Yemen'in kıymeti bilinmeyen değerleri
Taha Kılınç, Yemen'deki önemli İslami önderlerin çalışmalarını aktarıyor.
Taha Kılınç / Yeni Şafak
İtidale özlem
İslâm dünyasında milyonlarca Müslümanın sevinç içinde idrak ettiği Ramazan Bayramı, Yemen’in Şebve bölgesindeki Beyhân şehri ahalisi için epey buruk geçti. Beyhân’ın en önemli kanaat önderlerinden Şeyh Abdullah el-Bânî, bayram namazını kıldırdıktan hemen sonra, henüz namazgâhtan ayrılmadan gerçekleştirilen bir suikast sonucu katledildi. Bindiği aracın içinde infaz edilen Şeyh Abdullah’ın bedeninde 30’dan fazla kurşun yarası vardı.
Beyhân’da 20 yıldır cuma ve bayram hutbelerine çıkan Şeyh Abdullah el-Bânî, aynı zamanda Şebve çapında çok sayıda hayır-hasenat faaliyetinin de öncüsü durumundaydı. Şeyh Abdullah’ın oğlu Avd, 2016’da İran destekli Hûsîlere karşı savaşırken öldürülmüştü. Şeyh’in, suikasttan dakikalar önce, irad ettiği bayram hutbesinde söylediği şu sözler adeta hayatının da manifestosu gibiydi: “Müslümanların birlik olmasını ve birbirini seven kardeşler haline gelmesini istiyoruz. Silahımız, bizi ayıran ve bölen düşmana çevrilmeli…”
Yemen’den bayram günü gelen bu elim haberleri takip ederken, zihnim tam 17 yıl öncesine, 2006’nın o tatlı Ocak akşamına gitti:
Bir yardım organizasyonu vesilesiyle bulunduğum Yemen’de, başkent Sana’daki çalışmalarımız sırasında beyaz sakallı, ufak tefek, sempatik, gayet nazik ve hoşsohbet bir zat dikkatimi çekmişti. Nihayet cesaretimi toplayıp, “Üstadım, sizinle baş başa sohbet etmek istiyorum, bana vakit ayırabilir misiniz?” teklifinde bulundum. Gülümseyerek, Türkiye’ye ne zaman döneceğimi sordu, ardından “Tamam, siz gitmeden görüşeceğiz” dedi. Dediğini de yaptı gerçekten. Bir ikindi vakti, üzerinde geleneksel Yemen kıyafetleriyle, ikamet ettiğim misafirhaneye geldi. Sonraki bir buçuk saat, hayatımın en kıymetli anlarındandır.
Diz dize oturup hasbihal ettiğim zat, Yemen’in en büyük kabilelerinden birinin reisi olan Şeyh Sinân’ın oğlu Prof. Dr. Târık Sinân Ebû Luhûm’du. 1946’da, aynı zamanda büyük bir Osmanlı şehitliğine de ev sahipliği yapan İbb vilayetinde dünyaya gelmişti. Yükseköğrenimini ve doktorasını Paris’te tamamlayan Târık Sinân, çocuk hastalıkları sahasında uzmanlaşmıştı. Hayatının sonraki safhası ise tümüyle hizmet ve sâlih amelden ibaretti: Yemen’in ilk özel üniversitesi olan Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin tesisi, Yemen’in en büyük sosyal yardım organizasyonu Cem’iyyetu’l-Islâh’ın kurulması, yüz binlerce insanın faydalandığı ücretsiz sağlık kampanyaları, fakir ve kimsesizlerin kollanması için ülkenin bütün imkânlarının harekete geçirilmesi, yerli ve yabancı binlerce öğrenciye burs ve barınma sağlanması, İslâm dünyasının her yerinden insanlarla sıkı temaslar ve tükenmeyen bir azimle, yoğun ilmî çalışmalar…
Sohbetimizin sonunda akşam namazının vakti girmişti. Bütün ısrarlarıma rağmen namazı kendisi kıldırmamış, imamete beni geçirmişti. Selam verdiğimizde söylediği şey, beni hâlâ gülümsetir: “Hayret, maşallah, Türkler gibi okumuyorsun. Sizin Türklerin kıraatında, Arapça’da olmayan bazı harfler var.”
2011’den itibaren Yemen’de iç savaş ve karmaşa şiddetlendikçe, Târık Sinân sıkça aklıma geliyor, “Acaba şimdi ne yapıyordur?” diye düşünüyordum. Derken, 2014’te -Sana’nın Hûsîler tarafından işgal edilmesinden hemen önce- Târık Sinân’ın vefat ettiğini öğrendim. İlmî bir kongreye katılmak için gittiği Malezya’da beyin kanaması geçirmiş, tedavi gördüğü Riyad’daki hastanede son nefesini vermişti. Üstad Târık’ın ömrü, çok sevdiği ülkesinin içine sürüklendiği kaosu görmeye yetmemişti, iyi ki de yetmemişti.
Şeyh Abdullah el-Bânî, Prof. Dr. Târık Sinân yaşasaydı ne yapacak idiyse, tam olarak aynısını yapıyordu Yemen’de: Islah, hakkı tavsiye, Müslümanlar arasında kardeşlik köprülerinin kurulması için gayret, yardım çalışmaları… Şeyh Abdullah, Târık Sinân ve emsalleri, sürekli olarak dışarıdan tazyiklerin hedefinde bulunan mazlum bir ülkenin çilekeş evlatlarıydı. Objektiflerin başka yerlere çevrildiği bir ortamda, çabalarını insanların çoğu fark etmiyordu üstelik. Ama tarih kaydedecekti. Okuduğunuz satırları yazma gayem de, esas o kayıt için.
Aslında bugün size “hakkı yenmiş” bir başka Yemenliyi daha anlatacaktım: Kadı İsmail el-Ekva. Ama onu müstakil bir yazının konusu yapmaya karar verdim. Nasipse, cumartesi bu köşede Kadı İsmail’i analım.
HABERE YORUM KAT