Yeni Suriye’ye kredi vermek için ne lazım?
Osman Sert, Suriye yönetiminin devleti yeniden inşa etme adına intikamdan uzak yapıcı bir yaklaşım sergilemesine rağmen, yönetimi peşinen başarısızlıkla itham edenlerin realist endişelerle mi yoksa ideolojik saiklerle mi hareket ettiğini sorguluyor.
Osman Sert/Karar
Yeni Suriye’ye kredi vermek için ne lazım?
13 yıllık bir savaş, 1 milyona varan insan kaybı, yurtdışında milyonlarca mülteci ve yerini yurdu kaybetmiş kitleler, Esad ailesinin 50 yıllık baskı rejimi ile Suriye’yi zor ama çok zor bir gelecek bekliyor.
Tartışmalı bir boşanma süreci bile bir aileyi ve çevresindekileri toparlanması zor bir bunalıma iterken tarifi sözlere sığmayan bir travma sonrasında dünyanın dört bir yanına dağılmış 23 milyonluk bir ülkenin bugünden yarına toparlanması hiç kolay değil.
Kendilerinin de beklemediği bir hızda rejimi devirip, dün Toyota pikap üzerinde Şam’a ilerlerken bugün Suriye Devlet Başkanlığı koridorlarında tarumar edilmiş bir devleti yeniden kurmak gibi imkânsız bir görev var yeni Suriye yönetiminin karşısında.
Değeri pul olmuş Suriye lirasını ayağa kaldırmaktan gümrük kapılarında geçiş değil neredeyse suçlu belgesi muamelesi gören pasaportlarına yeniden itibar kazandırmaya, malını mülkünü yıllar önce terk etmiş kitlelerin o mülkler üzerinde hukuksuz şekilde oturanlarla hesaplaşmasına ve normalleşmeye kadar her biri birbirinden zor maddeler var.
Yeni Suriye bu kadar ağır sorunların altından nasıl kalkabilir diye düşünürken de facto devlet başkanı Ahmet Şara, Joe Hattab’a gerçek olamayacak kadar kapsamlı ve içeriği güçlü bir mülakat verdi. Mülakatın gücü demlenmiş ve içinde bulunduğu durumunda farkında gerçekçi bir zihinden süzülmesinden kaynaklanıyor.
Konuşmanın en sonundaki ifade aslında belki de en önemlisi:
“Önceliğimiz devlet zihniyetini kurmak olmalı. Devrimci bir zihniyet bir ülke inşa edemez. Devrim, bir rejimi devirmek için işe yarayabilir ama bir rejimi inşa etmek için uygun olmayan ajitasyon ve gerici davranışlar da devrimin parçasıdır. Bu nedenle bugün bizim için devrimin sona erdiğini söylüyorum.”
Neresinden bakarsanız büyük cümleler. Savaş, entrika, güç mücadelesi ve iktidar için sayısız cinayetle örülü bir tarihi olan Orta Doğu için çok büyük cümleler. Mülakat baştan sonra sıradan, pejoratif, kolaycı bir ezberle ‘iki gün öncenin teröristi’ tanımlamasına sığmayacak bir sağduyu ve öngörü içeriyor.
“Bu büyük savaş boyunca sloganımız şuydu: “Rabbim, bize intikamdan uzak bir zafer bahşet.” Çünkü intikamcı bir zihniyet inşa edemez. Savaşın başında yaptığımız ilk şey af ilan etmek oldu. Şimdi kazandığımıza göre insanları tutuklayıp yargılayamayız çünkü güvenilirliğimizi korumalıyız. İnsanlara söz verdik ve şimdi bundan geri dönemeyiz.”
On yıllar süren profesyonel bir cinayet ve tecavüz teşkilatının yönetiminden sonra intikamdan uzak kalmaya çalışmak kimse için kolay değil. Nitekim intikam taleplerinin –ki önemli bir kısmı adalet için haklı da olabilir, Şara’ya da geldiğini anlıyoruz. Ama cevap bireysel ve tekil örneklerin üzerine çıkan makro bir bakış içeriyor.
“İnsanlar intikam haklarını ihmal ettiğimizi söylediklerinde, “Size tüm Suriye’yi geri verdik” diye cevap veriyorum. Size en büyük hakkınızı iade ettik. Şam’ın adı yeniden ön plana çıktı. Dolayısıyla bu büyük fırsatı sadece intikam almak için heba edemezsiniz. Hayatıma mal olsa bile herkesin hakkını korumak zorundayım.”
Şara ülkesinin geleceği için umutlu. Türkiye’de en çok merak edilen Suriyelilerin geri dönüp dönmeyeceği konusunda da iyimser.
“İki yıl içinde sürgündeki Suriyelilerin, yerinden edilmiş 15 milyon Suriyelinin, sadece 1 ila 1,5 milyonunun yurt dışında kalacağına inanıyorum. İnsanlar geri dönecek. Daha da iyisi, askeri bölgeleri ele geçirdiğimizde buralarda yaşayanlar da kaçmadı. Tek bir Müslüman, Hıristiyan, Kürt, Alevi ya da Dürzi bile kaçmadı.”
Fakat devletin kurumları ile yeniden inşa edilmesi gerekiyor. 50 yıl boyunca her seçimde baba ve oğul Esad’ın kazandığı, alternatifinin ise ihtimal dahilinde bile olmadığı bir Suriye’yi kutsayıp böylesi bir yıkımdan sonra yeni yönetimi neredeyse İsviçre standartlarına ulaşmamak için ayak sürümekle suçlayanların varlığı sahadaki gerçekleri değiştirmiyor. Şara da mecburiyetlerin ancak kurumlarını inşa eden demokratik bir Suriye ile mümkün olduğunu belirtiyor.
“Ülkenin kurumları, bir cumhurbaşkanı, bir parlamentosu, bir icra hükümeti ve stratejik planları olmalı. Kısa vadeli, orta vadeli ve uzun vadeli stratejilerimiz olmalı. Hedeflerimiz olmalı ve ekonomik altyapının, eğitimin, sağlık hizmetlerinin, telekomünikasyonun ve inovasyonun geliştirilmesi gibi hedeflere nasıl ulaşacağımızı bulmalıyız.”
Bu kadar olumlu cümleler elbette Suriye için romantizme kapılmaya yetmiyor. Şara da nihayetinde söyledikleri ile yaptıkları ve yapacakları arasındaki fark üzerinden değerlendirilecek. Ama her şeyden çok umuda ihtiyacı olan bir ülkede bu cümlelerin en azından şimdilik ülkenin başındaki isim tarafından telaffuz edilmesi temkinli de olsa asgari bir umut için gerekli zemini oluşturuyor.
Esad’dan esirgenen demokratik standartlar testine Şara’yı her cümlesi ile sokmaya çalışanların bu ifadeler üzerinden de bir değerlendirme yapması gerek.
Hasan Şeybani, bir ay öncesine kadar İstanbul’da Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi olduğu ülkeye bu sefer yukarıdaki ifadeleri kullanan Şara’nın Dışişleri Bakanı olarak geldi. Geleceğini Türkçe bir twitle duyurdu.
Yıllarca Türkiye’nin Suriye dış politikasını çalışan, bunun üzerine tez yazan, bu ülkeden onlarca arkadaşı olan, ülkesi iç savaşta iken doktora derslerini kaçırmamaya çalışan bir isim şimdi Suriye’nin dışişleri bakanı.
Tüm bunlar eğer hâlâ yeni Suriye yönetimine en azından kredi açmaya yetmiyorsa o zaman meselenin realist endişeler mi yoksa ideolojik ve mezhebi önyargılar mı olduğunu sormak da meşru ve yerindedir.
HABERE YORUM KAT