Yeşilçam'da imam streotipi
Halit Refiğ'in Bir Türk'e Gönül Verdim filmindeki Feyzullah Hoca, yerli sinemadaki din adamı streotipi hakkında bilindik ve farklı yaklaşımlar ortaya koyuyor.
Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
Bir Türk’e Gönül Verdim filminde imam stereotipi
Streotipler kültürel unsurlar olarak sinemanın içinde kendisine yer bulan ve kimi zaman kültürü inşa eden güçlü sinematik ögeler olarak önümüze çıkıyor.
Fiziksel özellikleri, giyim kuşamı, konuşma tarzı, mimikleri ve psikolojik özellikleriyle kültür ile toplum etkileşiminin esas konularından birisini stereotipler oluşturmaktadır. Burada en hassas noktalardan birisi ise kültürün içinde kendisine yol bulan sinemanın kendisinin de kültürü derinden etkileyebileceği gerçeğidir.
Streotipler kültürel unsurlar olarak sinemanın içinde kendisine yer bulan ve kimi zaman kültürü inşa eden güçlü sinematik ögeler olarak önümüze çıkıyor.
Fiziksel özellikleri, giyim kuşamı, konuşma tarzı, mimikleri ve psikolojik özellikleriyle kültür ile toplum etkileşiminin esas konularından birisini stereotipler oluşturmaktadır. Burada en hassas noktalardan birisi ise kültürün içinde kendisine yol bulan sinemanın kendisinin de kültürü derinden etkileyebileceği gerçeğidir.
Türkiye Sinemasında din adamı streotipi
Din adamı streotiplerinin incelenmesi için sinemamızda dini temsillerin nasıl gerçekleştiği üzerine kısa da olsa düşünmek gerekiyor. Türkiye’nin sinema ile tanışması Osmanlı sarayına kadar gidiyor.
Cumhuriyet ilanı ile beraber ise uzunca bir süre tek yönetmen konumunda olan Muhsin Ertuğrul’un yaptığı filmlerde dinle ilişkili hep olumsuz durumlar ve tipler oluşturuluyor. Bizim incelemeye çalışacağımız Bir Türk’e Gönül Verdim filminin yönetmeni olan Halit Refiğ, Muhsin Ertuğrul’un filmleri için “rezalet” ifadesini kullanıyor.
Muhsin Ertuğrul’un kadrajında hep üçkâğıtçı, hesapçı, hain din adamı tiplemeleri Ertuğrul sonrasındaki yönetmenler açısından da büyük oradan benimsenmiş ve bu tarz Türkiye’de sinemaya etkin olmuştur denilebilir. Bu durumun kırılmaya başladığı dönem ancak 1960’lı yıllarda yapılan çok kötü, içerikten yoksun menkıbe filmlerine denk geliyor.
Bu filmlerin tamamen ticari kaygılarla oluşturulmuş ve “es selamu aleyküm, ben Hz. Ömer” düzeyinde bilgi hatalarıyla dolu, parodi tarzı yapımlar olduğunu belirtmek gerekiyor. Aynı yıllarda erotik film furyası sebebiyle aile izleyicisini kaybeden sinema salonları için oluşturulan bu filmler sanatsallık içerisinde değerlendirilemeyecek kadar bayağı ve sığ yapımlar olarak dikkat çekiyor.
Bu bağlamda yapılan akademik çalışmalarda sinemamızda din adamı tiplemesi üç evrede incelenmeye çalışılmıştır:
A. 1922-1960 yılları arasında kültürel modernleşmesinin dine yaklaşım tarzına uygun olarak özellikle Kurtuluş Savaşı dönemini konu alan filmlerde temsil edilen “dışlanmış din adamı” tiplemesi.
B. 1960-2000 yılları arası Türk sinemasının akım, tür, dönem ve yönetmen sineması ürünlerinde temsil edilen geleneksel halk dindarlığının yozlaşmış karakteri olarak “daraltılmış din adamı” tiplemesi.
C. 2000’li yıllardan sonra örnekleri çoğalan Türk sinemasında temsil edilen sosyal hayatın bir aktörü olarak “kabullenilmiş din adamı” karakteri.
Bir Türk’e Gönül Verdim filminde imam streotipi
Bir Türk’e Gönül Verdim (1969) filmi filmin senaristi ve yönetmeni Halit Refiğ’in sineması açısından oldukça önemli bir filmdir. Bilindiği üzere kendi sinema anlayışını “ulusal sinema” olarak ifade eden Halit Refiğ, Türkiye sinemasının gelişiminin ulusal değerler ve kültürel normlarla ilerleyebileceğini ve bu değerlerin sinemada yer almasının "Türk sinemasını" özgün hale getireceğini savunur.
Refiğ, Bir Türk’e Gönül Verdim, Fatma Bacı, Vurun Kahpeye filmlerinde de bu değerlere yer vermektedir. Halit Refiğ, “ulusal sinema” hareketi bağlamında filmlerinde, Doğu-Batı kültürel farklılıklarını Doğu-Batı ikilemi kavramı çerçevesinde gerek söylemler gerekse de simgelerle ortaya koymaktadır. Bir Türk’e Gönül Verdim birçokları tarafından bu hareketin ilk filmi olarak nitelenmektedir.
Filmin konusu ise şöyledir:
Eva, Almanya’dan oğlu Zafer’in babası İsmail Usta’yı bulmak için Kayseri’ye gelir. Ama İsmail Usta evlidir ve Eva’yı istemez. Eva, Mustafa ve ailesi ile tanışır ve onlarla yaşamaya başlar. Eva ve Zafer, Mustafa’nın ailesinin gelenek ve göreneklerini, yaşam biçimlerini kabul ederler ve sonunda Eva Müslüman olarak Mustafa ile evlenmeye karar verir. Ama bu durumu kabullenemeyen İsmail Usta Mustafa’yı öldürür. Eva ve Zafer ülkelerine dönmek istemezler ve Mustafa’nın ailesi ile yaşamaya başlarlar.
Film boyunca 1960’lı yıllarla alakalı yapılan tasnif gereği yan bir rol olarak hikayenin parçası olan Feyzullah Hoca, streotipin temel özelliklerini taşımaktadır. Boynuna kadar iliklediği gömleği, durmaksızın elinde bulunan tespihi ve aksakallarıyla filmde nicelik olarak oldukça az yer kaplamasına rağmen hemen tanınan, kolayca intiba uyandıran bir karakter olarak önümüze çıkmaktadır.
Feyzullah Hoca farklı konularda “danışma mercii” olarak iş görmektedir. Sözünün ehemmiyeti olan Feyzullah Hoca filmde az yer kaplamasına rağmen başkaları bir sorunları olduğunda hemen ona danışmakta veya onun tarafından onaylanma beklentisi içine girmektedir. Bu durum da Feyzullah Hoca’nın toplum tarafından kabul gördüğünü gösteriyor.
Feyzullah Hoca’nın en baskın özelliği ise yenilik karşısındaki muhafazakâr tavır alışıdır. İşin özünde bu konu gelenek ile modernlik arasında sıkışmış bir toplumun tümünü ilgilendirmektedir. “Eva” köye geldiğinde “başımıza iş açar” endişesiyle tepki gösteren Feyzullah Hoca, şehirde çıkan bir kavganın ardından bu tepkisinde haklı olduğunu vurgulamaktadır. Ardından ise tekrar onaylanma mercii rolüne bürünür.
Burada da görüldüğü üzere Mustafa, köyün ağası olan babasının sözü üzerine dahi olsa Feyzullah Hoca’dan onay beklemektedir. Hoca’nın kafasıyla işaret etmesi sonucunda harekete geçerek Eva ile oğlu Zafer’i aramaya başlar. Feyzullah Hoca karakterinin filmde nicelik olarak az ancak nitelik olarak önemli bir yer tuttuğunu söylemek mümkün gözükmektedir.
Filmin yönetmeni Halit Refiğ, sinema anlayışı gereği “din adamı” tiplemesi olumlu veya olumsuz bir çerçeveye almak istememiştir. Taşrada söylem gücünü elinde bulunduran Feyzullah Hoca’nın bunun ötesinde ne kadar karşılığı olduğu ise tartışmalıdır. Bu da dönemin sosyo-kültürel gerçekleri ile uyuşan bir atmosfer çıkartır karşımıza.
İmam streotipinin oluşturulmasındaki arka planı incelemek için filmin üzerine inşa edildiği mantığa daha yakından bakmak gerekmektedir…
Bir Türk’e Gönül Verdim isimli yapım, Almanya’ya göç eden işçilerin yaşadıklarını çok farklı bir zaviyeden tersine göç fenomeni üzerinden incelemektedir. Bu filmde Almanya’ya giden bir Türk işçinin (İsmail) Alman bir kadınla (Eva) kurduğu ilişkinin neticesi olarak kadının Türkiye’ye gelmesi ve ardından yaşananlar işlenir. Yani bu sefer ki hikâyemizde Almanlar Türkiye’ye gelmektedir.
Türkiye’ye gelişinden sonra Almanya’da ilişki içerisinde olduğu işçiden olumlu tepki almayan kadın karakter, işçiden olduğunu iddia ettiği çocuğuyla beraber bilmediği bir ülkede yapayalnız kalmıştır. Ona sahip çıkan ise bir başka Türk işçidir. Ahmet Mekin tarafından canlandırılan Mustafa karakteri ise Almanya’ya işçi olmak için başvuru yapmıştır. İç içe geçmiş bu hikâyeler içerisinde Mustafa, Eva isimli Alman kadını çocuğuyla beraber köyüne götürür. Burada belli başlı tepkiler görse dahi Eva zamanla köy halkı tarafından kabul görür. Sürecin sonunda Eva’nın köylülerin yaşantısında etkilenerek Müslümanlığa uzanan bir değişim öyküsü vardır.
En temelde bir ‘’hidayet öyküsü’’ olan filmde bu bağlamda imam streotipi de önem kazanmaktadır. Filmde imamın tamamıyla olumlu veya olumsuz bir şekilde ele alındığını söylemek güçtür. Ancak bazı kalıplaşmış bakış açıları imam karakteri için geçerliliğini koruyor. Köye sığınan bir kadını, köyde fitne ve fesada sebep olacağı için istemeyen imam süreç içerisinde daha tarafsız bir yerde kendisini konumlandıracaktır.
Gösterdiğimiz ilk videoda Almanya’dan geldiğinde Eva’ya sahip çıkmayan İsmail (Bilal İnci), kadını alıp şehre götürmek istediğinde (bu tavır değişikliğinin sebebi film de aktarılmaz) imamdan yardım ister ve imam tarafsız kalarak bir bakıma Eva’nın isteğinin gerçekleşmesi yönünde olumlu tavır almış olur.
Az sonra göstereceğimiz video da ise imam ile köyün ağası Hüseyin (Mustafa’nın babası) arasında geçen diyalog oldukça ilginçtir. Modernleşmenin yaşattığı değişim ve yıkım burada tüm gerçekliği ile izleyiciye yansıtılır. “Gâvurların” karşısında mağlubiyet yaşayan doğulular için artık elden fazla bir şey gelmediğini belirten ağa, imamdan anlayış beklemektedir. İmamın doğru şeyler söylediğini ancak “kazın ayağının bildiği gibi olmadığını” belirten Hüseyin Ağa, değerler ile vakıa arasında yaşanan kopuşa işaret etmektedir.
Ağa yapılması gereken şeylerin çok daha önceleri yapılmadığı için bugün bu durumu yaşadıklarına işaret eder. İmamın oğlunun Hollanda’ya çalışmaya gittiğini belirten Hüseyin Ağa, “mesele baştan elin keferesine muhtaç olmamaktı.” diyerek veryansın eder. Yaşanan sosyal değişim, geçim kaygısı altında ezilen Anadolu insanını değerleriyle çatışma içerisinde bırakmıştır. Bu yaşanan gerilim bugün bir bakıma hala devam etmektedir.
Burada değişime karşı olan muhafazakâr tepkiler Feyzullah Hoca’da oldukça baskındır. Arabanın köye gelişini insanları ‘’kötü yola düşürmesi’’ korkusuyla reddeden Hoca, Ağa’nın itirazlarına cevap vermekte zorlanmaktadır. Bu da oldukça normal bir durumdur zira imam streotipini oluşturan muhafazakar kalıplar var olanı muhafaza etme üzerine kurgulanmıştır.
Feyzullah Hoca’nın yeniliğe karşı gösterdiği tavır oluşturulmak istenen streotipinin en temel özellikleri arasındadır. Bu noktada karikatürize bir streotipten ziyade daha gerçekçi bir atmosfer oluşturulduğunu söylemek mümkündür. Bu da yönetmen Halit Refiğ’in bir başarısı olarak değerlendirilebilir.
Filmde dinin konumunu anlamak açısından Eva’nın içsel dönüşümüne zemin hazırlanması için peribacalarının içine oyulmuş tarihi kiliselerde çekimler yapılır. Burada memleketinden uzaktaki bir mültecinin din üzerinden kurmaya çalıştığı bağa şahit olmaktayızdır. Aynı zamanda kendi dininin kökenlerini görmesi, ortaya çıktığı topraklarda yaşadığı dini tecrübesi bir aşkınlık arayışını beraberinde getirmiştir şüphesiz. Tarlada köylülerle beraber çalışırken namaz molası veren çiftçileri uzun uzun izleyen Eva’nın bir hakikat mücadelesi verdiği izlenimi vardır.
Finalde köydeki tarihi kiliselerin içinde namaz kılan Eva, kendi halinde bir ‘’zahit’’ gibidir. Köylüler onu bulur ve Almanya’dan abisinin geldiğini ona haber verirler. Eva’yı Almanya’ya götürmek için gelen abisi Eva’nın yaşadıklarını duymuş ve bir şeyler yapmak için Türkiye’ye gelmiştir. Eva ise Almanya’ya dönmek istemez. Hüseyin Ağa’ya bu isteğini açar. Ağa bu isteği memnuniyetle karşılar ve “Havva Bacı” bir Türk’e gönül vermiş Müslüman bir Alman olarak Anadolu’ya yerleşir.
Filmde batı karşısındaki aşağılık kompleksi Halit Refiğ tarafından aşılmaya çalışır gibi görülmektedir. Filmin başlangıcında Yunus Emre ve Mevlana’dan yapılan alıntılar yönetmenin bir bakıma ”kültürel bir unsur olarak din”i tam anlamıyla kabul ettiğinin göstergelerindendir.
Refiğ’in bakış açısıyla bu sahneler din fenomenin hayatın olağanlığı içerisinde de nasıl yer aldığının göstergesidir. Feyzullah Hoca ise bu bağlam içerisinde olabildiğince ‘’nötr’’ bir bakış açısıyla resmedilir.
Doğu-batı karşıtlığı da daha evvel zikrettiğimiz aşağılık kompleksi üzerinden filmin merkezlerinden birisini oluşturmaktadır. Gerçek bir doğulu olarak Mustafa, Eva’ya sahip çıkmış ve onu mahrum olmaktan korumuştur. Eva’nın Müslüman olmasında başta Mustafa olmak üzere köylülerin ve başta tepkili olsa bile sonradan Feyzullah Hoca’nın sahiplenici tavırları da etkili olmuştur. Örneğin hastalandığında ziyaretine gelip ona hediyeler getiren köylü kadınlardan birisi tülbent vari bir eşya verir Eva’ya. Buradaki doğululuk kuşatıcı ve sahiplenici bir unsur iken hala canlı olan bir medeniyet vurgusu ön plana çıkartılmaktadır.
Çalışan insanlar, ekmeklerini taştan çıkarmakta, köye su getirmek için beraber iş yapmakta ve sıkıntıları hep birlikte göğüslemektedirler. Köy yaşantısı içerinde bu ilişki biçimleri Eva’yı etkiler. İsmail karakteri ise Batı’ya gitmiş ve ahlaki özelliklerini kaybetmiş bir tiptir. Kendi yeğeniyle gayrı meşru ilişkisi vardır. Karısına karşı şiddet uygulamaktadır.
Toplumun bakışı bu kadrajda her zaman merkezi bir konuma sahiptir. O sebeple cezayı kesmesi gereken de toplumdur. Toplumsallık öğesi gerçekçi teamüllerle ele alınmaya çalışılmış, tozpembe bir hava yaratılmamıştır. Eva’nın köylülerle ve Müslüman toplumla ilişkisinde gerilimler ve düşüşler de yaşanır. Mustafa’nın ailesinin zaman zaman Eva’ya tepki gösterdiklerine ve Mustafa’yı kınadıklarına da şahit olmaktayız. Bu anlamıyla Kurtuluş Kayalı gibi araştırmacılar açısından filmi kendi dönemi açısından toplumsal gerçekçilik içerisinde dinin canlı bir kültürel fenomen olarak ele alındığı en başarılı yapımlardan birisi olarak tanımlamıştır.
Çalışma ortamındaki arkadaşlarıyla ilişkisi tamamen çıkar üzerine kurulu olan insani hasletlerden yoksun birisi olarak İsmail, batılı belki yanlış Batılılaşmış tipi temsil etmektedir denilebilir. Ona cezai müeyyidesi ise toplum tarafından kesilmekte ve linçe maruz kalmaktadır. Cinsel arzularının peşinde koşan, çıkarcı gayri insani bir tip olarak İsmail’e gösterilen tepkinin toplumsallığı tam bir Halit Refiğ nüansıdır.
Filmin din ve dindarlığa dair çizdiği profil bizim incelememizin merkezinde yer alan Feyzullah Hoca açısından da aynı şekilde gerçekleşmektedir. Feyzullah Hoca filmin merkezinde yer almasa da kültürel ve sosyolojik açıdan belirleyici konumdadır. Kanaat önderi veya akil insan konumuyla Feyzullah Hoca, Bir Türk’e Gönül Verdim filminde nicelik olarak az yer almasına rağmen nitelik olarak belirleyicidir.
Dönemin yapımlarında din adamı temsilinde dikkat çeken bir unsur da “muska, büyü, üfleme” gibi ritüellerdir. Geleneksel halk dindarlığında önemli bir yere sahip olan bu uygulamalar, özü itibarıyla dinî açıdan tanımlanan bir inanç veya ibadet kategorisine girmemektedirler. Ancak, geçmiş kültürlerin etkisi ve metafizik konulara duyulan ilgi gibi sebeplerle insanların “dinsel” bir anlam yüklediği bir semboller kümesine dönüşmüşlerdir. Feyzullah Hoca ise dine ait kavramlarla izah etmek gerekirse bu tarz bidatlarla ilişkisi olan bir din adamı olarak gösterilmez. Bu da onu daha gerçekçi bir streotip konumuna eriştirir.
Giyimi, kuşamı, konuşma üslubu tam anlamıyla bir ‘’hoca’’ olan Feyzullah Hoca kendisine danışılan bir kimse olarak her zaman en güçlü veya otorite makamında yer almaz.
Feyzullah Hoca’nın Hüseyin Ağa ile yaşadığı tartışma doğu-batı sarkacında sallanan Türkiye toplumunun hikayesini de özetlemektedir. Dönemi gereği “daraltılmış din adamı” streotipinin tüm özelliklerini yansıtan Feyzullah Hoca, Hüseyin Ağa’nın itirazları karşısında cevap üretmekte zorlanmaktadır. Bu durum onun konumunu zedelese dahi toplumdaki ağırlığı devam etmektedir.
Feyzullah Hoca’nın taşra ile sınırlı olan otoritesi de ayrı bir inceleme konusu olabilir. Giyim kuşamı, konuşma tarzı ile taşra din adamı streotipinin özelliklerini yansıtan Feyzullah Hoca’nın “kanaat önderi” vasfı coğrafya ile sınırlıdır. Bunu anlamamıza sağlayan ise Mustafa ile Eva şehre gidip evlenmek istediklerinde burada farklı bir din adamı tiplemesi ile karşılaşmaktayızdır. Mustafa ile Eva’nın nikahını kıyan şehirli din adamının giyim kuşamı ve fiziksel özellikleri değişmekte daha düzenli-tertipli şehrin modernliğine uygun bir şekilde tıraş olmuş ‘’diyanet görevlisi’’nin hükmü geçmektedir.
Bir Türk’e Gönül Verdim filminde, imam streotipi ve filmin dini kültüre yaklaşımı netice olarak batı karşısında yaşanan büyük yenilgiye karşı bir bakıma rövanş alma isteği taşımaktadır denilebilir. Feyzullah Hoca streotipi ise bu noktada olumlu ve olumsuz yanlarıyla izleyiciye tanıtılmaktadır.
Almanya’dan tersine göçle Anadolu’ya gelen bir kadın “yerlileşme” hikayesi en temelde bir cevap verme kaygısından beslenmekte gibidir. Bu rövanşı ise içerisinde dini kültürün de bolca yer aldığı vicdani ve insani bir perspektifle Anadolu insanı göstermektedir.
Türkiye'de sinemayı sanatsal ve toplumsal kaygılarla ele almaya çalışan Yönetmenler Döneminin beş isminden biri olan Halit Refiğ'in bu çalışması Yeşilçam'ın alışıldık "kötücül" din adamı yaklaşımını aşan bir perspektif ortaya koymaktadır. Eksik ve kusurlu yaklaşımlar muhakkak vardır ancak sinemayı sanat olarak icra eden isimlerin Kemalist okuma biçimini aşma çabası Kemalist projenin başarısızlığını göstermektedir...
HABERE YORUM KAT