Yıl dönümü yazıları ve...
30 Ekim 2008 Perşembe 12:25A+A-
Cumhuriyet'in 85'inci yıl dönümü... Medya, "Cumhuriyet'in erdemi"ne ilişkin yazılar ve sözlerle dolu.
Evet, soyut anlamda "Cumhuriyet'in erdemi" ne ilişkin pek çok şey söylenebilir. Ama, Cumhuriyet'in 85 yıllık pratiğinde ve bunun bugünkü görünümünde birçok problem bulunduğunu unutmamak gerekiyor.
Bugün yaşadığımız şeyin net adı "sistem sancısı" dır ve bu da, eğer Cumhuriyet bir sistemin adı ise, sistem planında çözülmeyen pek çok şey bulunduğunun açık göstergesidir.
Uzun zamandan beri "Sistem sancısı" deyip duruyorum, bu aynı zamanda benim bir kitabımın adı, bunun Cumhuriyet'le doğrudan ilgili yanı, hadisenin sistem - toplum, devlet - toplum ilişkilerindeki sancıyı ifade etmesidir.
En sıcağı, Anayasa Mahkemesi'nin Meclis tarafından yapılan bir anayasa değişikliğini iptal etmesi, diğeri Anayasa Mahkemesinin halktan yüzde 47 oy almış bulunan bir iktidar partisinin kapatma davasını görüşmesi, partiyi kapatmasa bile boynuna "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma" yaftasını yapıştırması, ve bir diğeri de çok sıcak biçimde yaşanan Kürt meselesidir.
Bunları Cumhuriyet'in hangi başarı hanesine kaydetmek mümkün olabilir ki? Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası'ndaki kuruluş mantığı itibariyle, Cumhuriyet mantığı ile temelden çelişme pahasına, halk oyuna güvensizliğe dayanıyor, son karar da, Meclis'in, halkın yüzde 75-80 itibariyle onay verdiği "başörtüsüne özgürlük" kararını iptal ediyor.
Bu karar verilirken, halkın yüzde 95'inin bile onaylamasının önemsiz olabileceği vurgusu yapılıyor. Ortada "değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek" ilkeler var. Yani halkın yüzde 99.5'i bile bazı şeyleri değiştiremiyor. Bu, bütün zamanlarda böyle kabul ediliyor, yani halkın bütün zamanlardaki değişimine ipotek konulmuş oluyor. Yani Cumhuriyet, bazı konularda halkın yüzde 99.5'ine bile güvenmiyor. Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü ile ilgili kararı, "laikliğe aykırılık" değerlendirmesine dayanıyor.
Laiklik, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilkeler arasında. Ve laiklik, toplum - devlet ilişkilerinde en derin yorum farklılığının yaşandığı bir alan. Meclis'in farklı partilere mensup 411 milletvekili, laikliğe aykırı olmadığını düşünerek başörtüsüne özgürlük istiyor, AYM'nin 9 üyesi, laiklik yorumunu tekeline alarak bu Meclis iradesini iptal ediyor.
Nasıl çözülecek bu Cumhuriyet sorunu? Nasıl çözülecek bu devlet - toplum ilişkisindeki çelişki? İşin ilginç yanı, AK Parti için verilen karar da "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı" ifadesiyle, gelip Cumhuriyet'in laik karakterine dayanıyor. AK Parti, asla ilke olarak laiklik karşıtı olduğuna dair bir şey söylemiyor.
AYM; AK Parti kadrolarının -başta Başbakan'ın- söz ve eylemlerinden - çoğunlukla da sözlerinden- yola çıkarak laikliğin ihlal edildiği kanaatine varıyor.
Bu kanaatinin temyizi yok, çünkü AYM'nin kararları bağlayıcılık arz ediyor. Alın size, devlet - toplum ilişkilerinde bir sancılı alan daha...
İşin diğer bir ilginç yanı, AK Parti'nin hükümet oluşu ve şayet hükümet, yürütme erki olmak hasebiyle, devletin bir parçası ise, bu niteliği ile devletin kendi içinde bile laiklik yorumunda farklılık ortaya çıkıyor ve devletin bir birimi, diğer birimlerinin üstüne egemen oluyor.
Sistem sancısının en derinden yaşandığı bir alan olarak laiklikteki yorum farklılıkları, Cumhuriyet'in 85'inci yılında da, en derin toplumsal sancının kaynağını oluşturuyor. Devlet rahat değil. Toplum rahat değil. Bu yüzden, "Bu sancının mağdurları Cumhuriyet'i hangi coşku ile kutlasın?" sorusunun cevabı da kolay değil. Sancının diğer boyutu, hem devlet - toplum ilişkilerindeki insicamsızlığın bir başka boyutunu ortaya koyuyor, hem de, toplum bütünlüğünü tehdit eder bir nitelik kazanmış bulunuyor.
Açık bir şey ki, 85 yıl etnik sorunu derinleştirmiş bulunuyor. Entegrasyon duygusu yerine etnik duygu büyümüş durumda.
Düşük yoğunluklu savaş denen şey, aşağı yukarı çeyrek yüzyılı buldu. "Çözüm ne?" dendiğinde, sorunu bugünden yarına bitirecek enstrümanlara sahip olunmadığını, sivil ve asker yöneticiler çok net biliyorlar. .Herkes biliyor ki, biz, bugün manşetlerde "Kutlu Olsun" ifadelerini, yarın da "terörle bağlantılı sokak hareketlerini okuyacağız.
Ya da yargı adına, toplumun inanç özgürlüklerine getirilen yeni bir kısıtlamayı idrak edeceğiz. Bu mudur iş? Yıl dönümleri geçiyor gidiyor, "sistem sancısı" gerçeği bizimle kalıyor. Asıl kafa yorulması gereken ise, tam da bu sistem sancısından nasıl kurtulacağımız, milletin nasıl inanç özgürlüğüne doyacağı, ya da, Doğu- Güneydoğu'da insanların Ankara'ya nasıl güvenle, ümitle, bağlılıkla bakacağı sorusu?
Bugün yaşadığımız şeyin net adı "sistem sancısı" dır ve bu da, eğer Cumhuriyet bir sistemin adı ise, sistem planında çözülmeyen pek çok şey bulunduğunun açık göstergesidir.
Uzun zamandan beri "Sistem sancısı" deyip duruyorum, bu aynı zamanda benim bir kitabımın adı, bunun Cumhuriyet'le doğrudan ilgili yanı, hadisenin sistem - toplum, devlet - toplum ilişkilerindeki sancıyı ifade etmesidir.
En sıcağı, Anayasa Mahkemesi'nin Meclis tarafından yapılan bir anayasa değişikliğini iptal etmesi, diğeri Anayasa Mahkemesinin halktan yüzde 47 oy almış bulunan bir iktidar partisinin kapatma davasını görüşmesi, partiyi kapatmasa bile boynuna "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma" yaftasını yapıştırması, ve bir diğeri de çok sıcak biçimde yaşanan Kürt meselesidir.
Bunları Cumhuriyet'in hangi başarı hanesine kaydetmek mümkün olabilir ki? Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası'ndaki kuruluş mantığı itibariyle, Cumhuriyet mantığı ile temelden çelişme pahasına, halk oyuna güvensizliğe dayanıyor, son karar da, Meclis'in, halkın yüzde 75-80 itibariyle onay verdiği "başörtüsüne özgürlük" kararını iptal ediyor.
Bu karar verilirken, halkın yüzde 95'inin bile onaylamasının önemsiz olabileceği vurgusu yapılıyor. Ortada "değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek" ilkeler var. Yani halkın yüzde 99.5'i bile bazı şeyleri değiştiremiyor. Bu, bütün zamanlarda böyle kabul ediliyor, yani halkın bütün zamanlardaki değişimine ipotek konulmuş oluyor. Yani Cumhuriyet, bazı konularda halkın yüzde 99.5'ine bile güvenmiyor. Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü ile ilgili kararı, "laikliğe aykırılık" değerlendirmesine dayanıyor.
Laiklik, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilkeler arasında. Ve laiklik, toplum - devlet ilişkilerinde en derin yorum farklılığının yaşandığı bir alan. Meclis'in farklı partilere mensup 411 milletvekili, laikliğe aykırı olmadığını düşünerek başörtüsüne özgürlük istiyor, AYM'nin 9 üyesi, laiklik yorumunu tekeline alarak bu Meclis iradesini iptal ediyor.
Nasıl çözülecek bu Cumhuriyet sorunu? Nasıl çözülecek bu devlet - toplum ilişkisindeki çelişki? İşin ilginç yanı, AK Parti için verilen karar da "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı" ifadesiyle, gelip Cumhuriyet'in laik karakterine dayanıyor. AK Parti, asla ilke olarak laiklik karşıtı olduğuna dair bir şey söylemiyor.
AYM; AK Parti kadrolarının -başta Başbakan'ın- söz ve eylemlerinden - çoğunlukla da sözlerinden- yola çıkarak laikliğin ihlal edildiği kanaatine varıyor.
Bu kanaatinin temyizi yok, çünkü AYM'nin kararları bağlayıcılık arz ediyor. Alın size, devlet - toplum ilişkilerinde bir sancılı alan daha...
İşin diğer bir ilginç yanı, AK Parti'nin hükümet oluşu ve şayet hükümet, yürütme erki olmak hasebiyle, devletin bir parçası ise, bu niteliği ile devletin kendi içinde bile laiklik yorumunda farklılık ortaya çıkıyor ve devletin bir birimi, diğer birimlerinin üstüne egemen oluyor.
Sistem sancısının en derinden yaşandığı bir alan olarak laiklikteki yorum farklılıkları, Cumhuriyet'in 85'inci yılında da, en derin toplumsal sancının kaynağını oluşturuyor. Devlet rahat değil. Toplum rahat değil. Bu yüzden, "Bu sancının mağdurları Cumhuriyet'i hangi coşku ile kutlasın?" sorusunun cevabı da kolay değil. Sancının diğer boyutu, hem devlet - toplum ilişkilerindeki insicamsızlığın bir başka boyutunu ortaya koyuyor, hem de, toplum bütünlüğünü tehdit eder bir nitelik kazanmış bulunuyor.
Açık bir şey ki, 85 yıl etnik sorunu derinleştirmiş bulunuyor. Entegrasyon duygusu yerine etnik duygu büyümüş durumda.
Düşük yoğunluklu savaş denen şey, aşağı yukarı çeyrek yüzyılı buldu. "Çözüm ne?" dendiğinde, sorunu bugünden yarına bitirecek enstrümanlara sahip olunmadığını, sivil ve asker yöneticiler çok net biliyorlar. .Herkes biliyor ki, biz, bugün manşetlerde "Kutlu Olsun" ifadelerini, yarın da "terörle bağlantılı sokak hareketlerini okuyacağız.
Ya da yargı adına, toplumun inanç özgürlüklerine getirilen yeni bir kısıtlamayı idrak edeceğiz. Bu mudur iş? Yıl dönümleri geçiyor gidiyor, "sistem sancısı" gerçeği bizimle kalıyor. Asıl kafa yorulması gereken ise, tam da bu sistem sancısından nasıl kurtulacağımız, milletin nasıl inanç özgürlüğüne doyacağı, ya da, Doğu- Güneydoğu'da insanların Ankara'ya nasıl güvenle, ümitle, bağlılıkla bakacağı sorusu?
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT