Yoksullara yardım nasıl yapılmalıdır?
Ütopya ülkeleri dışında, belki tarih boyunca, yoksulluk, servet ve gelir farklılığı hiçbir zaman yok edilememiştir. Bu maksatla özel mülkiyeti ve üretim araçlarını devletin tekelinde toplayan sistemler de başarılı olamamışlardır, mülkiyete hiçbir sınır ve denetim koymayan, güçlünün (servet ve sermaye sahibinin) zayıfı ezmesine, istismar etmesine imkan veren sistemler de dünyanın başına türlü belalar getirmişlerdir.
Bu başarısızlıklar bugün demokrasi ile yönetilen ülkelerde “sosyal devlet” düşünce ve uygulamasına yol açmıştır.
Sosyal devlet anlayışı, ilgili kaynaklarda şöyle tarif ediliyor:
“Devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayıştır.”
Anayasa Mahkemesi bizim ülkemizdeki sosyal devlet anlayışını şöyle açıklıyor:
“Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin, tüm kurumlarıyla Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde kurulmasını gerekli kılar. Hukuk devletinin amaç edindiği kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir… Anayasa'nın cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyi sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması gerekir.”
İslam geldiği günden beri mensuplarını, yoksullarla ilgilenmeye, onların temel ihtiyaçlarını karşılamaları için gerektiği kadar yardımı yapmaya teşvik etmiştir. Bu teşvik zaman içinde “amacı gerçekleştirecek kadar” yardımı, buna imkanı bulunanlara farz kılma noktasına gelmiştir (zekat). Farz olan zekat dışında fidye ve kefaret adıyla yine yoksullara yönelik mecburi ödemeler vardır, ayrıca, farz ve vacib olmadığı halde Allah rızası için yoksullara ek yardım yapılması konusunda da çok güçlü teşvikler mevcuttur.
“Yardımın insan onuruna yaraşır” şekilde yapılması için de “sağ elin verdiğini sol elin hissetmemesi” ölçüsü getirilmiştir.
İslam'ın örnek çağlarında ve uygulamalarında zekatı toplama (yoksulların temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yardımı, ihtiyacından fazlasına sahip olanların servetinden alma) işini devlet üstlenmiş, bunun için ayrı bir bütçe/fon/beytülmal oluşturulmuş, toplanan zekat muhtaç olanlara düzenli bir şekilde dağıtılmıştır.
Bugün de ihtiyacından belli miktarda (nisab miktarı) fazlasına sahip olan her Müslümanın zekatını vermesi farzdır. Laik devletin bunu alıp dağıtmaması farzı ortadan kaldırmaz. Servetin yüzde ikibuçuğu kadar olan zekatın, yoksulların temel ihtiyaçlarını karşılamaması halinde ihtiyaç fazlasından bunu karşılama yükümlülüğü devam eder.
Ya devlet, yoksullara dağıtmak üzere bir servet vergisi koyacak (bu takdirde Müslümanlar bu vergiyi ödeyip zekatlarından düşebilirler) veya müminler, bir (mali borç) ibadet olarak zekatlarını, muhtaçlara bizzat vereceklerdir.
Bunu yaparken muhtaçların onurlarını zedelememek için azami titizlik de gösterilecektir.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT