Yeni yıl gerçekten yeni bir şey getirecek mi?
Yeni yıl yaklaşırken devam eden İsrail saldırıları karşısında Filistinliler kalıcı bir ateşkes için umutlarını canlı tutarken, çocuklar 26 Aralık 2024'te Gazze'nin Deir al Balah sahilinde kuma “2025” yazdılar.
Dr Amira Abo el-Fetouh’in Middle East Monitor’de yayınlanan makalesi Barış Hoyraz tarafından Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.
2024’den 2025'e girmeye hazırlanırken, 2024 geride pek çok çatışma ve çözülmeyen sorun bırakıyor. Arap ve Müslüman dünyasının başına bela olan sorunlar büyük ölçüde önceki yıllardan miras kalmıştır. Krizler gelişmeye devam ediyor ve sorunlar bir yıldan diğerine aktarılıyor.
Siyonist düşmanın Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yönelik soykırımı 2024 yılı boyunca manşetlerde yer aldı. Yıllar önce başlamış olmasına rağmen, son 14 ay boyunca ciddi bir şekilde artarak devam etti.
ABD ve diğer müttefiklerinin yardım ve yataklık ettiği İsrail işgal güçleri, en iğrenç savaş suçlarını insanlığa karşı işleyerek, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere en az 45.500 Filistinliyi öldürdü ve 110.000 Filistinliyi de yaraladı. “İsrail Savunma Güçleri” tarafından yıkılan evlerinin ve diğer sivil altyapının enkazı altında ölü olduğu tahmin edilen 11,000 kişi bulunuyor.
Sağlık kurumları bile güvende değil. Yıkılan son tesis, Gazze'nin kuzeyindeki Kamal Adwan Hastanesi. Tüm dünya tarafından izleniyor. Hastaların çığlıklarını duyabiliyoruz ama harekete geçmiyoruz. Çifte standart ve bariz bir ikiyüzlülükle hareket eden vicdansızlar tarafından yönetilen bir dünyada yaşıyoruz. Arap ve Müslüman dünyası da farklı değil; hükümetlerimiz neler olduğunu görüyor ama hiçbir şey yapmıyor. Bu yöneticiler Arap ve Müslüman dünyası için bir utanç kaynağıdırlar ve tarih onları en ağır şekilde yargılayacaktır.
Müslüman coğrafyasındaki durum her geçen yıl daha da kötüye gidiyor; bu yürek parçalayıcı. Dinine bağlı olan her Müslüman bu durumdan üzüntü duyuyor; zayıf, aşağılanmış ve rezil olmuş bir halde, Yüce Allah'ın bizi anlattığı “insanlık için ortaya çıkarılmış en iyi millet” olma vasfını yerine getiremiyoruz. Allah bu ümmete diğerlerinden daha fazla güç, yetenek ve zenginlik vermesinin yanı sıra, doğru bir din de bahşetmiş olmasına rağmen düşmanlarımız tarafından boyunduruk altına alınıyoruz. Bu düşmanlar Müslümanlara karşı düşmanlıklarını açıkça ortaya koymakta ve sahte “terörizme karşı savaş” bahanesiyle İslam'a karşı savaşmakta ve bu kirli çatışmanın öncüleri olarak atadıkları Arap liderleri kukla olarak kullanmaktadırlar.
2025 yılı yaklaşırken hem Gazze Şeridi'nde hem de işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs'te Filistinlilerin durumu daha da kötüleşiyor. Benjamin Netanyahu'nun aşırı sağcı İsrail hükümeti, Uluslararası Adalet Divanı'ndaki soykırım suçlamalarını ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından çıkarılan tutuklama emirlerini tamamen göz ardı ederek yoluna devam ediyor. Filistin liderliğinin Oslo Anlaşmalarından bu yana kandırıldığı “bağımsız Filistin devletine” dair hiçbir işaret gözükmüyor. Mescid-i Aksa, Siyonist sızmacılar ve yasadışı Yahudi yerleşimciler tarafından kirletilmeye devam ediyor.
Filistinlilere yönelik tüm baskı, aşağılama ve istismara rağmen, hiçbir şey “medeni!” dünyanın vicdanını harekete geçirmiyor. İnsan hakları ve uluslararası yasalar, cezasız bir şekilde hareket etmelerine izin verilen Siyonistler tarafından ayaklar altına alınmaktadır.
Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı, Gazze'de olup bitenleri kendi gözleriyle görüyorlar ve kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar. Filistin’de yaşananlara karşı sağır, dilsiz ve kördürler. Onlar birer utanç kaynağıdırlar. Onların sessizliği Filistin davasına ihanettir.
Kötümser olmak istemem ama bu, pek çok Arap'ın 2025'i karşılarken Filistin’i göz ardı edebileceği, - yılbaşı gecesi televizyon ekranlarımızın başında ve insanları yanılsamalar ve yalanlarla büyülemek için gönderilen sahte astrologlarla meşgul olabileceği - bir gerçektir. İnsanlar bu tür hüsnükuruntuların gerçekleşmesi umuduyla yaşıyor, gökyüzünden bir mucize bekliyor, sadece ümmetin acılarının dindirilmesi için dua etmekle yetiniyor. Atalarının yaptığı gibi, ümmeti canlandırmak ve bu teknolojik çağda insanlığın yararına bilginin öncülüğünü yapmak için ümmete nasıl katkı sağlayabileceklerini kendilerine sorma zahmetine girmiyorlar. Ne yazık ki, yöneticileri utanç, aşağılanma ve rezillikten başka bir şey yapmıyorlar.
Arap dünyası ve Müslüman dünya zengin bir kültürel mirasa sahip olmasına rağmen, sanki her ikisi de kaçınılmaz ve kabul edilmesi gereken şeylermiş gibi adaletsizliğe ve zulme teslim olmuştur. İnsanlar, dünyada olup bitenleri görmelerine rağmen, düşünmeden oturup seyrediyorlar. Dünya hayatından oldukça memnunlar ve Müslüman yöneticilerin desteği ve onayıyla Doğu'da ve Batı'da Müslümanların katledilmesini izliyorlar. Geniş bir coğrafi alanda sayı, güç ve yeteneğe sahip olmalarına rağmen zayıf olduklarını ve zalimlere karşı koyamadıklarını iddia ediyorlar.
Kendi iradesiyle boyun eğmiş, düşmanlarının her taraftan üzerine çullanmasını, hatta kollarını ve ülkelerini onlara açmasını boş boş izleyen kayıtsız bir millettir. Halkı “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” ayetinin anlamını kavramadan tekrarlamakla yetinir hale gelmiştir. Bu, zayıf, aşağılanmayı ve zilleti kabul etmiş ve durumlarından hoşnut olanlar için geçerli değildir. Sayı olarak az bile olsalar, onur ve gurur içinde yaşamaya çalışan mazlumlar için geçerlidir. Ancak o zaman Allah müdahale eder ve ayette belirtildiği gibi onlara zafer bahşeder: “Allah'ın dilemesiyle küçük bir kuvvet, büyük bir orduyu kaç defa yenmiştir?” Bu, yakın zamanda küçük bir grup müminin, zalim Beşar Esed'i ve onun 54 yıl süren rejimini devirmeyi başardığı Suriye'de kanıtlanmıştır.
Evet bu sözler acı verici ve söylenecek çok şey var. Yaralı bir milletin üzerine kurşunlar yağıyor ve kimse yaralarını bile tedavi etmiyor.
Peki, 2025 yılı bize gerçekten yeni bir şeyler getirecek mi? Yoksa tarihi çatışmalar içinde yolumuzu bulmaya devam mı edeceğiz? Filistinlilerin özgürlük ve adalet davası nesilden nesile aktarıldı. Acaba 2025, Filistin'in nehirden denize özgürlüğüne kavuşması için hepimizin bir şeyler yapacağı bir yıl mı olacak?
Sömürgecilik, ne kadar uzun sürerse sürsün, yok olmaya mahkumdur ve yerleşimci-sömürgeci İsrail devleti de farklı değildir. Adaletsizlik arttıkça ve baskı yayıldıkça, zalimlerin kaderi kendi kendilerini yok etmekten ibarettir. Önemli olan, umutsuzluğumuzu gidermek ve ümmetin kalbine onurunu yeniden kazandırmak için bu amaç doğrultusunda çalışmamızdır.
HABERE YORUM KAT