1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Yılmaz Güney’den ilham alan feminist Türk solu…
Yılmaz Güney’den ilham alan feminist Türk solu…

Yılmaz Güney’den ilham alan feminist Türk solu…

Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü alan Nur Sürer’in konuşması Türk solunun tüm tutarsızlıklarını gün yüzüne çıkardı.

14 Ekim 2024 Pazartesi 14:15A+A-

HAKSÖZ HABER

Türkiye’de kadınların yaşadıkları sorunları konuşmayı imkansız hale getiren hususların başında “kadın meselesi” üzerine büyük bir literatür inşa eden Türk solu geliyor. Siyasi ajandaları sebebiyle bu meseleyi araçsallaştıran sol-seküler çevreler tartışmayı bağlamından saptırıyorlar.

Bir şekilde kadınlarla alakalı konular geleneksel yaşam formu ve dindarlık ile ilişkilendirilerek aslında Müslümanlar mahkum edilmeye çalışılıyor. Türk solunun büyük bir aymazlıkla inşa etmeye çalıştığı politik atmosfer altında şiddete, adaletsizliğe maruz kalan kadınların sorunlarını konuşmak ise imkansızlaşıyor. Solun bu meseleye dair bariz tutarsızlığı başörtülü kadınların yaşamaya devam ettikleri ayrımcılık konusundaki derin sessizlikleriyle daha fazla ortaya çıkarken bazılarının tutarsızlığı ise absürt durumlar ortaya çıkartıyor.

Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü alan Nur Sürer ödülünü Yılmaz Güney’e ithaf ettiği konuşmasını “İstanbul Sözleşmesi yaşatır" diye bitirdi.

Yılmaz Güney’in kadınlara uyguladığı şiddet çektiği filmlerdeki mizansenlerden ibaret olmadığı için Sürer'in açıklaması tartışması konusu haline geldi. Yılmaz Güney'in kadınlarla ilişkisi dair bilinen en meşhur hadise eşi Nebahat Çehre’ye yaptıklarıdır.

Film yapımcısı ve yönetmen Abdurrahman Keskiner, arkadaşı Yılmaz Güney ve Nebahat Çehre'nin evliliğiyle ilgili olarak şunları aktarıyor:

“Güney, Can isimli bir kadınla birlikteyken aynı zamanda Nebahat Çehre ile de birlikteydi. Can Güney ile evlenmek istiyordu ama Güney, Nebahat Çehre ile evlenmek istiyordu. Ama Can ’önce benimle evlensin sonra beni boşasın Çehre ile evlensin’ diyordu. Güney buna yaklaşmıyordu. Bu arada ben bir Can’a bir Çehre’ye gidiyordum. Nebahat Çehre’ye ne zaman uğrasam ağzı burnu kan içinde durmadan Yılmaz’dan dayak yiyen bir kadın. Nebahat kaçıp ya teyzesine, eniştesine ya da anneannesine gidiyordu. Oralardan geri getirmek hep bana düşüyordu. Bir bakıyorsun birkaç gün Nebahat’la iyi gidiyor ama çok geçmeden yine dayak faslı başlıyor. Nebahat, Yılmaz ile birlikte olduğu sürece hep dayak yedi…”

Abdurrahman Keskiner, Yılmaz Güney'in Eşrefpaşalı filminde Nebahat Çehre'nin kafasına bir bardak koyarak gerçek silahla ateş ettiği olayı da şöyle aktarıyor:

“Yılmaz önce kamerayı yerleştirdi, Nebahat’ın yanına giderek şu bardağı al karşıya geç kafanın üzerine koy dedi. Nebahat büyük bir şaşkınlıkla ’anlamadım’ dedi ancak Yılmaz ısrar etti. Olur olmaz derken Nebahat çaresiz dediğini yapmak zorunda kaldı. Duvarın önüne gidip bardağı kafasına koyup beklemeye başladı. Setteki herkes bunun şaka olduğunu sandı ancak iş ciddileşince nefesler kesildi. Herkes dehşet içinde Yılmaz’a bakmaya başladı ancak o gayet sakindi. Kameraya ’motor’ dedi. Kamera çalışmaya başlayınca Nebahat’ın yüzü bembeyaz oldu. Gitti gidecek. Yılmaz nişan aldı, Nebahat ağlamaya başladı. Yılmaz tetiğe bastı kurşun ıskalayıp geçti. İkinci kez tetiğe bastı bu kez kurşun Nebahat’ın başındaki bardağa isabet etti. Nebahat koşarak Yılmaz’a sarıldı ve ağlamaya başladı. Herkes bir oh çekerken Erol Günaydın ve Tuncel Kurtiz’in elindeki bardaklara da Yılmaz ateş etti.”

Nebahat Çehre’nin yaşadıkları bununla sınırlı kalmadı. Nebahat Çehre, Yılmaz Güney tarafından arabayla ezildi. Keskiner aktarıyor:

“Gece bittikten sonra yine üçümüz Hasan Kazankaya’nın Playboy Gazinosu’na uğradık. Bir süre sonra Yılmaz ve Nebahat kavga etmeye başladı. Sonrasında biz gazinodan çıktık yürümeye başladık. Nebahat önde biz ise arkada yürürken, Yılmaz hemen arabasına bindi. Nebahat ise yürüyerek karşıdan karşıya geçmek isterken Yılmaz arabayla gelip Nebahat’a vurdu. Öylesine vurdu ki, Nebahat’ın ayakları yerden kesilip adeta uçtu. Sonrasında yere düşerek kıvranmaya başladı. Hemen Nebahat’ı alarak İlkyardım Hastanesi’ne götürdük. Başına dikiş attılar köprücük kemiği kırılmıştı. Orada bir süre kaldıktan sonra Nebahat’ı Amerikan Hastanesi’ne kaldırdık. 4 ya da 5 gün hastanede kaldı.“

gzy-0duxoaa7ajp.jpggzy-0dwxsaatrjx.jpg

Dönemin tanıklıkları okununca Nur Sürer’in Yılmaz Güney’e armağan ettiği ödülünü “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” sözleriyle bitirmesindeki akıl dışılık daha rahat anlaşılıyor. Nur Sürer aslında Türkiye’de sol-seküler çevrelerin kadın meselesinde derin çelişkisinin tipik bir örneğini sunuyor. Siyasi çıkarlar söz konusu olmadıkça kadınların hakları Nebahat Çehre’nin kırılan kemikleri kadar ehemmiyetsiz…

HABERE YORUM KAT

11 Yorum