YÖK’e Düşen!
Bu konu Kürtçe eğitim ya da yayınla, bölüm açmakla sonuçlanacak bir sorun değil..
Hem Alevi, hem de Kürtlerle ilgili, İlahiyat, Tarih, Şarkiyat, Edebiyat, Sosyoloji hatta Felsefe bölümleri, Antropoloji bölümlerinin, hemen bu konularda doktora programları başlatması gerek. Mesela terör ve siyasi baskıların toplumun psikolojisi üzerindeki sebeb olduğu sonuçlar üzerine Psikoloji fakülteleri neden bir çalışma yapmazlar?..
Ne Harp Akademilerinin ne de Polis Akademilerinin böyle bir derdi yok sanırım. Aslında onlar da haklı, ya resmi ideolojinin dışına çıkarlarsa, al başına belayı..
Böyle bir korku ile bilim mi olur?
YÖK daha düne kadar üniversiteleri zabturabt altına almak için bir ileri karakol görevi yapmıyor mu idi?
Sayın YÖK Başkanı inceletirse görecektir ki, İngiltere’de sadece Bizantoloji üzerine 40 yılı aşan bir süre, lisans, lisansüstü ya da sertifikasyon şeklinde akademik eğitim almak mümkün..
Bizde hâlâ doğru düzgün bir Bizantolog ya da Müstağrib yok. Bu dehşet verici bir durum..
Asıl sorun, Türkiye’de yönetimin “cahillik üzerine kurulu bir korku yönetimi”ne dönüşmüş olması.. Her şey bu faşizan politikanın altında kaldı. Resmi ideoloji, resmi din, resmi telakkisine; bilimi, sanatı, her şeyi kurban ettik.. Kaba bir laisizm, yontulmamış bir Kemalizm, Hitler, Stalin, Mussolini rejimini hatırlatan bir ulusalcı anlayış uğruna bir medeniyeti, bir tarihi kaybettik!
Düşünen adam potansiyel suçlu idi, kitap suç aleti. Örgütlü toplum bir tehdit olarak algılanıyordu. Hâlâ da öyle değil mi?
Son ihbar mektubunda, “Adalet, Barış, Özgürlük, İnsan Hakları, Hukuk Devleti, Şeffaflık” taleplerinin; ulusal birliğimize yönelik tehdit algılaması kapsamında düşman seçildiği gerçeğini ortaya koymuyor mu idi?
Bizde Nuseyrilik üzerine çalışan bir vakıf var mı, kaç akademik proje yapılmıştır? Keldaniler, Aramiler, Asuriler üzerine yapılan bir çalışma var mı? Süryani tarihi konusunda kim ne yaptı bugüne kadar?.. Benim bildiğim bir tek bilim adamı var, o da Manisa’da yaşıyor..
Yezidiler konusunda yapılan bir çalışma var mı?
Laz kim, Hemşinli kim?.. Çerkez kim, Gürcü kim? Sahi şu bizim Ahıska Türkleri kim, onu bile bilmeyiz daha doğru düzgün..
Anadolu Abdalları, Çingeneleri, nereden gelip, nereye gidiyorlar?. Adana’nın Fellahları kim?
Mısır’dan gelenler ne oldu? Anadolu’daki Kıbtiler şimdi nerede?
Ya da Selanik’ten gelenler.
Manavlar kimler, Rumlara ne oldu? Hepsini “Türk yaptık, bu iş bitti” diyorsanız yanılıyorsunuz.. Bu iş mekan isimlerini değiştirmek kadar kolay değil..
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni ya da Kars İslâm Cumhuriyeti’ni bilen kaç kişi var aramızda..
“Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez”.. “Cehaletin bu kadarı ise ancak eğitimle mümkün” olsa gerek..
Harf devrimi ile zaten kaynaklardan, tarihten, gelenekten koptuk. Sonra da kimlerin eline düştüğümüz ortada..
Hâlâ Dersimi tartışıyoruz. Hatta tartışmıyoruz, Dersim’de olanları savunanlar var hâlâ aramızda.. Ve bunlar kendilerini hâlâ “devletin sahibi, milletin efendisi” görüyorlar.. Söyledikleri karşısında infaale kapılanlar karşısında özür dilemek yerine dalga geçer gibi, “üzülmenize üzüldüm, kastım sizi üzmek değildi” diyorlar. Yani niye üzülüyorsunuz ki, demeye getiriyorlar.. İyi bir de alkışlasınlar bari!.. Öyle ya cellatlarını alkışlamaya alıştırdınız bu milleti değil mi? Eğitim bunun için lazımdı. İnsanlar, inanç, tarih, kültür ve geleneklerine düşman olacaklardı. Dersimli kayıp kızları alıp, anne-baba, kardeşlerini öldürenlerin evine “besleme, hizmetçi” verdiniz bunun için değil mi? Kazım Karabekir Paşa’nın “Gürbüzler ordusu” neyin nesi idi?
Hâlâ birileri Muğlalı’nın adını kışlalara vermeye devam ediyor.
Hâlâ darbe anayasaları ile yönetiliyoruz..
Hâlâ uygulanmasa da, “Bey, efendi, hacı, hoca, şeyh” demek yasak. Dergâhlar, tekkeler, türbe ve zaviyeler kapalı. Hâlâ şapka giyme mecburiyeti var bu ülkede.. Hem yasa var, hem kimse uygulamıyor. Bu nasıl bir iş! Uygulayıcılar bile uymuyor bu yasaya! Ama kimse bu yasayı değiştirmeye de cesaret edemiyor. Çünki ilkel bir darbe ve devrim büyüsü ile büyülenmiş bir rejimle yönetiliyoruz. Çünki değiştirmeyi teklif dahi etmek suç.. Bu konuları gündeme getirdiğinizde hemen; “Laiklik, cumhuriyetin temel ilkeleri, Atatürk” diyecekler. Çünki o alan askerlerin kontrolündeki mayınlı tarla.. Girilmez. Yasak.. MHP ve CHP’nin gönüllü askerliği ile koruma altına alınmış.. Bir kısım Yargı mensubu da bu alanın inzibat görevini üstlenmiş sanki..
Biz kimiz? Sahi Ece Ayhan bir şiirde, “Biz Cumhuriyette hayvan gibi yaşadık” demiş. Kim nasıl yaşadı bilmem. İnsan her zemin ve şartta insan gibi yaşama becerisine sahip olandır. Bu süreç onu “ekmel-i mahlukat, eşref-i mahlukat” olmaya götürür. Diğerleri insani değerleri ayaklar altına alarak, “belhüm adal” olur..
Birileri bizim, bu ülkenin çocuklarının kanları, gözyaşları ve çalınan alınterleri üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyor.. Bu oyuna gelmemek için önce doğru bilgiye ihtiyacımız var..
Yeni bir uygarlığın kurucusu, öncüsü olmak istiyorsak, umudumuz korkularımızın önüne geçmeli. Korku ile uygarlık kurulmaz..
Burada YÖK’e ve MEB’e tarihi görevler düşüyor.. Çoğulcu, katılımcı, şeffaf, özerk bir öğrenime ihtiyacımız var.. Bu yoksa, eğitim dedikleri şey, “sistematik geri zekalı” üreten bir mekanizmaya döner.. “Rejimin kapı kulu” karakterine sahip, “biyonik robotlar”a dönüştürür çocuklarımızı!
Ergenekon belasının asıl “bamteli” de bana kalırsa asıl bu konu ile ilgili..
Bir de YÖK birtakım istismarlara mani olmalı, varolduğu sürece, üniversite tabelası altında, sipariş anketlerin, sahte bilirkişilerin yuvalandığı bir Truva atı durumuna düşürülmemeli.. Birilerine usulsüz diploma ve akademik unvan verilmesinin önüne geçmeli.. Yani bilimin haysiyetine sahip çıkmalı!
Selâm ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT