Yeni Türkiye’de Resmi İdeoloji ve Sembollerin Yeri
Tartışmalara bakılırsa kimsenin ideolojiyle, sembollerle filan ilgilendiği, tartışmaya hacet hissettiği falan da yok. Ekonomide büyük atılımlar yapacak kadroya veya turizmi canlandıracak profesyonel tecrübeye yerli yersiz güzellemeler yapmaktan sıra gelmiyor herhalde. Aileden sorumlu bakanlık koltuğuna henüz oturulmadan kadın politikasına istatistiki açıdan bakışın hâkim olacağı ilan eden istihdam mesajları da belli ki pek kimsenin dikkatini çekmemiş. Projelerine ve de kadrolarına dair kamuoyu henüz hiçbir beyanatını işitmemişken alt yapı ve ulaştırmada sıçramalar yaptıracak CEO-Bakan tercihinin ne kadar tercihe şayan olduğu üzerine atılan nutukların nasıl bir karşılığı olacağını birlikte göreceğiz.
İyi niyet bildirmekte, hayır duaları etmekte, moral verip destek beyan etmekte bir beis yok elbette. Ancak ‘Yeni Türkiye’, bütün kazanımlara ve alınan mesafelere rağmen halen bir iddia ve ideal olduğunu unutarak şişirildikçe şişirilen dilek ve temenniler uzun olmayan bir vadede ciddi hayal kırıklıkları ve sıkıntılara sebep olabilir. Bu sebeple idari, iktisadi, teknolojik veya askeri sahalarda icra edilen değişim dönüşümler sebebiyle oluş(turul)an coşku dalgası hukuki, siyasi/ideolojik ve ahlaki sahalarda girişilmesi gereken fakat bir takım gerekçelerle ertelenen öncelikli sorumlulukları gölgede bırakıyor.
Kahrolsun Oligarşi, Yaşasın İdeolojisi
Bürokratik oligarşiyi tasfiye ediliyor da bunun bir adı, tarifi, ideolojik dayanak ve kadroları yok mu ki mesele idari bir değişim gibi takdim edip ilerletilmek isteniyor?! Darbe ve kaos üreten sistemi yıkıyoruz da darbe ve kaos üretimini sistematik hatta kronik hale getiren Kemalist ideoloji, kurum ve kadroları neden tartışma dışı bırakıyoruz? İkinci, üçüncü veya beşinci Cumhuriyet tartışmalarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü esas kavga cumhuriyetin halkı ve hukuku ne derece temsil edip etmediğiyle doğrudan alakalıdır. Bununla ilgili olsa gerek son dönemde siyasi tarih neredeyse 15 Temmuz daha iyi ihtimalle 17-25 Aralık veya 7 Şubat krizlerinden daha geriye gidemeyecek kadar karartıldı, daraltıldı.
FETÖ ile haklı ve zorunlu mücadele önceliğinin, Türkiye’nin en köklü ve en kronik hastalığı olan Kemalizm’le hesaplaşmayı önemsiz belki de lüzumsuz hale getirdiği zehabı maalesef siyaset ve medyayı sarıp sarmalamış durumda. Yeni Türkiye’ye adım atarken yapılan törenler yine Anıtkabir’den başlıyorken, edilen yeminler yine Atatürk ilke ve inkılaplarına mecburi sadakati deklare ediyorken hiçbir tuhaflık ve çelişki yokmuş gibi mi davranılır? Yeni Türkiye söylemi, salt idari ve teknik bir değişimi değil onunla birlikte siyasi, hukuki ve ideolojik değişimi de öngörmelidir. İdaresi yeni ama ideolojisi eski bir Türkiye mi murad ediliyor? Değişip gelişen teknolojisinin yanında değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen Anayasa’sı sadece mantık açısından değil en temelde toplumsal talepler ve ahlaki kaideler açısından aykırı durmaz mı?
Darbe anayasasına karşı toplumsal mutabakatın öngördüğü güçlü bir hukuk metni koymadıkça Yeni Türkiye söylemi hakikatle bağdaşmaz. Neden bürokratik oligarşiyle hesaplaşırken onu ayakta tutan, ona bir nebze de olsa yasal meşruiyet kazandıran resmi ideoloji, sembol ve ritüellerin sür git devam etsin? Halka uzun yıllar acı çektiren, toplumun hayat tarzını ezip çiğneyen devletin mahiyetini bürokrasiye karşı teknokrasiyi daha etkin kılarak değiştirebilmek akla pek yatkın gelmiyor. Siyaset, toplumdan aldığı destekle hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlükleri sağlam bir biçimde teminat altına almak için bürokrasiyi de teknokrasiyi de kontrol edip yönlendirmezse devletin değişimi sathi ve sınırlı kalacaktır.
Ritüeller Güçlenirse Siyaset Zayıflar
Avrupa’da, Amerika’da veya Rusya’da devletçi, korumacı, milliyetçi, içe kapanan siyaset tarzlarının yükselişe geçiyor oluşunu Türkiye’ye örneklemek durumunda değiliz. 1930’larda yaşanan devletçi dalganın tekerrür ettiği bir vasatta Türkiye’nin milliyetçi-ulusalcı reflekslerle çözüm üretmeye girişmesi çıkmaz sokak tercihi gibidir. Kemalist ideoloji, sembol, ritüel ve kadrolarla Türkiye için çözüm üretmek imkan dahilinde olsaydı ne çok partili hayata geçişin önü açılırdı ne de askeri darbelere ihtiyaç duyulurdu. Keyfe keder olsun diye eski defterleri karıştırmayı değil siyasal ve toplumsal tarihten ibret almayı tartışıyoruz.
Sistem değişimi zaruri hale getiren temel saik 15 Temmuz darbe girişimden ibaret olmadığı gibi FETÖ’nün paralel devlet yapılanmasıyla da sınırlı değildir. Tek Parti rejimini, İstiklal Mahkemeleri zulmünü, İslami değerlere karşı inkılaplar adı altında ihtilalci saldırganlıklar örgütleyen Kemalizmi, halkın İslami hayat tarzına karşı Türk ulus kimliğini dayatan zorunlu eğitim sistemini büyük oranda geride bıraktık. Fakat toplum ve siyaset halen Anayasa’nın ruhunu belirleyen üstelik değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ideolojik dayatmaların ağır ipoteği altındadır. Bu ipoteğe toplum ve siyaset neden razı olsun, neden bu deli gömleğiyle yoluna devam etmeye mecbur kılınsın? Ne resmi ideoloji ve sembollerin ne de bürokratik oligarşi ve ritüellerin evrensel hukuk ilkelerine, Allah tarafından kullarına bahşedilen temel hak ve özgürlüklere, fert ve toplumun iradesine boyun eğdirmesine müsaade edilir.
Bürokratik oligarşiyi ayakta tutan asker, sermaye, yüksek yargı, akademi gibi kurumlarla hesaplaşıp onların üretip siyaset ve topluma dayattığı resmi ideoloji, sembol ve ritüellerle uzlaşarak yola devam edilemeyeceği aşikârdır. Eklemlene eklemlene, sentezleye sentezleye oligarşinin duygu ve düşünceleri, davranış ve hayat tarzı ne yazık ki bütün bir toplumu çürütmektedir. Fatiha okuyunca Anıtkabir ziyareti, başörtülü okununca laikliğe bağlılık andı meşru ve makbul olmaz. Şeytanın en tehlikeli hali sağdan yanaşan halidir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT