Yenileri başlamadan eski cumhuriyet mitinglerini konuşmanın zamanıdır...
“Şener Paşa, onu da ben istedim, onu da dahil ettik (Encümen-i Dâniş üyeliğinden söz ediyor –A.G.). Şener Paşa çok değerli bir çocuk. Mitingleri düzenleyen o ilk toplanmaları o akıl etti, yani ülkenin kaderini değiştirecek bu işte inşallah başarılı oluruz.”
Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın, ilki 14 Nisan 2007’de Ankara’da yapılan cumhuriyet mitinglerine ilişkin bu değerlendirmesi, aslında malumu ilamdan öte bir anlam taşımıyor. Fakat ben bu sözleri, muhtemel yenileri başlamadan önce eski mitinglerle ilgili naif değerlendirmeleri bir daha gözden geçirmenin bir fırsatı olarak değerlendirmek istiyorum.
“Yeni cumhuriyet mitingleri de nereden çıktı?” demeyin, bu ihtimal hep vardı ve bence şimdi tarihi de belli oldu: Başbakan’ın “sivil Anayasa” girişimi başlatacaklarını ilan ettiği Nisan 2009’u izleyen aylar...
Sivil yüz binler adına...
Seçimlerden sonra bizi neden yeni cumhuriyet mitinglerinin beklediğini anlatmaya, yine Karadayı’nın sözlerini hatırlatarak başlayacağım... Doğru, fakat eksik bir tespit bu. Çünkü bu fikir, Eruygur’un da içinde bulunduğu Sarıkız darbe girişiminden vazgeçilmesinin hemen ardından belirlenen “yeni müdahale konsepti”nde mündemiçti. Nokta’da Darbe Günlükleri’ni yayımladığımız sayıda (31 Mart 2007) kaleme aldığım değerlendirme yazılarında (ilk cumhuriyet mitingine daha iki hafta vardı) bu “yeni konsept”i anlatmıştım.
O yazıda önce, klasik bir darbe girişimi olan “Sarıkız”dan neden vazgeçildiğini Günlükler’deki gerekçelerden aktarıyor (başta dış desteğin olmaması ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın birlikleri dolaştıktan sonra yaptığı “herkes memnuniyetsiz ama kimse bunun bir darbeyle düzeltilmesini istemiyor” tespiti), ardından “yeni konsept”i şöyle özetliyordum:
“Bu cümleleri okuyup da sınırsız bir iyimserliğe kapılmak da doğru değil. Aytaç Yalman’ın bu değerlendirmesi sonucunda komutanlar ‘siyasete müdahale etmeme’ gibi bir sonuca varmıyorlar, hayır, sadece işin yöntemini değiştirmek gerektiği hususunda fikir birliğine varıyorlar. O yöntem ne mi? Bunu, 3 Mart 2004’te Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) salonunda yapılan ve ‘ulusalcı-siyasi’ bir gösteriye dönüşen ‘Hilafetin kaldırılmasının yıldönümü’ toplantısına ilişkin olarak Özden Örnek’in notlarında neler yazıldığına bakarak açıklamaya çalışalım: ‘ATO’da yapılan panele tüm kuvvet komutanları eşli olarak katıldık. (...) Bu paneli el altından biz teşvik ettik. Coşkulu ve tatmin edici bir toplantı oldu. Salona girdiğimiz zaman katılanlar bizleri alkışladılar ve ‘Cumhuriyetin Koruyucuları’ diye slogan atmaya başladılar. (...) Kıbrıs konusu ile ilgili yapılan gösteri. Bugün öğrencilerin Kızılay’da yaptığı YÖK aleyhindeki gösteri, hepsi halkın yavaş yavaş uyanmaya başladığının delili. Bu hareketler yükü bizim üzerimizden alarak bizim yasal düzende ve demokrasi sınırları içinde kalmamızı sağlayacakken o (Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök –A.G.) bunu anlamıyor ve idrak edemiyor.’”
Günlükler’in bundan sonrasında “yük”ün darbecilerin üzerinden nasıl alınacağı uzun uzun anlatılıyor, bunun yolunun üniversiteleri, sendikaları, sivil toplumu hükümet üzerinde baskı yaratacak şekilde harekete geçirmekten geçtiği anlatılıyordu.
O yazıda, Günlükler’deki bu “yeni konsept”le yaklaşmakta olan mitingler arasında bağ kurarak şöyle diyordum:
“Dediğim gibi, benim analizim şu: Doğrudan bir darbe tehlikesi içinde değiliz bugün, fakat 14-15 Nisan’daki Anıtkabir’e yürüyüş dahil, örgütlenen kitlesel sivil hareketlerin tümüyle ‘sivil’ olduğunu düşünmek de saflık olacaktır. Şöyle diyebiliriz: Siyasete müdahale ‘sivil’ güçler kullanılarak ve böylece görünürde meşruiyet alanı içinde kalınarak gerçekleştirilecektir önümüzdeki dönemde...”
Hatırlayın, ondan sonrasında her şey bu çerçevede gelişti... 2004’te “kolektif” bir zihnin ürünü olan “darbeye kitleler üzerinden meşruiyet kazandırma” genel fikri, 2007’de Şener Eruygur’un somutlaştırdığı taze bir formülle yeniden yürürlüğe konmuştu: cumhuriyet mitingleri.
Hiç kuşkusuz çok işlevsel, çok kullanışlı bir formüldü bu. Öyle olduğunu, o günlerde Avrupa ve ABD’nin önde gelen gazetelerinin yorumlarına bakarak da anlayabilirsiniz... Bu gazeteler, mitinglerdeki “laiklik” vurgusunun yarattığı illüzyonla asıl önemli noktayı gözlerden kaçırdılar ve olan biteni “Türkiye’nin laiklerinin dinî gericiliğe karşı bir tepkisi” olarak okudular. Hiç kuşkusuz, Türkiye’deki kimi “çağdaş sol”cuların o günlerde sergilediği öforinin de ciddi katkısı vardı bunda.
Yöntem bugün de devrede...
Hiçbir kuşkum yok: Klasik darbenin artık mümkün olamayacağını bilen Türkiye’nin klasik darbecileri, kullanışlılığı ispat edilmiş bu yöntemi bugün de alternatifsiz görüyorlar ve benimsiyorlar...
Zaten “cumhuriyet mitingleri yöntemi”nin gerektiğinde yeniden devreye sokulacağına dair somut girişimlere ve çağrılara da tanık olduk aradan geçen sürede... Mesela, Anayasa değişiklikleri sırasında köpürtülmeye çalışılan “yeni cumhuriyet mitingleri dalgası”nı hatırlayın... Ya da emekli General Doğu Silahçıoğlu’nun Cumhuriyet’te kaleme aldığı (3 Şubat 2008) o ünlü yazıyı, hani şöyle seslenen:
“Atatürk cumhuriyetini savunan ‘ulusal cephe’nin tüm yandaşları meydanları doldurmalı; milyonlar nereye gerekiyorsa oraya yığılmalı, nereye gerekiyorsa oraya çıkarılmalıdır... (...) (Hedef) sonunda hükümeti yönetimden çekilmeye mecbur etmektir. (...) Ne var ki AKP bir şekilde iktidardan uzaklaştırılsa bile, bu yöntemin başarıya ulaşması da bir diğer gelişmeye bağlıdır. O da; ‘Atatürk cumhuriyeti’ yandaşlarının genel seçimler sonrasında siyasal iktidarı ele geçirebilmeleri ve yeni bir nesil yetişinceye kadar yönetimde kalmayı sağlayabilecek önlemler geliştirmeleridir. Çünkü AKP ya da onun ardılları, seçimi yine kazandıkları takdirde, değişen bir şey olmayacak, bugünkü resim yeniden ortaya çıkacaktır!”
Bundan sonrası için ne düşündüğümü söyleyeyim: 1. Huylu huyundan vazgeçmeyecektir, çünkü elinde başka kullanışlı âleti yoktur. 2. Seçimlerin yeni bir “yüzde 47” ile neticelenmesi asabiyete yol açacak, “bunları seçimle göndermenin imkânı yok” duygusu güçlenecektir. 3. Bu koşullarda, Başbakan’ın şimdiden ilan ettiği yeni, sivil bir Anayasa girişimi, her zaman olduğu gibi “laik cumhuriyeti şeriat devleti haline getirme projesi” olarak damgalanacak, korkuyla siyaseten alıklaştırılmış kitleler harekete geçirilmeye çalışılacaktır.
Peki, milyonlarca insanı bir kez daha mobilize etmek mümkün müdür? Bence, evet. Ergenekon’da ortaya çıkan gerçekler “yöntem”i bozacak bir rol oynamaz, çünkü cumhuriyet mitingcileri için tehlike “Ergenekon” değil, “iktidardaki düşman”dır.
Bir uyarıyla bitireyim: Önceki cumhuriyet mitingleri, “irticayı seçimle alaşağı etmenin mümkün olduğu”na duyulan inançla bütün enerjisini “seçim başarısı”na vermişti. Muhtemel yeni mitingler ise “Atatürk cumhuriyeti yandaşlarının iktidarı ele geçirebilmelerine ve yeni bir nesil yetişinceye kadar yönetimde kalmayı sağlayabilecek önlemler”e kilitlenecektir.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT