Yeni bir değişim felsefesi
İnsan, iyiliği ve güzelliği yanlış kullanma (suistimal etme) gibi bir hataya düşse bile, iyiliğe ve güzelliğe temel bir yönelim içindedir. Çünkü kemalin mutlak iyilikte ve güzellikte ifadesini bulduğunu fıtraten bilir.
Varlıkta aslolan iyilik ve güzelliktir, biz yanlış kullanım dolayısıyla iyiliği kötülüğe, güzelliği çirkinliğe çeviririz. Öğretilmiş bilgi (Ta'lim-i esma) ve İndirilmiş bilgi (vahy) ilkini, Öğrenilmiş bilgi (kültür) ikincisini bize telkin eder. Bu yüzden insan kendi dünyevi formasyonunun kusurlu, eksik, sonlu, izafi ve acziyet içinde olduğu bilgisine sahip olursa, bu bilgi onu hikmet ve irfana yöneltir. Böylelikle içinde bulunduğu kusurlu durumdan çıkmak için kemale, yani iyiliğe ve güzelliğe yönelme lüzumunu hisseder. Bu, beşeri hareketin ahlaki yönelimi, yani değişim sürecinin varoluşsal hedefinin ne olduğuyla ilgili temel bir konudur.
İki hareket tarzı, bizi kemal yönünde değişmeye, iyiliğe ve güzelliğe götüremez: Biri dışarıdan bir sadme, harici bir itme, çarpma ve baskıyla başlayan hareket; diğeri sadece formda/biçimde başlayıp süren hareket. Meşşai filozofların terimleriyle konuşmak gerekirse, hareket arazda kaldığı müddetçe insan bir dolap beygiri gibi dönüp dolaşır.
Aristo'dan İbn-i Sina'ya kadar Meşşailer, hareketin ve değişimin sadece "araz"da olduğunu düşünüyorlardı. Büyük İslam ârifi (1571-1636) Molla Sadra buna itiraz etti, "cevher"de de hareket olduğunu söyledi. Dünya akış halindeki bir nehir gibidir, varlık sürekli hareket halindedir. Arazda hareket varsa, bu cevherdeki hareketin tezahürüdür. Cevherin sabit olduğunu iddia etmek, ulûhiyete ortak olduğunu söylemekle aynı şeydir. Her daim kendini sabit tutup muhafaza eden bir cevher farz ediliyorsa bu, söz konusu cevherin Allah'ın Baki sıfatına ortak olması anlamına gelir.
Yunanlılar ve Meşşailer, hareketi madde düzeyinde düşündüler, maddedeki değişimi izlediler. Aristo başka şekilde düşünemezdi, çünkü ona göre kadim olan kainatı Tanrı "bir el atma" ile harekete geçirmişti, yani kainat dışarıdan bir itme ile harekete geçmişti. Bu tez, ne her an varlığa müdahale edebilen bir Tanrı fikrine imkân veriyordu, ne de özünde de hareket eden bir evren anlayışına. Molla Sadra, araz yanında bir "cevheri hareket"in de olduğunu ve bu hareketin aşk üzerinden, Allah'a doğru seyrettiğini söyledi ki, bu çok önemliydi. Varlık ve varoluş, Allah'ın isim ve sıfatlarının fiilleri ve tecellisidir. "Allah her an bir durumda" olduğuna göre, şu veya bu şey nasıl hareketten ve kemale yönelmeden kesilebilir ki!
Batı'da formüle edilip önümüze konulan değişim projeleri, dışarıdan gelen itmeler, sadmelerdir. Paketler formda değişimi öngörüyor. Araza dayalı değişim veya hareket itme ve sadmelerle meydana gelir. Bir türlü cevhere inmiyor, özde bir istek ve arzu uyandırmıyor. Aksine çeşitli musibetlere yol açıyor. İşte Kürt sorunu bunun örneği. Hareket sadmeyle geldiğinden devlet başat rol oynar. Sadme acı verir, baskıcı politikaları gerektirir. Bu sebeple, Müslüman toplum, dışarıdan gelen bu değişim projelerine katılmıyor, değişime direniyor. Çünkü bunlar, cevheri hareket değil, araza ilişkindir. Eğer biz, cevheri harekete dayalı bir değişim projesi geliştirebilirsek, Müslüman toplumun kendisi buna sahip çıkacaktır; çünkü orada aşk vardır. Mekanik, zorlayıcı, baskıcı ve tahrip edici bütün değişim projeleri, bugüne kadar İslam dünyasında tutmadı.
Yeni bir değişim felsefesine, yeni bir değişim modeline ihtiyacımız var. Sevgiyle, aşkla değişmeyi istemeli, ta ruhumuzun derinliklerinden bunun iştiyakını duymalıyız. Bu aşkı ve iştiyakı Aydınlanma'nın veya Batı'nın referans kaynaklarında bulamayız. Ne liberalizm ne Marksizm, ne muhafazakârlık yaramıza merhem olamaz. Sıhhatli bir değişimi İslam'ın kaynaklarında aramalıyız. İslam bize Hakikat'in sevgisini öğretir; Hakikat de bizi kemale, iyiliğe, hakka, adalete, özgürlüğe, güzelliğe yöneltir. Adalet, hak, iyilik, özgürlük ve güzelliğe arzumuz yoksa, Hakikat sevgimiz de yoktur.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT