Yıl 2023: Türkiye solu hala ırkçı CHP'den medet umuyor!
Yekta Şirin, CHP'den medet ummaktan başka elinden bir şey gelmeyen Türkiye solunun içler acısı halini değerlendiriyor.
Yekta Şirin / Hür Fikirler
CHP’nin ve Türk solunun krizi
Tanıl Bora’nın birikimdergisi.com’da Türk solunun sembol isimlerinden Ahmet Kardam’ın (1976) CHP Nedir? Ne Değildir kitabına atıfla aynı başlıkla bir yazısı yayımlandı. Kardam, 77 seçimleri öncesinde CHP’nin solun ümidi olarak görülmesini bir sosyalist olarak doğru bulmuyordu. Tanıl Bora ise Kardam’ın 1976’daki itirazlarından hareketle 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından CHP’de yaşananların, benzer bir ‘hayal kırıklığı’ yaşatmasına dikkat çekerken, bu benzerliğin tesadüf olmadığını, CHP’nin doğal yapısından kaynaklandığını belirtiyor; “İçinden ve/veya dışından sol tazyik olmadığında, ‘kendi haline’ kaldığında, CHP’nin iliği kemiği, Güven Partisi’dir.”
Tanıl Bora’nın genel bir muhasebe olarak değerlendirilecek bu yazısı Kılıçdaroğlu’nun seçimi kaybetmesinden sonra, 26 Temmuz’da yayımlandı. Bora’nın seçim kaybedildiği için böyle yazdığını söylemek doğru olmaz. Zaten, Kardam’a atıfla yaptığı analiz seçim sonuçlarından çok seçimin ardından CHP’de ortaya çıkan tabloyla ilgili. CHP’de son iki ayda yaşanan tartışmaları ‘hayal kırıklığı’ olarak tanımlarken, hikâyeyi maziye dayandırıyor; “Solun CHP’yle ilgili hayal kırıklıklarının ve ona içerlemelerinin tarihi, CHP kadar eskidir. CHP’lilerin, solun CHP’yle ilgili hayal kırıklıklarına ve içerlemelerine içerlemelerinin tarihi de öyle.”
Peki, bunca hayal kırıklığı yaşamış Türk solu neden hâlâ CHP’den beklenti içine giriyor? Sol, Bora’nın tarihsel örnekleriyle ortaya koyduğu gerçekleri bir nevi çaresizlik gereği görmezden mi gelmiş yoksa artık gerçekliği görebilecek yetisini mi kaybetmiştir? Türk solu Ahmet Kardam’ın 45 yıl önce CHP hakkında yaptığı analizleri yapabilecek olgunluktan uzaklaşmış olabilir mi? Kardam, CHP’yi sosyalist ekonomiye uzak, Nato’cu olmakla eleştirirken TKP, TKH, Devrim Hareketi, TSİP, Sol Parti’den oluşan Sosyalist Güç Birliği ittifakı, “anti-emperyalist, emekten, laiklikten ve barıştan yana yeni bir ülke kurma bayrağını yükseltmek için” sözleriyle CHP Genel Başkanına açık destek verdi. Mehmet Ali Aybar’ın TİP’i, Kardam’ın TKP’si geçmişte CHP’ye mesefeli dururken HDP, TİP, EHP, EMEP, SMF ve TÖP’ün bir araya gelerek oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, “Üzerimize düşen tarihî görevi hem geleneğimize hem de gelecek kuşaklara borcumuz kapsamında yerine getirme konusunda mutabık kaldık” sözleriyle Kılıçdaroğlu’na destek olurken hangi geleneğe borçlarından bahsediyordu acaba?
Murat Belge, 13 Mart tarihli, ‘Rüzgar gibi geçti’ başlıklı yazısında demokratik sicili pek parlak olmadığını ima ettiği CHP’nin değiştiğini ifade ederken, bugün MİT başkanlığı için ortaklarına haber vermeden Ümit Özdağ ile el sıkıştığı ortaya çıkan Kılıçdaroğlu ile gerçek bir sosyal demokrat parti kimliği kazanacağına dahi inanmıştı; “Kılıçdaroğlu’nu anlayan ve onun oluşturmaya çalıştığı kanallar içinde siyaset yapmayı benimseyen parti üyeleriyle CHP gerçekten sosyal-demokrat bir parti kimliği kazanabilir.” 24 Nisan tarihli ‘14 Mayıs seçimi’ başlıklı yazısında ise Belge, sadece CHP’den değil bugün gizli anlaşmalar yapıldığı gerekçesiyle, ağır hakaretlerle birbirinin ahlakını sorgulayan, meseleyi ‘namus’, ‘ihanet’ düzeyine getiren altılı masaya da büyük anlamlar yüklemişti; “Muhalefetin farklı dünya görüşlerine rağmen kurmayı başardığı ‘demokratik konsensüs’ Türkiye için değerli bir kazanım oldu. Bunun boşa gitmesine izin vermemeliyiz. Bu, kendi başarımızı kendi elimizle sildiğimiz anlamına gelir. Şu anda muhalefet cephesini meydana getiren kadroların güçleri ve yeteneklerinin bu zorlu işleri yapmaya yeteceği kanısındayım.”
Acaba Murat Belge gibi bir isim, mahalle aralarındaki bakkallarda asılı Arapça tabelaları indirmek için yarışan CHP’li kadrolarla sosyal demokrat bir siyasetin ne denli mümkün olabileceğini hiç düşünmemiş olabilir mi? Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan insanları bir tehdit olarak görme sosyal demokrat siyasetin göstergesi olarak mı kabul edilecek? Belge, 8 Mayıs tarihli ‘Seçim Güvenliği’ yazısında da; “Bu seçim önümüze hangi yolu açacak, demokrasiyi mi, diktatörlüğü mü?” sorusunu sorarak, sokakta göçmen avına çıkma noktasına gelen millet ittifakını demokrasi cephesi olarak tanımlıyordu. Bu durum Belge’nin yaklaşımının Tanıl Bora’nın Türk soluna hasrettiği hayal kırıklığının farklı bir versiyonu olarak dikkat çekmektedir.
Seçimlere girerken millet ittifakının Türk demokrasisinin zor konuları hakkında ne söylediği de tam olarak bilinmiyordu. Örneğin İYİ Parti’nin Kürt meselesindeki yaklaşımı nedir? Kılıçdaroğlu ya da DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, sırtını YPG’ye dayadığını söyleyen Figen Yüksekdağ’ın temsil ettiği siyaset hakkında ne düşünür? CHP’nin, Alevilik bağlamında Diyanet’e nasıl bir rol biçtiği, millet ittifakı partilerinin azınlıklara yaklaşımı pek dillendirilmemişti. Net olan tek bir şey, Kılıçdaroğlu’nu destekleyen Ümit Özdağ’ın ırkçılıkta rakip tanımayan tavrıydı. Tüm bunlara rağmen Ahmet İnsel, 25 Nisan’da ‘Yakın tarihimizin en önemli seçimi mi?’ başlıklı yazısında Kılıçdaroğlu’nu destekleyen partilerin, Türkiye’nin kültürel farklılıklarını birleştirdiğini yazmıştı. Bunun karşısında AK Parti Ermeni asıllı Sevan Sıvacıoğlu’nu İstanbul’dan Milletvekili adayı göstermiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmuş, AK Parti Doğu’da Kürtçe şarkılar eşliğinde propagandasını sürdürmüş, Cumhurbaşkanı Erdoğan mültecilerle ilgili pozitif açıklamalar yapmıştı. Hal böyleyken İnsel, hangi somut adım/açıklamaya karşın kültürel farkların bir araya geldiğini söylemiş olabilir bilemiyoruz! Sanıyorum İnsel, beklentilerini demokratik uygulamayla gerçekleşmiş gibi algılamaktaydı.
Bu bağlamda Tanıl Bora’nın hatırlattığı şekliyle solun CHP hakkındaki hayali sadece son seçim süreciyle de sınırlı değil. Türk solunun geçmişten bugüne içine düştüğü pozisyonlar aynı zamanda solun durumunun anlaşılması açısından da işaretler sunmaktadır. Bu işaretler genel olarak Türk solunun ülke sosyolojisine ve değerlerine olan tutumundan kaynaklanmakla birlikte kendi teorilerinin pratikle sınanması karşısında düştüğü durumu da göstermektedir. Pratik, teoriyi daima aşıyor. Türk solu da pratikle karşılaştığında ya hayal kırıklığına uğruyor ya da kaybediyor. Bu açıdan CHP’nin içine düştüğü krizin, seküler, aydınlanmacı sol bloğun süreklilik arz eden handikabını yansıttığı söylenebilir.
HABERE YORUM KAT