Yeni anayasaya eski mantık sorunu
Kenan Alpay Yeni Akit'teki köşesinde bugün: "Kabul edelim ki, birkaç yıldan bu yana yeni anayasa tartışmaları kamuoyunda ciddi bir karşılık bulmuyor. Çünkü anayasa tartışması muhtaç olduğu uzlaşma zeminini artık hızla kaybediyor" diyor. Peki ama neden?
“Daha demokratik ve daha özgürlükçü yeni bir anayasa, vesayetle hesaplaşan ve halkın önünü açan ileri bir anayasa, Türkiye’yi ekonomik refahıyla siyasi istikrarıyla parmakla gösterilecek bir hukuk devleti haline getirecek seçkin bir anayasa” gibi sözler ister istemez bir heyecan dalgası yaratıyordu bu ülkede. Ama kabul edelim ki, birkaç yıldan bu yana yeni anayasa tartışmaları kamuoyunda ciddi bir karşılık bulmuyor. Çünkü anayasa tartışması muhtaç olduğu uzlaşma zeminini artık hızla kaybediyor ve toplum nezdinde siyasetçilerin gündem değiştirmek üzere sık sık sarıldığı polemik malzemelerinden biri olarak algılanıyor maalesef. Bırakalım evrensel hukuk literatüründe örnek alınacak, dünya halklarına ilham kaynağı olacak yeni bir anayasa yapma iradesini askeri darbecilerin 1961 ve 1982 anayasalarında bürokratik oligarşi hesabına halka dayattığı “değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” prensipleri dahi tartışacak iklimden mahrum kalmak ne berbat bir tutsaklıktır.
Oysa henüz birkaç ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan “Cumhuriyetimizin 100. Yılını darbe anayasasıyla değil bu ülke ve millete yakışan yeni ve sivil bir anayasa ile karşılayalım” demişti. Aynı konuşmada yeni anayasayı konuşmak ve hazırlamak için şartların gayet uygun olduğu ısrarla vurgulanmıştı. Evet, halen devam ediyor bu vurgular. Gelgelelim bu vurguların hemen hepsinin önünde amalı, fakatlı, lakinli cümleler kurularak “ilk dört madde hariç”...
HABERE YORUM KAT