“Yavuz hırsız”lık, böyle olur işte!
Hilmi Özkök’ü eleştiriyorlar: “Asker net konuşur. Ne demek öyle, ‘darbe vardır da diyemem, yoktur da’.. Var mı, yok mu söylese ya..”
Özkök’ü savunmak için söylemiyorum. Çünkü onun da çok masum olmadığı ortada... Kendi beyanı ile kabul ediyor ki; diğer komutanlarla konuşmalar sırasında, “Hükümetin işbaşından uzaklaştırılması gerektiği”ni, kendisi de açıkca dile getirmiş!..
Haa; Özkök komutan, bunun usûlünün şu yoldan olmasını düşünüyormuş, diğer komutanlar başka yoldan!
Birisi daha yumuşak usûlle, diğerleri daha sert usûlle hükümeti düşürmek istiyormuş!
Hangi usûlle olursa olsun, maaşını bu ülkenin topraklarını savunmak için alan ve Başbakan’ın emri altında olması gereken bir Genelkurmay Başkanı, amiri konumundaki hükümetin işbaşından uzaklaştırılması gerektiğini nasıl söyler?..
Böyle bir konuşmayı nasıl yapar?..
Yumuşak usûl izlenerek de olsa, hükümetin işbaşından gitmesi gerektiğini, vazife başında iken dile getirdiğini beyan eden Hilmi Özkök de; bence suçlu!..
Ama onun yanında bazı isimler var ki; Hilmi Paşa’nın suçunu görmezden gelmemizi gerektiriyor..
Rektörlerle toplantılar.. Kendi aralarında toplantılar. Birbirlerini tahrik etmeler, “haydi hemen darbe yapalım” muhabbetleri vesaire vesaire..
Ve bu bilgiler ışığında; olayın tek şahidi Hilmi Özkök imiş gibi, sürekli aynı kişinin beyanları üzerinden yorumlar geliştirerek, hedefi şaşırtma çalışmaları!..
Soruyorum; Hilmi Özkök’e “Vardır da diyemem, yoktur da..” cümlesindeki soyutluk üzerinden vurmak isteyenlere: “İddiaları, olayın diğer şahitlerine niçin sormuyorsunuz? Hatta olayın birebir içinde yer alanlara?..”
Öyle ya; Hilmi Özkök Paşa, dönemin Genelkurmay Başkanı... Belli hassasiyetleri gözetmek için, bu şekilde yuvarlak cevap veriyor olabilir. Hatta; kendisi o ekiple birlikte hareket etmediği için, başkalarını kesin bilgi sahibi olmadan suçlamamak için, ihtiyaten bu cevabı veriyor olabilir.
Peki olayın içindeki isimlere niçin soru yöneltilmiyor?
Örneğin dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına..
Buyursunlar, akredite gazeteciler, gidip soruversinler: “Darbe günlükleri doğru mudur, değil midir?.. Darbe günlüklerindeki sizinle ilgili bölümlerde belirtilenler gerçek midir, değil midir?..”
Çok mu zor bunu sormak?
Biz akredite değiliz. Şu an kendisinin kaldığı orduevi hangisiyse, bizi kapısından içeri bile almazlar! Ama akredite gazeteciler; pekala gidip sorabilirler Orgeneral Fırtına’ya:“Sizin isminizin de geçtiği bu fırtınalı olayların doğruluk payı nedir?..”
Yok onların derdi Özkök Paşa.. Sanki kapalı kapılar ardında, sadece 2 kişinin bilgisi olan bir olay yaşanmış da, bunlardan birisi Özden Örnek, diğeri de Hilmi Özkök.. Dolayısıyla zorunlu olarak bu ikisine soruluyor sorular!
Değil kardeşim, Şener Eruygur’u var, HurşitTolon’u var (ki kendisi ile ilgili günlükteki anlatımların doğru olduğunu belirtmişti), Aytaç Yalman’ı var..
Var da var!
Gidip, diğerlerine de sorsanıza..
Örneğin Hürriyet’in muhabirleri.. Aytaç Yalman’ın, K. Irak dağlarında Mussogorsky’yi düşündüğünü sürmanşetten haber yapan devlet gazetesinin muhabirleri.. Gidip sorsanıza, “Darbe günlüklerinde belirtilen tarihlerde, siz ne yapıyordunuz?” diye..
Boşversin K. Irak dağlarında ne hissettiğini.. Ankara’nın göbeğinde neler hissediyordu, neler yapıyordu, onu anlatsa ya bize..
Olayın içindeki isimler, sadece komutanlar da değil..
Rektörler var.. Daha başka isimler var.. Özkök Paşa üzerinden olayı dar alana hapsetmeye çalışanlar, gidip şu rektörlere bir sorsalar ya..
Örneğin; 15 kişilik rektörler grubu ile komutanların yaptıkları toplantıda konuşulanları sorsalar ya: “15 kişilik rektör grubu ile darbe günlüğünde ismi geçen bazı komutanlar arasında, hükümetin devrilmesi amaçlı bir toplantı yapıldığı ve sizin de bu toplantıya katıldığınız ileri sürülüyor.. Toplantıya katılmış mıydınız? Toplantı hangi kapsamda idi? Toplantıdaneler konuşulmuştu?”
Tabiî bu soruyu ilk önce, “Kubilay olmaya hazırız” diye meydan okuyan EminAlıcı’dan başlayarak sormalılar..
Bakalım darbeci rektörler ne diyecekler?
“Komutanlarla, son 30 yılın baş sorunu terörü önleme konusunda, Güneydoğu’da alınması gereken tedbirlerin sosyolojik boyutlarını, üniversitelerin sorunun çözümüne yapacakları katkıları istişare etmiştik” mi diyecekler, yoksa “Güneydoğu’da askerlerimizin şehid olduğu mayınların tesbiti amacıyla geliştirdiğimiz bir cihazın tanıtımı ve eksikliklerinin giderilmesi kapsamında komutanlarla yaptığımız bir toplantıydı” mı diyecekler?..
Rektörlerle de bitmiyor olay..
Daha başka şahitler, olayın birebir içinde yer alan aktörler de var! Onlara da gidilip sorulabilir: “Darbe günlüğünde, şu tarihde, şu saatte, darbe amaçlı olarak şu görüşme yapıldığı belirtiliyor. O tarihde, o saatte siz orada mıydınız? Görüşmenin içeriği ne idi?”
Böylece, hükümeti devirme gibi çok ciddi bir suç iddiasını, iki kişinin insafına bırakmamış oluruz.. Olayın birebir şahitlerinden, faillerinden öğrenmiş oluruz.
Ama kartelin ahlâksızlarında, olayın gerçeğini öğrenme derdi yok ki.. Onlar gerçeği zaten biliyorlar. Çünkü onlar da darbenin içindeler!
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT