Yol uzun ve çetindir
Peygamber Efendimiz (sas), Mekke'de işkencelerin arttığı bir zamanda Kâbe'nin gölgesinde otururken, en büyük işkencelere uğrayan Habbab ibn Eret gelir ve "Ya Rasûlellah, bize duan, bize yardımın yok mudur?" der.
Efendimiz (sas), bu sızlanmayı çok erken bulur ve şöyle buyururlar: "Sizden önce öyle mü'minler yaşadı ki, bir çukura konur ve demir testereyle başlarından aşağı ikiye biçilirlerdi. Bazıları demir taraklarla derileri kemiklerinden soyulurdu. Onlar, dinlerinden dönmediler. Siz, acele ediyorsunuz. Hayatımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki O, bu dini tamamlayacaktır. Öyle tamamlayacaktır ki, (bugün eşkıyalarla dolu ve hiçbir emniyetin olmadığı yerler tam bir emniyet ve sükûna kavuşacak ve) bir yolcu devesine binip, Şam'dan kalkıp Hadramevt'e kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkusu olmayacaktır." Allah Rasûlü, aynı müjdeyi bir başka hadisinde şöyle ifade ederler: "Bir kadın, hevdeci içinde (Güney Irak'ta) Hire'den Kâbe'ye kadar gelecek ve Allah'tan başka hiç kimseden korkusu olmayacak."
Cenab-ı Allah (cc), çok büyük bir ağacı çekirdeğinde saklar. İncir çekirdeği ne kadar küçüktür ama onda yüzlerce inciriyle kocaman bir incir ağacının özü ve ağaç olma programı saklıdır. Bundandır ki, zamanındaki tebliğin neticesini gören Allah Rasûlü (sas), İslâm henüz bir çekirdek halinde iken ondan çıkacak ağacın kaplayacağı sahanın küçük bir kısmını ve neticelerinden birini, İslâm'ın sağlayacağı tam emniyeti ifade buyurmuştur. Ve bu, bu müjdeyi verdiği tarihten çeyrek asır sonra gerçekleşmiştir. Yine bundandır ki Bediüzzaman, 1932 yılı için "Kur'an yılı" der ve aynı yıllarda "Küfrün beli kırılmıştır. Risale-i Nur'un küfr-ü mutlak aleyhinde Âlem-i İslâm sathında verdiği idam cezası infaz olunmuştur" der.
Fakat çekirdekten meyveye giden yol uzundur. Çekirdek, bir süre toprağın altında karanlıkta kalır. Sonra iki yapraklı bir fidancık halinde toprağın üstüne çıkar. Üzerine yağmurlar yağar, karlar yağar; üzerinden soğuklar geçer, sıcaklar geçer. Bu süreçte o kök salar, gövdesini çıkarır, gövdesi üzerinde yükselir, kalınlaşır. Derken dallanır budaklanır. Ve üzerinden mevsimler, soğuklar ve sıcaklar geçmeye ve üzerine karlar, yağmurlar yağmaya devam eder. Ve bir zaman gelir çiçek açar, yaprağa durur ve nihayet meyvesini verir. Bir taraftan çiçekleriyle gözleri ve burunları okşayıp tatmin eder, diğer taraftan meyveleriyle besin kaynağı olur ve bir diğer taraftan da gölgesinde nice kavrulmuşları gölgelendirir.
Yunus Emre'nin "Bu yol uzundur / Menzili çoktur / Geçidi yoktur / Derin sular var" diye tarif ettiği bu uzun ve çetin yolun tehlikelerini, fitnelerini, imtihanlarını Kur'an-ı Kerim şöyle beyan eder: "Hiç şüphesiz sizi korku, açlık ve maldan, candan, hâsılattan eksiltme gibi unsurlarla bir şekilde imtihan ederiz." Bir başka imtihan şekli de yine Kur'an'ın diliyle şudur: "O ki, sizi yeryüzünün (onu Allah'ın rızası istikametinde imar etmekle yükümlü) halifeleri yaptı ve size farklı farklı kabiliyetler verip, (mal, makam, servet, güç, zekâ gibi bazı hususlarda) kiminizi kiminizden farklı derecelerde üstün kıldı. Bu şekilde O, verdiği nimetlerle sizi imtihan ediyor." İmtihanın bir diğer boyutu ise yine Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Kiminizi kiminizle (sizi birbirinizle) imtihan ederiz." Ve bu yolda insanın takılıp kalabileceği bataklıkları ise Kur'an şöyle sıralar: "(Bilhassa erkekler söz konusu olmak üzere) kadınlar, evlât, (Allah yolunda ve muhtaçlar için harcanmayıp) kantar kantar biriktirilen altın ve gümüş (paralar), salma ve kendilerine işaret konmuş atlar (kendilerine nazar boncuğu takılmış arabalar), (koyun, keçi, sığır ve deve cinsi) hayvanlar, ekinler ve kazanç (üzerinden geçiminizi sağladığınız meslekler, meftun olduğunuz makam ve mevkiler) tutkusu, (tabiatları itibariyle) insanlar için süslenmiştir, pek caziptir." Bunların her biri yolcuya yolunda hücum eder.
Yol, ancak bu hücumları savarak, söz konusu imtihanları başararak alınır..
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT