1. YAZARLAR

  2. Nihal Bengisu Karaca

  3. Yeni ulusalcılığa Cübbeli Ahmet yakışır
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

Yazarın Tüm Yazıları >

Yeni ulusalcılığa Cübbeli Ahmet yakışır

30 Temmuz 2009 Perşembe 11:31A+A-

CÜBBELİ Ahmet'in konuk olduğu Teke Tek programı hâlâ konuşuluyor. Fatih Altaylı merak eden ama mesafesini de koruyan bir tavırla, sohbetin içtenliğine de Cübbeli muhiplerinin de karşıtlarının da zevk alarak izleyebildikleri bir programa imza attı.
Allah var, Cübbeli'nin muhabbeti tadından yenmiyor. Fıkıh bilgisi var, amma velakin geçmiş yüzyıllardan kalma dondurulmuş bir fıkıh anlayışı bu; malum şahıs dinin yaşayan bir organizma olduğu, yeni durumlara dinin mantalitesine uygun yeni çözümlerle mukabele edilmesi gerektiği fikrine sıcak bakan biri değil. Etrafına sert duvarlar örülmüş, dünyayla ilişkisi olabildiğince kesilmiş bir din yorumunun içinden sesleniyor; tam da bu nedenle, sıcak ve içten tavırları, jet-skiye binip eşine 5 bin dolarlık saat alması filan, kendisini ilgi çekici yapıyor.
SİYASETLE İŞİM OLMAZ SİYASETİ
İlginç ama gerçek, program boyunca sarf ettiği cümlelerden anlaşılıyor ki, Cübbeli Ahmet, bir insan grubunu idare ve sevk gibi kalemleri de içeren bir nüfuza sahip olmasına rağmen içinde yaşadığı toplumla, ülkeyle ilgili bir vizyona sahip değilmiş imajı veriyor.
"Siyasetten bize ne, biz ibadet adamıyız, seccadeden kalkmayız" imajı... Kendisini yargılayan, aşağılayan, tu kaka eden tutumlardan rahatsız elbette. Ama bu tutumları salık veren, bu tutumları devletin ideolojisi haline getiren yapıya ilişkin tek bir sözü, itirazı, şikâyeti yok. Tuhaf değil mi? Ne 82 Anayasası'yla bir sorunu var, ne derin devletle, ne dindarları sistemin dışında görmek isteyen, "dindarsan, dinselliğin bir işaretini, motifini taşıyorsan, haddini bil, ötede dur"
diyen zihniyetle... Hatta bilakis kendisinin ve cemaatinin din anlayışını, bu türden bir "ötede durmak/dışarda kalmak" üzerine kurarak bu duruşu manalı ve ehemmiyetli hale getiriyor. Konuşmasının tamamından çıkan sonuç şu: Bizler kendi küçük işinde gücünde adamlarız, ibadet ederiz, başkaca bir işe de karışmayız, zaten imanlı adama da bu gerekir, ötesi bozar. Belki haklıdır, bu bir yorum farkıdır, ama önemli olan bu farkın neden şimdi rağbet gördüğü...
Bakarsanız herkese saygısı var, açığa da, namaz kılmayana da, zina edene de, herkese... İnsanlığa Allah'ın merhametini hatırlatan, O'nun rahman ve rahim sıfatını referans alarak bakıyor. İyi güzel. Oysa biz "Koca, çarşaf giymeyen karısını boşayabilir" fikrinin İsmailağa cemaatinde yaygın olduğunu, bu eğilim yüzünden birbirine giren aileler olduğunu biliyoruz, yanlış biliyoruz demek ki. Dahası Hoca'nın bu "sevgi kelebeği" halleri her nedense kendisine saygısızlık etmeyen ama Hoca'nın rakip saydığı hatırı sayılır kimseler söz konusu olduğunda zehirli arı kıvamına dönüşüyor. Sırf hayızlı kadın (âdet gördüğü dönemlerde) Kuran okuyabilir, ibadetini yapabilir diyen din bilginlerine bile ağır ithamlarda bulunmuştu, dolayısıyla Yaşar Nuri Hoca'yla birlikte çıkmaları muhtemel olan programı merakla bekliyorum. O hiç ama
iddiasının arasına öylesine sinsi ve politik mesajlar yerleştiriyor ki, şapka çıkarmaktan başka şansınız yok.
Yeri geliyor Fener Rum Pat-rikhanesi'nin Balat'taki genişleme stratejisinin önündeki en önemli engel olduklarını hatırlatarak Kemal Alemdaroğlu'nu bile kalbinden yakalayacak sözler sarf ediyor; yeri geliyor AİHM'ye gitmem, gâvurun adaletine mi güveneceğim diyor, yeri geliyor, gâvur illerinde düşmanın bağrında rahat yaşayacağıma burada hapis yaşarım daha iyi diyor, (F.Gülen'in ABD de olmasına "çakıyor"), iki lafının başı ince ince diğer cemaatlere "giydiriyo-r". Kâh onu holdingleri olanlar düşünsün diyerek, kâh onu siyasete, ticarete bulaşmış olanlar düşünsün diyerek, kâh aynı cemaate/gruba mensup iken bir süre sonra iş ortağı hale gelen kişileri eleştirerek.
DAİRENİN DIŞINDA KALANLAR
Cübbeli Ahmet'in çizdiği makbul insan panoraması şu kalemleri dışarıda bırakıyor: 1) Dinin gündelik hayata dair hükümlerinin tecdide gereksinim duyduğunu düşünen din adamlarını, yorumcularını, 2) Eğitim hayatı devlet tarafından çalındığı için son çareyi AİHM'ye gitmekte bulan başörtülü kadınları, 3) Din ve dünya birbirinden ayrılmaz, dindarız ama dünyaya ilişkin kaygılarımız da var diyenleri, 4) Resmi ideolojinin makbul vatandaş tanımına uymadığı halde gereğinden fazla güç sahibi olmuş(!) cemaatleri, 5) AB fikrini, 6) Gayrimüslimleri.
Bu listenin, bu ülkedeki bazı kimselerin kara listesinde olan sosyal grupları, düsturları ve kişileri kapsıyor olması ilginç bir tesadüf değil mi?
Bu "dışlama" faaliyeti Hoca-'yı bozmuyor da üstelik; çünkü o zaten "dışarıda" yahut "kenarda" durduğu, durulması gerektiği iddiasında. Bu iddiasıyla yer yer yozlaştığı açık olmakla beraber dini kimliğine de sahip çıkan ve dünyevi alanı temellük etmeye başlayan yeni sınıf, bir de bir "Hoca"nın gözünden itibarsız-laştırıİmiş oluyor. Dolayısıyla bu yeni dindar sınıftan rahatsız olanlar, Cübbeli'yi çok sempatik buluyor.
Hoca'nın cümleleri arasına sinen "Dindar dediğin adamın haddini, yerini bilmesi gerekir" mesajı çok anlamlı ve çok işlevsel zira. Bazı kişiler, "Adam ne güzel, İsmailağa'dan çıkmıyor, üstelik o mıntıkayı gayrimüslim yayılmacılığına karşı koruyor, ulus devletimizin tezlerine uygun bir emniyet supabı" diye düşünüyor.
Hem sempatik hem faydalı bir kişilik Cübbeli Ahmet. Ah bir de şu cübbe, sakal, kara çarşaf üçlemesi olmasa... Her fırsatta laiklik elden gidiyor diyerek soluğu Anıtkabir'de alanlar tarafından murabıt ilan edilmesi işten bile değil...

HABERTÜRK

YAZIYA YORUM KAT