Yumruğa övgü, şiddete alkış
Adını koyalım... Bu ülkede Ergenekon adıyla sembolleşen bir yasadışı organizasyon mevcuttur ve o organizasyonun asker-sivil bürokraside, iş dünyasında, sanatta ve elbette medyada adamları vardır. Bu ilişkiler doğrultusunda medyaya yerleştirilmiş, iş sahibi edilmiş, bulundukları koltuklardan, sahip oldukları köşelerden, hükmettikleri ekranlardan gazetecilik kisvesi altında Ergenekon propagandası yapanlar vardır. Türkiye, son dönemde darbeden karanlık ilişkilere ve Ergenekon’dan faili meçhullere kadar malum karanlığı aydınlatmaya çalışırken, ellerindeki bütün imkanlarla aydınlanmaya direnenler bunlardır. Köşelerinde, ekranlarında her gün bir iz bırakarak yürümektedirler...
2010’da bir Avrupa ülkesinde, bir siyasi lidere atılan yumruğun; yani en sinsi şiddetin övüldüğü gazete yazısının yayınlandığı ülke Türkiye’dir. O yazıya desteğin verildiği ülke de Türkiye...
Şiddete övgü, sadece şiddeti yaratır. Nitekim yaratmıştır. Ahmet Türk’e atılan yumruğu kutsayan anlayış, ardından terörün öfke ateşine odun taşımış, dün de Kayseri’de Bakan Taner Yıldız’a uzanan eli teşvik etmiştir.
Maksat hasıl olmuştur...
O yazıyı yazanlarla, o yumruğu atanlar aynı fikrin yoldaşlarıdır.
Hukuka, demokrasiye, insan haklarına, uzlaşmaya, konuşmaya, başkasının fikrine zerre kadar inanmayan, değer vermeyen tehlikeli bir anlayışla karşı karşıyayız.
O kadar ki şehitlerin acısıyla yaşamayı da onları ebediyete uğurlamayı da en iyi bilen bu ülkede bir süredir garip şeyler yaşanıyor. Son yıllarda; özellikle 2007’den itibaren, yani Cumhurbaşkanlığı seçimi süreciyle birlikte yeni bir alışkanlık peydah oluyor.
Şehit cenazeleri gösteri alanına çevrilmeye başlanıyor, cami avlularını sloganlar inletiyor.
Ne dinde, ne gelenekte yeri olan bu hareketler giderek bir ritüel haline geliyor.
Neden?
Ergenekon davaları geliştikçe, belgeler, bilgiler, itiraflar ortaya çıktıkça nedenini anladık. Birileri, iktidarın yıpranması için başka yol bulamamış, şehitlikle, dinle ve hatta gelenekle hiçbir ilgisi olmayan bir güruha cenazelere musallat olma emri veriyormuş.
Camilere girmeseler de avluya mutlaka giden, sokaklara taşan ve slogan atarak siyasetçilere hakaret eden hazır kıtaları varlığını biliyoruz artık. Bu zavallı projenin sayısız uygulamasını gördük. Birçokları şehit cenazelerinde eylem yapmak için motive edildiklerini itiraf ettiler. Yüzyıllardır büyük bir saygı atmosferinde gerçekleşen şehitlerin uğurlanmasının neden giderek bir kavga-gürültü seremonisinin içine sürüklendiği anlaşıldı.
İktidar partisi yıpransın diye!
Bu anlayışın medyada da temsilci ve teşvikçileri vardır.
Öncelikle bilinsin ki, Ergenekon’la, darbelerle, faili meçhullerle mücadelenin sulandırılması bir fikir, bir mesleki çaba veya meselesi gerçekten bilmekten kaynaklanan bir faaliyet değildir. Bir görev yüklenmiş olmalarından veya zaten iktidardan en az Ergenekon kadar nefret ettikleri için, bir talimat beklemeksizin kendilerini adamışlıklarından kaynaklanmaktadır.
Böyle olmasa, kimse bu ülkenin en büyük gazetelerinden birinde şiddete övgü yazıları yazamaz, o gazetenin eski yöneticisi o yazıyı müdafaaya cesaret bile edemezdi.
Mesleği bu kadar düşürebilmek, insanlığı bu seviyeye indirebilmek için ya nefretin çok büyük olması ya kesin bir talimat almış olmak lazımdır; ya da ikisi birden...
Sebebi her neyse de fark etmez, hepsi aynı kapıya çıkar.
STAR
YAZIYA YORUM KAT