Yeni Durum, Klişelerin İflası, Suriye ve Bahreyn…
Yepyeni bir durumla karşı karşıyayız. Muhammed Bouazzi’nin kendisini yakarak çaktığı kıvılcım, çokça tekrarlandığı için kabullenilmiş birçok klişenin yerle bir olmasını da sağladı. Soğuk savaş döneminde üretilmiş dengeler ve bu dengeler üzerinden üretilen kavram ve söylemlerin Berlin Duvarının yıkılmasıyla boşluğa düşmesi gibi bu sefer Arap Baharı bizlerin klişelerini, önyargılarını ve alışkanlıklarımızı boşluğa düşürdü.
Dünya iki kamptı. Bütün kötülüklerin anası emperyalizm ve onun siyasal gücü Amerikaydı. Amerika’ya karşı gibi duran herkes iyi, Amerika ile masaya oturan herkes kötüydü. Bölgedeki tüm yanlışların sebebi ABD ve İsrail olduğundan her taşın altından onlar çıkardı. Şayet bölgede birisi bir şey yapacaksa onu da muhakkak Amerika planlardı. Ama tüm bunlara rağmen bölgedeki rejimler Amerika’nın ajanları sadece İran Amerika’nın düşmanıydı…
Ama Irak ve Afganistan işgali gösterdi ki düşman bildiklerimiz aynı çıkarlar doğrultusunda aynı masaya oturabiliyormuş aynı hükümetleri destekleyebiliyorlarmış…
Arap Baharı gösterdi ki her şey illa da Amerika’nın planı olmayabiliyormuş. Emperyalizmin desteklediği rejimleri halklar kendi iradeleriyle devirebiliyorlarmış…
Örgütlerin öncülüğü olmadan gelişen halk hareketleri örgütlere öncülük edebiliyorlarmış…
Uluslararası ilişkiler ve stratejik bakış konusunda hazırlıklı olmayan İslâmî camiamız için işse Ortadoğu’da ne olup bittiğini anlamak gittikçe zorlaşıyor. Çünkü kimi dindarlarımız ne olduğunu anlamak yerine kendi ürettikleri hayallere inanmış durumdalar. Akılla ve analizle olayları değerlendirmek yerine aşkla ve duyguyla yapılan bağımlılıklar gerçekleşen şeyin gerçekte ne olduğunu anlamamıza engel oluyor…
Örneğin İslam kardeşliği deyince ne anlaşılıyor?
“Amerikan Emperyalizmi” deyince neyi anlıyoruz? Yekvücut ve her zemin/şartta aynı davranan bir ABD mi vardır? Soruları cevaplanabilmiş değil. Amerikan dış politikasının ve tercihlerinin hangi parametrelerle şekillendiğine dair ciddi bir anlama çabası da mevcut değil. Amerikan düşmanlığını sadece işe gelince uygulanan bir popülizme indirgemek çokça rastlanan bir durum.
Örneğin İslamcı ideoloji adına her türlü zulme karşı olduğunu söyleyip zulmeden bir rejimin gitmemesi için çaba sarf etmek bu popülizmle izah edilebilir. Örneğin Suriye rejimi ABD ile görüşmeler yapar, ülkeyi ABD ve AB Kapitalizmine açar sorun olmaz. Suriye rejimi Golan tepeleri dışında İsrail’le hiçbir sorunu olmadığını ve yapılan pazarlıkta Lübnan’daki nüfuzu ve Golan konularında tıkanıldığı için İsrail’le “anlaşamamıştır” yoksa İsrail-Baas arasında dondurulmuş bir resmî barış ve fiili bir işbirliği vardır sorun olmaz…
Bu rejim kendi halkına karşı katliam yapar göz yumulur… Ne de olsa bize anlatılan şehir efsanesi Suriye’nin antiemperyalist cephede olduğudur…
Öyle bir durumdur ki İran ulus-devlet ve mezhep çıkarları doğrultusunda bu zalimlerle can ciğer kuzu sarması olduğundan durum bin dereden su getirilerek tevil edilir. O yetmez aynı ulus-devlet yine aynı Saiklerle ABD ile beraber Irak’ta ve Afganistan’da el sıkıştığında, Çeçenistanlı “teröristler”e karşı Rusya ile Doğu Türkistanlı “terörist”lere karşı Çin’le beraber hareket edildiğinde hangi antiemperyalizm? Hangi ABD, Rusya, Çin ve hangi İran diye sorulmaz bile… Çünkü klişelerimiz bize yeter…
Hadi orayı geçtik…
İran ruhaniyeti, bölgedeki halk devrimlerini kendi ideolojisinin yansımaları olarak sahiplenirken, o ruhaniyetin buradaki kimi bağlıları o devrimleri Amerikan oyunu olarak tanımlayabilir…
İstisna “Suriye Muhalefeti”ni cımbızla çekip çıkartıp önce tüm Suriye muhalefeti diye tanıtmak sonra da Suriye muhalefeti diye gösterilen kimi isimler üzerinden Suriye halkının haklı mücadelesini gölgelemeye çalışmak ta böyle bir popülizmin ürünüdür…
Mesela kimse şunu sormaz; Abdulhalim Haddam diye bir adamcağız var. Şuan ABD yanlısı bir Suriyeli muhalif. Bu adamın Suriye halkı nezdinde bir itibarı yok ama aynı adam 2005’e kadar Baas’ın 2. İsmiydi. Bu adam Beşşar Esed’i iktidara getirdi. Beşşar’ı iktidara taşıyan ve on yıllar boyunca Baas rejiminin 2. Adamı olmuş birisi nasıl da bir anda Amerikancı oldu? 2005’e kadar bu adam çok antiemperyalisti de bir anda mı başına saksı düştü? Yoksa Beşşar dahil olmak üzere Baasçıların her biri içlerinde birer Haddam taşıyorlar mı?
O istisna muhaliflerdir ki kaideyi bozmazlar ama o istisnaların halk nezdinde bir tabanları olmadığını anlatmazlar da, ABD’nin değerci/liberal kanadının desteklediğini gözümüze sokuverirler…
Oysa Suriye’deki ana muhalif gövdenin anti Amerikan ve anti Siyonist olduğu İslamcı karakterde olduğu cami merkezli doğal bir halk hareket olduğu gerçeğini hep gizlerler…
Ama aynı ABD’nin gerçekçi kanadının ısrarla Baas rejiminin arkasında durduğunu hiç anlatmazlar.
Her ne hikmetse aynı ABD’nin Bahreyn muhalefetini de desteklediğini bu yüzden Suudi Arabistan’la karşı karşıya geldiğini de anlatmazlar… Suudilerin petrol kartını öne sürerek kadim müttefiki ABD’nin liberal kanadını tehdit ettiğini de…
Oysa; Washington Bahreyn Kralı el Halife’yi muhalefetle diyaloğa teşvik etti; oradaki Amerikalı diplomatlar görüşmelere doğrudan aracılık ettiler. Riyad, Amerikan politikasını baltaladığı nadide adımını attığında neredeyse bir anlaşmaya varılmak üzereydi. Suudi yöneticiler, görüşmelerden çekilmeleri ve protestoların durdurulması amacıyla S. Arabistan ve BAE’den asker getirilmesi konularında Bahreyn’i ikna ettiler. Olsun konu Bahreyn ise kimi Bahreyn muhalefetinin ABD ilişkisinin önemi yoktur… ki o “teşvik edilen” ana gövde Vefak Partisi olsa bile…
“Yeni durum” yeni kavramları gerekli kılıyor, yeni doğan hareketleri anlamak için eski klişelerimizi terk etmemizi de. Yeni Durum, uluslararası ilişkiler ağında bölgede çok aktörlü bir satrancın oynandığını her tarafın bir yönden rakip ve karşıt, başka bir yönden müttefik ve partner olduğu bir satranç…
Özellikle Suudi-İran soğuk savaşı sürerken ABD’nin değişken kanatları farklı coğrafyalarda farklı tavırlar alıyor. Türkiye bu soğuk savaşta kendine alan açmaya çalışırken tüm taraflar ortaya çıkan yeni durumu anlamaya, anlamlandırmaya ve yönlendirmeye çalışıyorlar. Bölgede yaşayan bir “Müslüman” olarak bizlerin yapması gereken şey;
-Yeni durumu anlayabilecek ve onunla uyumlu bir dil inşâsı,
-Halkların kendi iradelerine sahip çıkabilecekleri kültürün İslâmî çerçevede üretilmesine ön ayak olmak,
-Her türlü pragmatist küçük hesaptan bağımsızlaşarak bu yeni durumun ideallerine sahip çıkmak…
-Bölgedeki despotların meşruiyetlerini sarsacak yepyeni bir anti-emperyalizm tanımını yapmak olmalı…
Bunun için özellikle Müslüman aydınlara kulak verilmeli,
Hasan Turâbî’ye, Raşid Gannuşi’ye, Ahmed el-Kâtib’e, Muhtar eş-Şankıtî’ye, Tarık Ramazan’a, Taha Cabir Alvânî’ye, Muhammed Ammara’ya…
Gençliğin dinamizmi, haberleşme ağları iyi anlaşılmalı, sosyal talepler ve hareketlenmelerin nabzını tutacak bir hareket tarzı üretilebilmeli. Gruplar, bürokrasiden, profesyonelleşmeden kurtarabilmeli, küçük klik kavgalarından bağımsızlaşabilmeli…
İşte o zaman herhangi bir başkentin soğuk/sıcak savaşında er olmayacak Muhammed Bouazzi gibi kendi irademizle hareket etmeye devam edeceğiz…
YAZIYA YORUM KAT
Böyle hassas bir dönemde mezhep vurgusu yapılması, şii-sünni savaşı çığırtganlığı yapılması oldukça üzücü. Şia cephesinde bu gibi söylemlere rastlamadım. Her nedense Suriye konusu gündeme geldiği günden beri bir Şii-İran fobisidir başını almış gidiyor. Murat Tuzcu adlı yorumcunun vermiş olduğu Şiilere ait sitelere, özellikle ciddi bir site olan rasthaber'e baktım da bütün yazarlar söz birliği etmişcesine vahdet eksenli ve mezhep çatışmasına karşı söylem ve ifadelere vurgu yapmaktalar... Böyle hassas bir dönemde avamı tahrike yönelik söylemlerden kaçınırsak iyi ederiz...
Yanıtla (0) (0)Birde;2008 den beri suriyeyle ilgili bir satırınız bile yokken şimdi"baas sandığımızdan daha zalim suriye halkıda sandığımızdan daha devrimciymiş"mi diyorsunuz.Yoksa gerçekten 2.dün. savaşı sırp miloşun sarejevoda bosna nehri kıyısında işlediği cinayetlemi çıktı sanıyorsunuz.Muhammed Bouazzi ye zulmeden zabıta kadın bin Ali devrildikten sonra serbest bırakıldı diye okuduk. bir kulak verin bakalım Tunusa bari zabitalıktan atılmışmı hiç olmazsa seyyar satıcı mazlumlara zulum olmasın diye bir ders olurdu.yoksa bahar geldiği halde suçlu hem özgür hem görevde ise yazık..
Yanıtla (0) (0)arşiv den öncesi varmı bilmiyorum 2008-09-10..daki yazılarınızı inceledim makalelerinizi(!) okuyan bazı arkadaşlar tutarsızlıklarınıza zaten değinmiş.makallerinize(!) yorunda yazdığınız 3 madde ile ilgili eleştiri getirebilirim. ...
Yanıtla (0) (0)2009 daki yemen karışıklığını"Küresel Kapitalizm’e karşı bir Direniş"olarak tanımlamış yine siz 2008 de lübnandaki krizin arka planını ıskalmayıp"Lübnan’da Sünni mi, şii mi ya da hristiyan mı diye sormaktansa ABD-İsrail çıkarlarıyla uyumlu mu değil mi diye sormaktır en iyi yol"deyip birçok yazınızda İslamcı haber organlarının dezeformasyona kurban gittiğinden dem vurmuşsunuz.Yemenle ilgili"İran’ın Filistin’de Hamas ve İslami Cihad örgütlerini desteklemesi gibi Yemen’de de Zeydi İmamet hareketini desteklemesi gayet doğal. Çünkü İran’ın dış politikadaki amacı ABD-İsrail-Anglo-Arap rejimler eksenine karşı antiemperyalist bir hat oluşturmak. "gibi yerinde bir tespiti yapabilme şahitliğine sahipsiniz.Ama içeriği batı demokrasisine bir reddiye mahiyetindeki S.Ali Hamaneinin görüşlerini yardıma çağırap Şankıtiye şahit tutma gayretinde olan siz bunu hangi vicdanla yapabildiniz.Kimin elinin kimin cebinde olduğu belirsiz ve kervanı yolda dizeriz den başka islami bir projenin olmadığı besbelli iken"Hizbullah’ın bugün kurduğu pragmatist ve kirli dostluğu meşru mu kılar? "cümlesini hangi cüretle kurabilirsiniz.benim gibi sizce muhtemelen değersiz birinin değilde sizin sözünü değerli bildiğiniz biri(leri)"Bülent bu ifade haksız,aşırı ve zulüm olmuş" derse geri alma erdemine sahipmisiniz?
ila evet ve hayır demek zorundamıyız?tabiki iranın veya bir başka islami devletin sorunları ve yanlışları olabilir?ama akıl tutulmasımı var?yoksa başka birşeymi?yoksa bendemi bir bozukluk var?anlaşılmayan şu kardeşim..?fıkhi olarak bir devlet ya islamidir ya değildir..islami nasıl olacağını ben değil ulema yazmış..bir devlet hukuken islamiyse oradaki yulsuzluk veya yanlışlık hukukun -adaletin işi.yanlışlıklar devletin islami olmasını engellemez?polisin işini ben yapacak değilim..varsa yanlış düzeltsinler..bende çok yanlış var diyorum..ama bu devlete bakışı hukuken değiştirmez..anlamadığım bazı kardeşler hukuken başka bakarken yanlış olayları alıp bunlarla devleti mahkum etmeye çalışıyorlar bunu anlayamıyorum?ikinci bir mesele..devlette okulda var akdemide var bakanlıkta var parada imkanda var...şahıs devlet ve rejimler hakkında görüş belirtir beğenir veya beğenmez..kabul eder veya etmez..ama 2 çocuğu devletin okuluna zor gönderirken milyonların her sorunuyla ilgilenen insanlara veya düzene soru sorarkende insaflı olmak lazım?ben sen veya o beğenmiyor diye hükümet işleri veya rejim işleri yanlış olmaz..doğru desek doğruda olmaz..devlet olmanın gereği kurumlar ve uzmanlar var düşüncelerimiz ve eleştirilerimiz bir yere kadar haklıdır?kendini devletle eş gören veya bireyselliği ilahlaştıranlar..hiçbirşeye çözüm bulamazlar?
Yanıtla (0) (0)İsmet Özel'in söylediklerinin benim söylediklerimle bir alakası olmadığını türkçe bilen herkes görür.
Yanıtla (0) (0)Kırk katır mı kırk satır mı dercesine ya el-Kaide şiddeti-sünni mezhepçiliği ya da Şii/fars mezhepçiliği demek zorunda mıyız?!
İslami Yenilenme söyleminin iki temel eleştirisi vardır. Kör şiddet ile aşırılığa kaçanlarla Pragmatizm ile despotların zulümlerine ortak olanlar. Mezhep savaşını her iki taraftan körükleyenler. Bu uçların ikisini de ben her zaman ve zemin de eleştirdim ve buna devam edeceğim. Fethul İslam’ın yaptıklarının basiretsiz ve hatalı olması Hizbullah’ın bugün kurduğu pragmatist ve kirli dostluğu meşru mu kılar? Birini eleştirince diğerinin safına mı savrulmalıyız? Bu mantığın tükenmiş bir mantık olduğunu söylüyorum. Artık kimi Müslümanların “benim zalimim başkasınınkinden iyidir” demeyi bırakması gerektiğini anlatıyorum. Ömer el-Beşir, Kral Abdullah ya da Beşşar Esed’in gölgesinde gölgelenmenin, Rus ve Çin işgalcileri istedi diye Müslüman halkları terörist ve ABD ajanı diye karalamanın ahlakî bir çürümeye yol açtığını söylüyorum. Hem Tahran'daki rejimin bazı politikalarına destek vermek bazılarını ise eleştirmek neden toptan bir İran düşmanlığı olsun ki. Ruhaniler rejimi İslam'ın şartlarından mıdır?
Çin Komünist Partisiyle kültürel işbirliği antlaşmaları imzalayan Ahmedinejad Hükümeti Çin'deki Müslüman halklar üzerinde ve Çin işgalindeki Doğu Türkistan'daki haklı talepleri devlet nezdinde "terörizm" olarak tanımlamaktadır. Bu sebeple Tahran, Şangay Beşlisi adı verilen birliğe tam üyelik için başvurmuştur. Şangay İşbirliği Örgütü’nün temel amacı; "terörizme, ayırımcılığa ve aşırılıkçılığa karşı ortak tutum sergilenmesi olup, en önemli ilkeleri de devletlerin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve egemenliklerine karşılıklı olarak saygı gösterilmesi, sınırların dokunulmazlığı, içişlere müdahale etmeme ve uluslararası ilişkilerde güç kullanılmaması ve güce başvurma tehdidi yapılmaması esaslarından oluşmaktadır. "
Bilmem anlat
Genelde yorumlara yorumla cevap vermeme eğiliminde olmama rağmen bazen anlattığınızla anlaşılanların farkı büyüyünce cevap verme ihtiyacı duyuyorum. makalelerimde belirli düşünceleri delillere dayanarak inşa ediyor ve bazı iddiaların arkasında duruyorum. Düşüncelerime karşı çıkan okuyucuların düşüncelerimde ifadesini bulan iddiaların
Yanıtla (0) (0)1- Yanlışsa yanlışlığını karşı-delillerle ifade etmeleri
2-Eksikse eksik yönünü tamamlamaları
3- Yorumsa başka türlü de yorumlanabileceğini göstermeleri gerekir.
Makalelerimde andığım isimlerin tüm fikirlerine teslim olmadığım gibi bu isimleri bir çırpıda karalama yoluna yorumcuların bu iddialarını da kanıtlamaları gerekir.
Muhtar Şankıti demokrasiyi İslam’ın ruhu olarak tanımlıyor. Tıpkı Ayetullah Hamanei gibi. İnsanın hakkı ve ilahi görevinden yükselen ve bizim seçmiş olduğumuz dini demokrasi, salt bir mukaveleden ibaret değildir. Tüm insanlar seçme ve alınyazısını belirleme hakkına sahiptir. Gerçek demokrasi, dini inanç ve sorumluluğa dayanan dini demokrasidir. Diyor kendisi. (http://turkish.khamenei.ir//index.php?option=com_content&task=view&id=204&Itemid=11)
Tarık Ramazan, Avrupalı bir Müslüman olarak Avrupadaki İslamofobiye karşı İslam’ı savunan bir isimdir. Kendisinin ABD’ye giriş yasağı bulunmaktadır. Liberalizme katıldığı yönler olduğu gibi özden eleştirdiği bir çok yön de vardır. Böyle önüne gelene “muteber” diyerek küçümsemek kadar tuhaf bir şey yok. Sudan’ın bölünmesini Turabi’ye mal etmek Sudan konusunda bir şey bilmemektir. Turâbi kültür devrimini savunurken ve Güneyle diyalogla sorunların çözümünü dillendirirken Ömer el-Beşir’in savaşmaya ve katliamlara devam etmesi ve Turabi’yi ev hapsine alması Sudan’ın bu noktaya gelmesine sebep olmuştur. Turabi’nin haklılığı bugün ortaya çıkıyor. Gannuşi’nin haklılığı da Tunus’taki halk devrimiyle ortaya çıktı.
"İslam Devleti"nin illa dini bir despotizm olması gerekmediğini, yeşil kemalizmler, dini stalinizmler, Müslüman Vatikanlara ihtiyacımızın olmadığını söyl
sizdemi kendinizi yakacaksınız_?gemileri yaktığınız anlaşılıyor??bir müslümanın iranla bukadar uğraşması için ..ne alıp veremediği var diye düşünüyorum?çindeki bir olayın iranla ne ilgisi var?o zaman tüm elçilikleri kapatsın?...konu uzun yer dar...aklıma yıllar önce server vakfında şimdinin türkologu ismet özelin sözü geldi?demiştiki bu iran devrim yapıp devrimci olsaydı petrol satmazdı..opek üyesi...?aklın durduğu yer?sonradanda aklını durdurduğu ortaya çıktı?bu işler şiir yazıp nostaljik besteye benzemez?..bülent beyide anlamakta zorlanıyorum
Yanıtla (0) (0)Muhtar Şankıti demokrasiyi İslamın ruhu oklarak tanımlıyor. Tarık Ramazan Avrupa'nın muteber İslamcısı. Liberalizmin İslam coğrafyasına ihracında öncü rolde. Turabi Sudan'da kendini rezil etti. Bir İSlam devletini başarısız kıldılar kendileri. ;Sudan'ın blünmesinin vebali nasıl öder bilmiyorum. Demokratik, Laik(Kendi ifadesiyle) Gannuşi Tam bir başarısızlık hikayesi. Bu aralar Tunus'u laikl liberal demokratik bir İslam? devletine dönüştürmekle meşgul. Yani bunlar mı kulak verilecek kişiler Allah aşkına. Bunlar İslam için bir can bir damla kan verdiler mi? Bülent bey siz bir ifrattan bir tefrite uçuyorsunuz. dün El Kaideyi, şimdi İran'ı eleştiriyorsunuz. Düne kadar Hudeybi'yi Seyyid Kutuba karşı fikirleri için eleştiriyordunuz Şam'da şimdi neler söylüyorsunuz. (...) Düne kadar Küresel Cihadi ve selefileri ... eleştiriyordunuz şimdi ise Hizbullah'ı. Fethul İslama karşı yazdıklarınızı ne çabuk unuttunuz? Şimdi de bize (...) sözde moritanyalı düşünür ... Şenkıtiyi öneriyorsunuz.
Yanıtla (0) (0)selamun aleykum
Yanıtla (0) (0)suriye'deki olaylara karşı iran'ın tutumu can sıkıcı.
hamanei'nin suriye dışındaki tüm isyanlara sahip çıkması da.
son 1 aydır şia eksenli siteleri takip ediyorum.
abna.ir, rasthaber, zeynebiye. com, ehdav...
akıl almaz ithamlar, mezhebi vurgular...
sırf alevi oldukları için esad yönetimini devirmek isteyenlerin olduğu, isyan edenlerin tekfirci vahabi oldukları, öldürülenlerin vahabi tekfirciler tarafından öldürüldüğü, abd ve israil'in isyanın arkasındaki güç olduğu sürekli tekrarlanıyor.
can sıkıyorlar.
mezhep kusuyorlar.
hatta sitelerde yayınlanan haberlere bir iki yorum yazdığınızda doğrudan ya da dolaylı sizi "fitneci", "uşak", "cahil" "mınafık"," "ateş ehli", "şeytanın dostu" ilan ediyorlar.
mezhebi kinleri almış yürümüş.
nusayri sapkınlığını alevi kisvesi altında pazarlamak isteyenler bir hayli fazla.
iran, ahbari zihniyeti altında adeta esir alınmış bir ülkeye dönüşmüş.
ayetullah misbah yezdi "mehdi"ye, "veliyyi fakih"e itaat etmeyenleri müşriklikle itham ediyor.
kendileri gibi düşünmeyen herkes "fitneci" ve "uşak".
suriye'dekiler tekfirci vahabi katiller.
bunları alenen yazıyorlar.
bu arada vahabileri topyekün tekfir ediyorlar.
"yeşil sayfalar" adı altında hidayete erememişleri hidayete davet ediyorlar.
midem bulanıyor.
suriye'deki isyanda kaybedeb iran oldu.
itibarını zedeledi.
mezhebi taassuplarının kurbanı oldular.
adaletin ikamesi için "mehdi"nin zuhurunu çabuklaştırsın diye halkı duaya çağıran zihniyet zalimlerin tahtının şovelyesi olmuş.
baas pisliğini aklamaya çalışmak kendine pislik bulaştırmaktır.
bulaşan bu pislikte kolay çıkmaz gibi.
"fitne"nin ve "fitneci"nin ne ve kimler olduğunu gördük.
görünen köye kılavuz istemez derlermiş.
ya da kılavuzu karga olanın...
"rabbihi neccini ve ehli mimma ya'lemun"