1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Yıldırım Türker’e!
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Yıldırım Türker’e!

05 Mayıs 2009 Salı 17:00A+A-

Geçen gün Milliyet’te haber vardı. Orgeneral Aytaç Yalman, Şener Eruygur’u “Utanılacak işler yapıyor” diye suçluyordu..

Eruygur, Büyükanıt’ın önünü kesmek için Büyükanıt hakkında basına bilgi sızdırıyormuş..

Hani şu Büyükanıt’ın dedesinin Yahudi olduğu filan.. “Bizim iyi çocuklar”...

Birçok gazeteye servis edilen, Vakit’in kullandığı Başbuğ’un Ağlama Duvarı’ndaki görüntüleri de aslında demek ki, “eski dostlar”ın işi.. Yani bu olaylar bir iç hesaplaşmanın ürünü olarak basına sızdı/sızdırıldı. Birileri bu bilgileri sızdıranları değil de, Vakit’i suçladı..

Nedense Vakit birilerini çok rahatsız ediyor!.

Yıldırım Türker’in Radikal’de geçen gün çıkan yazısına bir okur tepkisi vardı. “Kullanılan üslup ve 'Paçavra'” başlıklı katkıdaki tesbitler son derece ilginç: “Sayın Yıldırım Türker, elbette bir yorumu, haberi, yazıyı eleştirme hakkınız var. Ancak bir gazeteyi ya da bir kesimi eleştirirken kullandığınız 'agresif üslup', en az eleştirdiğiniz gazetenin üslubu kadar keskin. Haklı olarak eleştirilerinizi yapmışsınız ama mesela siz de hiç kendinize sordunuz mu: ‘Ben örtülüleri öcü gösteren Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet'le arama mesafe koymalıyım’, 'Özgürlük anlayışı DTP ve soldan ibaret olan Radikal'den uzak durmalıyım' dediniz mi kendi kendinize. Demokrasi anlayışında dindarları, örtülüleri görmeyen bir gazetenin yaptığı ile gey ve lezbiyenleri kötüleyen gazete arasında ne fark var. Biri paçavra ise diğeri nedir? Sayın Türker, sizlerin 'özgürlükçü' yazılarınızı beğenerek okuyoruz, ancak neden özgürlüğü sadece sol ya da DTP'liler ya da lezbiyen kesimler için işliyorsunuz? Başkalarının özgürlüğünden bana ne diye düşünürseniz, sizin özgürlük isteme hakkınız olabilir mi? Siz de biliyorsunuz ki, bu ülkede muhafazakar bir hükümet olmasına karşın, dindarlar hâlâ baskı altında hâlâ özgür değiller. Sizce üniversitede hâlâ kılık kıyafetin sorulması bir ilkellik değil midir? Siz bu ilkelliği hiç dillendirdiniz mi? Sizin gazeteniz, bu konuyla ilgili bir özgürlük düzenlemesi yapıldığında neden bunu 'dinci tehlike' şeklinde lanse ediyor? Şimdi Radikal, Milliyet, Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Vatan'a paçavra mı demeliyiz. Öyle ya, eğer sizin yorumunuz doğruysa, bu gazeteler paçavra olmayı çoktan hak ediyorlar. Ama ben bu gazeteleri de okuyorum, sizleri de. Özgürlüğü, soldan ibaret sayan bir zihniyet ne kadar inandırıcı olabilir sayın Türker. Bu ülkede geyleri ya da lezbiyenleri eleştirmek ya da dindarları eleştirmek, bir özgürlük kısıtlaması değildir ama bir lezbiyeni lezbiyen olduğu için okullara almamak, bir örtülüyü örtülü olduğu için okullara almamak özgürlük kısıtlamasıdır. Peki, bu ülkede hangisi uygulanıyor sizce. İçerisinde din geçen her şeyi gericilik, demokrasi karşıtı sayan bir düşünce ne kadar ilericidir? Yoksa gerçekten kendisi mi gericidir? Özgürlük talebinizi destekliyorum ama kendi özgürlüğünü başkasının baskılanması olarak gören düşünceyi reddediyorum. Saygılarımla... İmza: Metin Aras”

Eğer siz birini eleştiriyorsanız, en azından o kişi ya da kurumu eleştirirken sizin aynı yanlışa düşmemeniz gerekir. Aksi halde eleştiriniz havada kalır. Niyetinizin üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu ortaya çıkar..

Öfke bazan aklı zail ediyor demek ki, şecaat arz ederken insanlar bu tür durumlara düşebiliyorlar..

Sanıyor musunuz ki biz bunları hiç konuşmuyoruz. “Dil”, “üslub”, “argo”, “hakaret”, sıfatlama konularını biz de konuşuyoruz.. Ama bazı arkadaşların; -Yıldırım Türker’in nasıl kafasının tası atıyorsa- İslâm’a, Müslümanlara, Vakit’e yönelik saldırılar karşısında kafasının tası atıyor.. Sonunda bu iş ağız dalaşına dönüyor..

Fatih Altaylı’nın başörtülü kızlar için söylediğini Vakit söylese kötü, Altaylı söyleyince hikmet oluyor.. Hani hizmetçi kırarsa “Kör müsün?” diyorlar, evin hanımı kırınca “Hayırdır inşallah”.. Suçsuz insanları, “Başörtülü doktor, erkek hastayı muayene etmedi” diye yalan haber yapanlar, başörtülülere ne dediler, Medine Bircan’ın ölüme yolculuğu karşısında nasıl sesiz kaldılar.. Onların yalan haberleri ile, Vakit’in gerçek haberindeki öfkenin dozunu kıyaslayabilir misiniz? Siz daha baskındınız! Öfkeyi öfkeyle tartmayalım ama, kendinizi de sütten çıkmış ak kaşık gibi görmeyin. Bu “Beyaz adam sendromu”ndan kurtulun lütfen!

Ben ömrü boyunca hiç küfretmeyen, argo kullanmayan biriyim.. Sert bir şekilde eleştirmiş olabilirim birilerini.. Ama argo kullanmam. Başkası argo kullanınca hoş görenlerin Vakit’teki argoya tepki göstermeleri nasıl bir şey!.. Ötekilere yakışıyor, siz dindar insanlarsınız, deseler hani yine tamam! Hani argoya karşı olursunuz, tamam. Doğru. Ben de argo kullanılmasına karşıyım..

“Topyekün savaş” manşeti atıp, iç savaş kışkırtıcılığı yapanlar nasıl barışçı oluyor, onu da sormak gerek.. Vakit’e duyulan tepkiyi Kırıkkanat’a gösteriyorlar mı? Cumhuriyet yazarsa çağdaşlık, Vakit yazarsa ilkellik! Yok böyle bir şey..

Türkan Saylan için Vakit’te çıkanlarla Üzmez için karşı tarafın yazdıklarını bir kıyaslayın bakalım.. Kaldı ki Vakit, Üzmez’in sözlerini ve yaptığı iddia edilen şeyleri hiç savunmadı.. Üzmez için kimse yargı kararından söz ediyor mu?

Türker, Vakit’e bakıp kendi tepkisini meşru göstermeye çalışırsa, Vakit kendi üslubu ile ilgili olarak çok daha fazla gerekçeye sahiptir.. Çünki her gün, İslâm’a ve Müslümanlara karşı birileri her şeyi yapıyor ve söylüyor. Ergenekon iddianamesinin ek belgelerinde Vakit’e yönelik legal yoldan ve illegal yoldan neler yapılacağı yazılıp çizilmiş.. Bize yapılanların binde biri size yapılsa demek ki, ne yapacağınızı kestirmek mümkün olmayacak..

Sözü söyleyeni, söyleneni yazanı berat ettirip, yanlışlıkla davaya dahil edilen kişi olarak beni mahkûm eden bir adalet anlayışı karşısında siz ne yapardınız! 312 General davasına karşı “ağzınızdaki baklayı çıkarmaz” mı idiniz. Beni bulamayıp gıyabımda yargılama yapıp, hüküm verip, evimi haczedenlerin dava dilekçesinde bizim hakkımızda neler yazdığını hiç gördünüz mü? Oysa ben, “hakkımı helal etmiyorum, (...) toprağı bol olsun” dedim diye sanık sandalyesine oturtuldum.. Bunlar birikiyor ve patlıyor insan..

Yıllardır irtica-mürteci tartışmaları ile “Kahrolsun şeriat” sözleri ile bizi ne kadar rencide ettiğinizin farkında mısınız? Sabır taşını çok zorlamadınız mı? Birilerinin ne söylediği kadar, ötekilerinin bundan ne anladığı önemli değil mi? İmam Hatipler, Kur’an kursları, başörtülüler hakkında yazıp çizdikleriniz çok mu masum şeylerdi? İnsanları çıldırtan tahriklerde bulunmadınız mı? Hindu mahallesinde inek kurban etmek özgürlük değildir... Tıpkı, inek etine bayılan vejeteryanın bu yaptığının ahlaki bir şey olmadığı gibi!

Sonunda rüzgar ekenler fırtına biçiyorlar..

Sayın Türker, bizim yazdıklarımıza siz böyle tepki veriyorsanız ve siz bu konuda haklı olduğunuzu düşünüyorsanız, aynı mantıkla, gidersek o zaman Vakit’in yazdığı az bile!.

Ama yine de ben diyorum ki, eleştiriler sert olabilir, hatta şok edici de olabilir, ama argo olmamalı, hakaretten kaçınmalıyız..

Bu böyle devam etmemeli. O zaman herkes dilini, üslubunu gözden geçirsin.. Selâm ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT