Yeni Osmanlıcılık
Türkiye'nin dindar muhafazakâr kesiminin yaşadığı çok yönlü dönüşüm 1990'lı yıllardan itibaren başlamış olsa da, 'yeni' olanın sınırları uzunca bir zaman kültürel ve sosyolojik alanın içinde kaldı.
Ancak AKP'nin alternatifsiz bir biçimde ülkenin en az yirmi yılına damgasını vuracağı anlaşıldığı andan itibaren, söz konusu dönüşüm kendisini siyasi anlamı olan bir ideolojik dilin içinden de ifade etmeye başladı. Kendini ifade etme arzusu, AKP'nin taşıdığı özgüvenle, hükümetin ekonomi ve sağlık gibi alanlardaki beklenmeyen ve fark yaratan başarısıyla ve tabii ki Kemalizm'in yıpranmasıyla bağlantılıydı. Çünkü bütün bunların birleşimi cumhuriyeti 'özgürleştirerek' onu dindarların da içini dolduracağı, anlamlı kılacağı bir zemin haline getirdi.
'Yeni Osmanlıcılık' terimi bu arkaplanın ifade biçimi olarak ortaya çıktı ve tanımlanmamış, ama tanımlanması da gerekmeyen bir özlemi ve bir tür misyonu sembolize etti. Öncelikle bu kavramın ardında psikolojik bir ihtiyacın yattığının altını çizmekte yarar var. Yeni Osmanlıcılık, doğal olarak Osmanlı'ya övgü sunarken, yaklaşık 90 yıllık otoriter laiklik uygulamasının ardından, dindarlara tarihsel açıdan 'nefes' aldırıyor. Bu açıdan bakıldığında 'yeni Osmanlıcı' yaklaşımlar, tarihin elden kaçmadığını, bu topraklardaki insanlığın tarihsel macerası içinde İslami kesimin miadı dolmuş bir varoluşu ifade etmediğini, Müslüman dindarlığının bugün ve gelecek açısından marjinal değil, merkezde yer aldığını söylüyor. Diğer bir deyişle buradaki 'Osmanlı' aslında gerçek anlamıyla somut 'Osmanlı' değil... Bu terim, dindarların tarihe ve dolayısıyla gerçekliğe tutunmalarını sağlıyor ama bunu yaparken de içi kurumsal açıdan boşalıyor ve salt simgesel bir anlam kazanıyor. Kastedilen şey 'Osmanlı gibi' olabilmekle sınırlı, ama buradaki 'gibi' sözcüğü Müslüman dindarların algısında son derece 'çağdaş' bir görünüme karşılık gelebiliyor.
Cumhuriyetle Osmanlı arasındaki temel farklılık muhakkak ki tüm sisteme ilişkin zihni çerçeveye ilişkindi. Yoksa insan malzemesi, kurumsal yapı ve hatta ideolojik tutumlar imparatorluktan ulus-devlete neredeyse hiç değişmeden aktarıldı. İmparatorluğun yönetim mantığında ataerkil bir hiyerarşi anlayışı egemenken, Cumhuriyet'in otoriter hiyerarşiyi öne çıkarması değildi asıl kritik fark. Çünkü sonuçta her iki sistem de eklektik bir yapıya sahipti ve pragmatizmin gereğini yapma konusunda meşruiyet açısından bir sıkıntıları yoktu. Kritik mesele iki düzen arasındaki toplumsal tasavvur farkıydı... Cumhuriyet monolitik, tekdüze ve homojen bir vatandaş kimliğine dayanmakla kalmayıp, uygulamada bunu etnisiteye oturttu. Oysa bunun elli yıl öncesinde bile Osmanlı, çeşitliliği taşıyan, heterojen ve hatta kozmopolit bir toplum anlayışını sürdürmekteydi. Dolayısıyla farklılıkların 'var olma' özgürlüğünün tanındığı, yeni farklılıklara gebe bir dünyaydı. Diğer bir deyişle 'kendi içinde küresel' ve 'kendine göre çoğulcu' bir dünya...
Kısacası, bugünün dünyasıyla mukayese ettiğinizde, Osmanlı muhtemelen Cumhuriyet'e göre günümüzdeki değişime adapte olmaya çok daha elverişli niteliklere sahipti. Bu tespitin Müslüman dindarlar açısından anlamı, Osmanlı'nın Cumhuriyet'ten daha 'ileri' olmasıdır... Bu algıya göre otoriter zihniyet, bütün dünyada olduğu gibi bizde de bir süre egemen olmuş, ancak söz konusu tarihsel parantez artık kapanmış, tarih kendi 'doğal mecrasına' doğru akmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle 'Yeni Osmanlı' deyimi mantıksal açıdan gayet doğru gözükmektedir, çünkü bu toprakların kültürel tarihinin 'aslında' kesintisiz olduğunu ima eder. Dolayısıyla da 'yeni' kelimesi bir yandan 'yeniden' anlamını taşır, ama çok daha güçlü olarak onun 'yeni halini' vurgular. Yeni hal ise günümüzün Türkiye'si, AKP yönetimi, kalkınan Anadolu, dünyaya entegre olan bir girişimcilik, dindarlığını koruyarak sekülerleşen bir toplumdur.
Batı dünyası, bu terimi bir tür yayılmacılık ve hegemonya genişlemesi isteği olarak okumaya eğilimli oldu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da her fırsatta, bazen sinirlenerek, Türkiye'nin dış politikasında 'yeni Osmanlıcılık' adını hak eden hiçbir unsurun olmadığını, böyle bir politikanın da öngörülmediğini söyledi. Davutoğlu haklıydı... Çünkü 'yeni Osmanlıcılık' bir dış politika ideolojisi değil, doğrudan toplumun kimlik algısıyla bağlantılı bir vurgu. Ayrıca bu bakış, geçmişe de yönelik olmayıp, geçmişi simgeleştirerek söz konusu kimliğe geleceğin dünyasında yer açmak isteyen bir anlayışın ifadesi.
Cumhuriyet'in Kemalist ve laik endoktrinasyonu altında yetişmiş birçok kişi için, Osmanlı'yı hatırlamaya yönelik bir ideolojik arayış herhalde epeyce yadırgatıcı ve yaralayıcıdır. Ne var ki bu toplum da, her toplum gibi, ona sorulmadan ondan alınmış olanı geri istiyor. İstenen ise imparatorluğun kendisi değil... Onun Cumhuriyet tarafından budanmış, ama bugünün dünyasında son derece anlamlı gözüken kültürel ve toplumsal taşıyıcılığı.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT