1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. "Yazarlık Okulu" kuluçka makinası mıdır? 
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

"Yazarlık Okulu" kuluçka makinası mıdır? 

22 Haziran 2021 Salı 13:14A+A-

İletişim fakültelerinde okuyan gençler “nasıl gazeteci olabilirim?” sorusuna ne kadar esaslı bir cevap arıyorlardır bilemiyorum. “Gazeteci olmak için ne yapmalıyım, hangi meşhur gazetecilerden ders alabilirim, habercilik ortamını nasıl teneffüs edebilirim?” gibi sorular yerel yönetimlere çokça soruluyor olmalı ki maşallah hemen her belediyemiz “yazarlık okulu” açmak üzere türlü bağlantılar kurmuş ve seri halde projeleri hayata geçirmişler anlaşılan. Kısa bir süre önce Cumhuriyet Gazetesi yazarı Enver Aysever’in İzmir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere bazı CHP’li belediyelerde yüksek meblağlar ve hem lüks hem de faturası ağır konaklama masrafları karşılığında yazarlık kursları verdiğini öğrenmiştik. Alevlenip büyüyen tartışmalar o hale gelmişti ki yazara ne kadar para ödendiği, ajansın ne kadar kar ettiği gibi ihtilaflar neticesinde Cumhuriyet Gazetesi militan Kemalizmi savunan onca makalesini yayınladığı Enver Aysever’i bir çırpıda kenara koymuştu. Hatta öyle ki ancak birilerinin rica minnet araya girmesi sonucunda Aysever gazetede veda yazısını yayınlatabilmişti.

Popüler olanı, modası yükseleni, siyaset-medya ilişkisinde geçer akçe olanı hemen ihata edip bünyesinde ikame etmeyi pek seven yerel yönetimler bu dönem pek bir revaçta olan “yazarlık okulu” gibi projelere de -argo tabirle- hemen dalıyorlar. Zaten proje adı altında yürürlüğe giren bir iş bir belediyede tutmuşsa diğer belediyeler tarafından derhal klonlanıyor ve hemen akabinde bir iki küçük makyaj hamlesiyle “ilk, en orijinal ve en verimli” proje etiketiyle il-ilçe halkına en yüksek perdeden takdim ediliyor. Zaten sadece belediyelere kültür hizmeti sunmak üzere kurulup işletilen çok sayıda ajans bu işleri organize etmek üzere hazırda bekliyor.

Piyasa Kültürü ve Kültür Piyasası

İhtisas alanı kültürel etkinlikler olan ajanslar yakın oldukları belediyelerin bütün kültür ihtiyaçlarını tespit, tayin ve karşılama hususunda oldukça cevval davranıyorlar. Hatta diyebiliriz ki her belediyenin -çoğunluğu bu ajanslar marifetiyle- atanmış “kültür memuru” kadroları bulunuyor. Kültür memurlarının anlattıklarını kimler dinliyor, kaç kişi dinliyor, dinleyenlere ne katkısı oluyor gibi sorular bu piyasada teferruat sayılıyor. Etkinlik mi etkinlik. İhtiyaç duyduğumuz literatür kullanılıyor mu, kullanılıyor. Yeni arayışlara veya performans ölçmeye ihtiyaç var mı, hiç yok. Neden yok? Çünkü mesele halkı kültürlendirmekten ziyade yerel yönetimlere yakın duran yazar-çizer kadrosunu beslemek, kültürel faaliyetleri bir takvim dahilinde otomatiğe bağlamak ve belli ekonomik ilişkiler sayesinde itiraz ve muhalefeti yumuşak yöntemlerle savuşturmaktan ibaret görülüyor. İlaveten kültürel faaliyetlerde salon ve etkinlik izni için kimlerden kimlere selam getirileceği, kimlerden referans isteneceği ve ne tür söylemlerden uzak durulacağı gibi stratejik düzeyi yüksek ilim ve pratikler de bu vesileyle hızla öğrenilmiş oluyor.

Bu girizgâhtan sonra şimdi son dönemlerde olağan üstü bir hızla yükselen ve birkaç video-twitter mesajıyla düşüş ve dağılma sürecine geçen Süleyman Özışık’ın yazarlık okulu macerasına dair küçücük bir değini yapabiliriz. Kardeşleri Hadi ve Mehmet Özışık’la beraber vatana, millete ve devlete sadakatini bihakkın ispat etmiş Süleyman Özışık’ın da yüksek bedeller karşılığında bazı belediyelerde yazarlık-gazetecilik dersi verdiğine ilişkin haberlerde gözden kaçan bir ayrıntıya şöyle bir projeksiyon tutalım. Misal olarak onu aldığımız için ve bir prototip vasfına da uyduğu için buradan ilerleyelim: Süleyman Özışık nasıl bir gazetecidir, ne kadar yazardır? Süleyman beyin yazdıklarında nasıl bir edebi tarz vardır? Süleyman beyin siyasal ve sosyal meseleleri çözümleme biçiminden gençlere nasıl bir perspektif kazandırılması amaçlanmıştır? Soruları çoğaltabiliriz ama şimdilik burada kalalım. Yazarlık okulunda saat ücreti olarak neler alındı-verildi, konaklama masrafları ne kadar tuttu gibi diğer boyutları da (başka bir zaman tartışmak üzere) geçebiliriz.

Roman Fabrikası ve Yazar Okulu

Gelelim sadede: Süleyman Özışık tipi gazeteci-yazarlar kendini bu tarz işlerde nasıl konumlandırıyor, asıl olarak buraya bir bakalım. Belediye belediye gezip gençlere toplamda üç-beş saat konuşma yapan beyefendi rolünü ve misyonunu bizzat kendisi şöyle tarif ediyor: “Devletine milletine bayrağına ve toprağına sadakatle bağlı olacak 1000 tane genç yazar adayı yetiştirdim.” Hadi bakalım aksini ispat edebilen beri gelsin! “Belediyelerden şu kadar almış, şuralarda konaklayıp şuralarda yiyip içmiş” şeklinde gelen hemen bütün eleştirileri bir kalemde boşa çıkarmanın en etkili taktiği. Böylesi etkili bir taktiği kullanınca meseleleri izah açısından “gençlerle şu tür metinler okuyup şöyle analizler yaptık” gibi hiçbir cümle kurmaya hacet de kalmıyor. Kökleri derinlere uzanan devlet, millet, bayrak, vatan vd. edebiyatı o kadar güçlü ve kudretlidir ki yazarlık kursuna katılan gençlerden kaçına ne türden metinler yazdırılabilmiş, kaçı için kısa da olsa staj imkânı sağlanmış gibi son derece lüzumsuz sorgulamalarla yorulmuyorsunuz bile.

Roman fabrikası” gibi “yazar okulu” adında bir ütopya belki de bir distopya dikilmiş tam karşımıza. Yazarlık akademileri de çok, yazar yetiştirmek üzere belediyelerin açtığı kurslarda gençlere birikimlerini aktarıp üç beş kazanan gazeteci de çok piyasada. Arz-talep meselesi ve piyasa kendi dengesini oluşturuyor zaten. İyi de yazarlık okullarında binlerce genci vatana, millete, bayrağa sadakatle bağlı gazeteciler olarak yetiştiren mezkûr ve meşhur yazarımızla ilgili faaliyetleri neden olmamış gibi yapmak üzere bir yarış başladı şimdilerde. Daha düne kadar resim vermekten, projenizin paydaşı olarak takdim etmekten gurur duyduğunuz, gençlere rol-model olarak takdim ettiğiniz iş bitirici gazetecileri,  iş takipçisi yazarları ve referans saydığınız organizatörleri neden bu kadar çabuk ve kolay harcıyorsunuz? “Vatanına, milletine, bayrağına sevdalı gençlere yazarlığın nasıl yapılacağını anlattım. Hırsızlık veya yolsuzluk yapmadım.” derken haksız mı sayın yazar yetiştirici? Sonra belediyelerin web sayfalarından, başkanların sosyal medya paylaşımlarından Süleyman Özışık’lı, Veyis Ateş’li bu etkinlik haberlerini ve resimleri silmek hangi eylem ve ilişki biçimini yaşanmamış hale getirir ki?

Medya mahallesi epey zamandır karışık, medya mensupları toplum nezdinde geçmişten bugüne pek muteber değil elbette. Ancak medyayı ve medya mensuplarını bu hale getiren siyasi, bürokratik ve ticari ilişki biçimlerini ve iklimi de esastan sorgulamak icap ediyor. Yoksa sür-git devam eden vatan-millet-Sakarya edebiyatıyla varılacak hayırlı bir menzil olmayacak önümüzde.

Yeni Akit

 

 

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum