1. YAZARLAR

  2. SİNAN ÖN

  3. Yolsuzluk, ahlaki yozlaşmanın bir tezahürüdür
SİNAN ÖN

SİNAN ÖN

Yazarın Tüm Yazıları >

Yolsuzluk, ahlaki yozlaşmanın bir tezahürüdür

24 Mart 2025 Pazartesi 20:51A+A-

Kamu görevindeki konumundan yararlanarak kendisine veya yakınlarına çıkar ve menfaat sağlamak, ülkemizde “bal tutan parmağını yalar” teranesiyle vaka-i adiyeden sayılıyor. Artık “yolunu bulmak!” arzusu ile yapılan yolsuzluklar sıradanlaşarak, yapanın yanına kâr olarak kalmamalı.  

Hukukun temel ilkesi gereği “suçu ispatlanana kadar herkes masumdur” hatta hukuk, bir şüphelinin suçunu değil suçsuzluğunu ispatlamayı önceler, öncelemelidir. Dolayısıyla malum gündemin failleri hakkında hüküm belirtecek ifadelerden kaçınmak, “Bir topluma olan kininiz, sakın sizi adaletsizliğe sevk etmesin” ayeti mucibince, adalet ilkemizdir. Ancak bu durum, ülkemizdeki yolsuzluk olgusunu konuşmamıza engel değil.

Kamu kaynaklarının kesin tespitinin yapılamayıp kayıt altına alınamadığı; harcamaları denetlemenin işlevsiz kaldığı; yüksek faiz, ekonomik kriz nedeniyle kamu ihalelerinin etkin şekilde yönetilemediği; üretim, yatırım ve istihdama yönelik politikaların yerini rant amaçlı politikaların aldığı; politikanın ülkeye hizmet etmeye değil zenginleşmeye araç olarak görüldüğü toplumlarda, ahlaki düşkünlüğe sahip yöneticilerin varlığı yolsuzluğu kaçınılmaz kılıyor.

“Onlar yapıyor, ben neden yapmayayım?” diyenler “karınlarını ateşle dolduruyorlar!” Bu ahlaki yozlaşma yolsuzluğu daha da derinleştirerek doğal hale getiriyor. Kuralsızlığın kural haline dönüştüğü yerde sivil toplum örgütleri ile vatandaşlar kamudan hesap sorabilme yeteneği, imkânı ve gücünü yitiriyorlar.

Üst düzey görevlere adalet, emanet ve ehliyet ehli liyakatli kimselerden ziyade bilgi, beceri, kapasite ve tecrübe konusunda yetersiz; ahlaken düşkün ve sırf yandaş olan kimseler getiriliyor. Bunlar görev yaptıkları zaman diliminde “Karunlaşıp” kamu kaynaklarını parti ve yandaşlarına dağıtıyor, gerekirse oy satın alıyor, toplumun geleceğini ipotek altına alarak siyasi ikballerini garanti ediyor ve bunu “hâk” olarak görüyorlar. Ağır işleyen yargı sistemi ile kurum ve kuruluşlarındaki açıklardan faydalanarak, hesap verme sorumluluğu üstlenmeden keyfi davranışlar ve kayırmalarla itibar devşiriyorlar.

Yakalanma olasılığının azlığı, kazara ortaya çıkan suçlara verilen cezaların işlevsizliği, en hafifi ile işini doğru yapmayan ya da bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmış bir siyasetçinin deyimiyle: “İşini bilen tipleri!” teşvik ediyor. Yasal olmayan yollardan aranan çıkar, yasa dışı birlikteliklere ve çeteleşmelere sebep oluyor.

Dolayısıyla zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, sahtecilik, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak, usulsüz atama ve tayin, haksız kazanç, haksız rekabet, kaçakçılık, kayırmacılık, batık kredi, kayıt dışı para, yasal olmayan bağışlar, komisyon adıyla alınan ödemeler, spekülasyon ve manipülasyonların ardı arkası kesilmiyor. Konumunu kötüye kullanıp, yapması gereken işi yapmayarak ya da yapmaması gereken işi yaparak kendisine veya yakınlarına menfaat sağlayanların sayısı arttıkça artıyor.

Halkın çılgınca eğlendiği konserlerde satılan on binlerce bilet hayali ihracat, usulsüz teşvikler, gereksiz açılan kamu ihaleleri üzerinden elde edilen kara paraları aklıyor. Düşük faizli ve uzun vadeli ya da vadesiz krediler alınması mümkünken, çıkar karşılığı anlaşılan bankalardan yüksek faizli krediler çekiliyor. Kurulan vakıf ve fonlar üzerinden zimmete geçirilen önemli miktarda para, politikacılar ve bürokratların şahsi hesaplarına bağış, komisyon vb. isimler altında aktarılıyor.

Bir ülkede yolsuzluğun varlığı ve boyutları; yoksulluğa, açlığa ve sefalete yol açar. Sosyal adaleti temelden sarsar. Ekonomide haksız rekabete, milli gelirin daha az kişinin elinde toplanmasına, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasına neden olur. Yolsuzluk, rüşvet, kara para ve diğer yasa dışı yollarla ülkenin kayıp ettiği ekonomik değer halka kriz olarak yansır. İşsizlik, pahalılık ve suç oranları artar. Bağımsızlığımız, birlik ve beraberliğimiz tehdit ve tehlike altına girer. Yabancı kurum ve kuruluşlar iç işlerimize karışır hale gelir.

Güven toplumu olmak zorlaşır. Kurumlara ve hukuka karşı inanç kalmaz. Yerli, yabancı kimse yatırım yapmaz. Halk güvensizlik nedeniyle parasını yastık altında tutar. Ülke “kara para aklama cennetine” dönüşür. İnsanlar kimlik bunalımına girer, psikolojik ve fiziksel rahatsızlıklar zirve yapar, toplum sağlığı bozulur. Ülkeden umudunu kesip terk etmek isteyen gençlerin sayısı artar. Ahlaki değerler erozyona uğrar. Siyaset ve siyasetçiye güven sarsılır, insanlar siyasetten soğur ve siyaset dışı arayışlar başlar. 

Neler yapılabilir?

Öncelikle yasama, yürütme ve yargı arasındaki hassas dengeyi koruyacak, birbirlerinin görev ve yetki alanlarına müdahale etmeyecek şekilde anayasal ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. TBMM’nin meclis araştırması, meclis soruşturması ve gensoru gibi denetim mekanizmaları her türlü etki ve baskıdan uzak, amacına uygun işletilmelidir. Toplumun eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçları güvence altına alınarak,  halkın gelecek korkusu ve endişesi giderilmelidir. Sorunlarımızda yöneticiler kadar yönetilenlerin de sorumlu olduğu unutulmadan, herkes üzerine düşenleri yapma bilincine sahip olmalıdır. Eleştiriler olumlu ve yapıcı olmalı, eleştirenler çözüm yolu da önermelidir. Kişisel çıkar değil toplumsal fayda bilinci oluşturulmalıdır.

Yargı, yürütmenin etkisinden ve baskısından kurtarılmalı; yeterli bilgi, belge, tecrübeye sahip olmalı; dolayısıyla yolsuzlukları kavramada, teşhis etmede, yol ve yöntem belirlemede yetersiz kalmamalı; başlanan operasyon ve yargılamaları yarım ve sonuçsuz bırakmamalı; adaleti geciktirip zaman aşımına uğratmamak için ilgili alanlarda ihtisas ve uzmanlaşmaya gidilmelidir.

Yolsuzlukla mücadele siyasi bir linç aracı olarak görülmemeli, birbirlerini yolsuzlukla suçlayan ancak bunu kanıtla(ya)mayan ya da gereğini yapmayarak birbirlerini aklayan siyasetçiler siyasetten el çektirilmelidir. Yolsuzlukla mücadelede tüzel kişiliklerin değil, tüzel kişiliği kullanarak yolsuzluğu yapan kişilerin üzerine gidilmelidir. Zira kurumlar devletin temel organlarıdır, doğru işlemesi devleti doğru işletir. Doğru işletebilecek kimselere alan açılmalıdır.

Hukuk kuralları herkese tavizsiz eşit, adaletli ve dengeli bir şekilde uygulanmalıdır. Kar maskeli hırsız ile kravatlı hırsız arasında suç ve ceza ilişkisi doğru kurulmalıdır. Her ne kadar karikatürize edilmiş olsa da “bir dilim baklava çalan çocuklara” verilen ceza ile kamu kaynaklarına çökenlere veril(e)meyen cezalar toplumda hukuka inancı azaltmamalı, suçun mahiyeti ile cezası orantısız olmamalıdır.

Görevlere hukuk kurallarını tam olarak uygulayacak nitelikte cesur kişiler getirilmeli, adalet esası kesinlikle esas alınmalıdır. Sorumlu kişilerle “ahlak sözleşmesi” yapılmalıdır. Eşit işe eşit ücret ilkesinden hareketle; görev, yetki, sorumluluk ve üstlenilen riskler göz önüne alınıp gelir dağılımındaki adalet sağlanmalı, kamudaki ücret adaletsizliği giderilmelidir.

Ekonomi ile politikanın ilişkisi asgari düzeye indirilmeli, yatırımlar siyasi tercihlere göre değil ülkenin ihtiyacına göre yapılmalı, kamu ihalelerinin her aşaması açık ve şeffaf olmalı; işi geciktiren, devir eden ve suiistimali tespit edilenlere bir daha kamuda kesinlikle ihale verilmemelidir.

Parasal görevlerde bulunan kişiler uzun süre aynı yerde görev yapmamalı, gerekli şartlar hazırlanarak belirli sürelerle rotasyon uygulanmalıdır. Kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon, iletişim, bilgi ve belge akışı sağlanmalı, arşiv oluşturulmalı özellikle adalet, emniyet, jandarma ve teftiş kurulları arasında doğrudan işbirliği sağlanmalıdır. Yapılan soruşturmalar hazırlık aşaması dışında açık ve şeffaf olmalı, sonuçları kamuoyuna açıklanmalı ve bu mücadele hukuk çerçevesinde kalınarak yapılmalıdır.

Yolsuzlukla mücadele eden basın ve yayın ile sivil toplum kuruluşları teşvik edilmeli, desteklenip ödüllendirilmelidir. Mal bildirimleri her yıl alınmalı, denetleyen kuruluşların rahatça bu bilgilere ulaşmaları sağlanmalıdır. Yolsuzluklarla haksız kazanç sağlayanların mallarına el konulmalı, başında bulunduğu kurumu zarar ettiren yöneticiler görevden alınmalı, başarılı olanlar ödüllendirilmelidir. Kamu görevlilerinde olduğu gibi Bakan, Milletvekili ve Belediye Başkanı seçilenler de ticaretten men edilmeli, işleri kayyuma bırakılmalı, iş takipçiliğine son verilmelidir. Siyasi partiler ve siyasetçilerin seçim harcamaları için yapılan bağışlar açık ve denetlenebilir olmalı; yerel yönetimlerin yolsuzluk ve rant kaynakları kurutulmalıdır.

İktidarın tek hâkimi olma ve “ülkeyi kurtarma” arzusu ile yanıp tutuşanlar hakkında, ortaya atılan iddialar gerçek mi, değil mi bunu zaman gösterecek. Bununla birlikte on binlerce insan bombalar altında paramparça edilirken (istisnalar hariç) evlerinden çıkmayanların, (iddialar doğruysa) sadece paramızı değil geleceğimizi de çalan tipler için sokaklara dökülmesi, “temiz toplum, temiz siyaset” taleplerinin, dilden kalbe inmeyen boş bir tekerlemeden ibaret olduğu son derece gerçek. Sürecin hayırla ve adaletle neticelenmesini Allah’tan diliyorum. O’na emanet olunuz…

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum