silinmemişti. Kostantiniye halkı o günden itibaren Ayasofya’ya gitmeyerek tepkisini açığa vurdu. Dukas, ahalinin Ayasofya’dan sanki “Yahudi sinagogu imiş gibi” kaçtığını yazar. Bu arada, birleşmeye karşı olan papazların kiliselerine rağbet arttı. Kiliselerin birleşmesine karşı çıkanların fikrini Grandük Notaras özetliyordu: “Şehirde Latin serpuşunu görmektense Türk sarığını görmek yeğdir.” Ve işte o sarık, surların karşısında mevzilenmişti.

Osmanlı’nın örnekleri her yerde görülen âdil yönetimi, vicdan hürriyetini sağlaması, Türk idaresi altında yaşamanın içinde bulunulan durumdan daha fena olmayacağı kanaatini yaygınlaştırıyordu. Bu İstanbul’un fethinin zihnî hazırlığı olarak görülebilir.

İşin özü: Şehrin surları direnirken, sur içi fethe hazırdı.

Bütün bunlar Atina yakınında bir kilisedeki papazın konuşmasıyla tekrar hafızamıza döndü. Doğruyu söylemek filan görüşe sahip olanlara, feşmekan kürsüyü, gazete köşesini işgal edenlere has değil. Çıkar bir papaz, hem de Yunanistan’da hakikati söyleyiverir.

Hadi bizim yazdıklarımızı bir kenara bırakın, gelin Yunan papazının hakşinas ifadelerini okuyun. Bizans’tan Osmanlı’ya geçişin anahtarı verdiği bilgiler.

Düşünün: Kadim bir imparatorluğun merkezini ele geçirmişiniz, hiçbir ciddi tepki ile karşılaşmıyorsunuz. Hatta güllerle, çiçeklerle karşılanıyorsunuz. Üstelik bu beldeyi harben, savaşarak almışsınız; askerlerin yağma hakkı var…Osmanlı Bizans’ın çökmüş sisteminin yerine adaletli bir düzen getiriyor, bunu daha önceki örneklerden biliyor ahali. Dinine dokunmuyor, diline dokunmuyor, hayatına karışmıyor. Fatih fazladan ne yapıyor? Ortodoks patrikhanesinin yeniden kurulmasını sağlıyor! O dokunmasa, hıristiyan âleminde katoliklik tek otorite olacak.

Fatih Bizans tahtının varisi olarak, ortodoksluğu himayesine alıyor.

Ey Evropa’dan Emrika’dan hüccet getirme itiyadında olanlar: Avrupalılar işgal ettikleri yerlerde bir tek Müslüman mabedi bıraktılar mı? Hadi onu bir yana koyalım, bir tek Müslümana hayat hakkı verdiler mi?

Ayasofya, Bizans halkının terk ettiği bir mabed idi. Belki de ilgisizlikten yıkılıp gidecekti. Fatih, bu ulu mabedi yine ibadethane olarak sürdürmekle ayakta kalmasını sağladı.

Rahip Papanikolaou, “Ayasofya gibi büyük bir yapıyı kim koruyacaktı? Türkler korudu.” demekle farklı bir dilde hakikati söylüyor.

Başka ne diyor? Türklerin Girit’te hiçbir kiliseyi kapatmadıklarını fakat Yunanistan’da Othonas’ın emriyle çok sayıda manastır ve kilisenin kapatıldığını söylüyor. Türklerin hüküm sürdüğü dönemde insanların dinlerini yaşayabildiğini ifade ediyor.

Bir şey daha söylüyor ki önemli: “Bu yüzden insanlar ‘Latin serpuşu yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederim’ demişti. Bana kalsa ikisi de görülmesin ama ikisinden birini seçmek zorunda kalırsam Türkleri tercih ederim”.

İşte bu doğru tercih! İstanbul bugün de camiler şehri olduğu kadar kiliseler şehri de! İstanbul’da 75 Rum kilisesi var!

Hadi Atina’ya bir cami açın bakalım. Yunan açmaz, bize din hürriyeti dersi veren Avrupa Birliği açtırsın gücü yetiyorsa!

 

HABERE YORUM KAT