Yeni anayasa ve sorumluluklar
Hükümet programındaki en önemli kısım, Ak Parti'nin önümüzdeki süreçte takınacağı tavrın da çerçevesini belirlediğinden, yeni anayasa süreciyle ilgili olandı. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasından alıntılarla anlamaya çalışalım:
"Yeni anayasa için hükümet ve Ak Parti olarak tam bir kararlılık içindeyiz. Yeni anayasanın tam bir katılımla gerçekleşmesini arzuluyoruz. Milletimiz ve Meclisimiz bunu yapacak olgunluğa sahiptir. Seçim kampanyasında hemen tüm partiler yeni anayasa taahhüdü ile milletimizin karşısına çıktılar. Önümüzdeki dönem yeni anayasa dönemi olacaktır. En zor şartlarda milli mücadeleye önderlik yapan TBMM yeni anayasayı yapacak iradeye sahiptir."
Bu cümleler Ak Parti'nin yemin krizini bahane edip yeni anayasadan vazgeçeceği yorumlarında bulunanlara yeterli cevaptır sanırım.
Ak Parti'ye oy vermenin temel motivasyonlarından birisi hemen herkesin ayağına pranga vurmuş sistemin yerleşik baskı mekanizmalarından kurtulmak olduğu aşikâr. Türkiye halkı sadece daha refah değil, aynı zamanda daha özgür bir ülkede yaşamayı arzuluyor. Ak Parti de çoğunluk için bu arzunun birinci muhatabı olduğunun farkında. Ancak Ak Parti bu noktada tek başına yeterli olmadığının da farkında. Bu yüzden Başbakan, tüm siyasî partilere vaadlerini hatırlatarak işbirliği çağrısında bulunuyor. Bu davete icabet etmemenin kendileri için kayıp olacağının diğer partiler de farkındadır umarım.
"Cumhuriyetimizin 100. yılına doğru ilerlerken hedefimiz demokratikleşme alanında sorunlarından kurtulmuş bir Türkiye'yi tesis etmektir. Kronikleşmiş toplumsal sorunları örtünün altına iten politikaları asla benimsemedik benimsemeyeceğiz."
Yeni anayasa için meclisin önemine değindikten ve 100. Yıl hedefini beyan ettikten sonra, Ak Parti "taraf"ını açıkça belli ediyor. "Toplumsal sorunlarını örtünün altına itmeyeceğiz" diyor. Meclis'te toplumsal sorunları inkâr yoluna giden özellikle iki parti var. CHP, her ne kadar "yeni CHP" olarak anılmak istese de başörtülü vekil tartışmalarında gördüğümüz gibi dindar insanların bu ülkede birinci sınıf vatandaş gibi hissetmesinin önündeki engelleri kaldırmaya hazır değil. MHP ise nerdeyse varlığını Kürt kimliğinin inkârından bağlamış durumda. Bu iki parti mevcut bariyerleriyle yeni anayasa sürecine olumlu katkıda bulunup, bu satırların yazarını mahcup ederler diye umuyorum. Ancak Ak Parti'nin "uzlaşma" adı altında "devletçi" reflekslere boyun eğmesini isteyenlere prim vermeyeceğini şimdiden ilan etmesi çok önemli bir detay.
"Ortak değerlerimizi hiçbir şekilde göz ardı etmeden farklılıklarımızı çatışma konusu olmaktan çıkarmak hepimizin sorumluluğu."
Yeni anayasa sürecinin sürdürülmesinde siyasî partilerin nasıl bir yol tutturması gerektiğini çok güzel özetleyen bir cümle. Hem evrensel olduğu savunulan Batılı değerlerin yanında "ortak değerler"imizi unutmamak gerektiği vurgulanıyor, hem de toplumdaki çeşitliliği muhafaza etmenin yolunun çatışarak değil barışarak var olmaktan geçtiği... Toplumdaki çoğulcuğuluğun korunması hususundaki görevinse en başta o toplumun içinden çıkan siyasî partilere düştüğünü hatırlatıyor. Yeni Meclisimiz, bir nevi "kurucu meclis" anlamını taşıdığından siyasî partiler de bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirebilir umarım.
Bu mesajın adreslerinden birisi de şüphesiz BDP. Zira BDP'nin yemin krizini Diyarbekir'de toplanmakta ısrar ederek sürdürmesi, seçim sürecinde Fırat'ın doğusunun sadece bir kısmına hitap eden söylemlere başvurması, PKK'lılardan bile daha savaşkan bir dil kullanması "ayrılıkçılık"tan vazgeçmiş bir siyasal hareketle bağdaşmıyor. Eğer BDP, anayasa yapım sürecinin esas aktörlerinden birisi olmayı arzu ediyorsa, siyasete yön vermenin birincil şartının Ankara'dan geçtiğini fark etmek zorunda.
Başbakan'ın eski danışmanı ve Ak Parti milletvekili Yalçın Akdoğan'ın dediği gibi genelde "BDP bozuyor, Öcalan toparlıyor" gibi bir algı söz konusu. Barışın BDP'siz tesisi imkânsız, ancak BDP "barışın ortağı" olabilecek kadar güçlü bir söylemle ortaya çıkmadıkça başat bir rol oynaması da imkânsız.
Bu noktada bölgeden en çok oyu alan iki partiden sorumluluk sahibi ve yapıcı açıklamalar beklemek hakkımız. BDP en başta kaçırılan vatandaşlarımızla alakalı girişimde bulunarak ve siyasetlerini Ankara'ya taşıyarak; Ak Parti ise müzakere kapısının ardına kadar açık olduğu yönünde umut verici açıklamalar yaparak sürece katkı sunabilir. Birinin oy tabanından diğerine kaymaların ancak %1'i bulabildiği bu iki parti, seçimler de bittiğine göre, birbirlerine gözdağı veren değil, el uzatan bir söylem tutturabilmeliler diye düşünüyorum.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT