
Yasemin her şeye rağmen çiçek açacak
Ahmed öldürüldüğünde kuzenimi, sırdaşımı ve sürekli yoldaşımı kaybettim. Ama Yasemin çok daha fazlasını kaybetti.
Yusuf El-Mübeyyed’in We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Yasemin, Ahmed Salah El-Mübeyyed'in kendisini hatırlattığı için ona “Yasemin” adında bir parfüm aldığını söylüyor. Kokuyu çok sevmiş ve adının da çiçeğin kendisi kadar güzel olduğuna inanmış. “Sen dünyanın en iyi kadınısın, tanıdığım en güzel kadınsın” derdi.
Bir zamanlar teselli kaynağı olan bu sözler şimdi sadece acı veriyor. Bu sözler ona evlerinin birkaç metre ötesindeki ölümcül insansız hava aracı saldırısını ve bunun ondan götürdüklerini hatırlatıyor. Ahmed yakacak odun toplamaya gitmiş. O gün Yasemin sadece kocasını ve çocuklarının babasını kaybetmemiş, mutluluğunun temelini ve onu besleyen umudu da kaybetmiş. "Ahmed öldürüldüğü gün bana tatlı bir şeyler getireceğine söz vermişti.”
"Eşim Ahmed'le tanıştığım ilk gün unutulmazdı. Sadece onun hayatımda olmasıyla bile kendimi evrenin sahibi gibi hissediyordum."
Düğün gününde beyaz en sevdiği renk oldu çünkü gelinliğinin rengiydi - hayatının en mutlu günü olduğunu hissettiği gün. O beyaz elbise, “dünyanın onun olduğunu hissettiği günü” simgeliyordu.
Utangaç ve doğuştan yumuşak dilli olan Yasemin, Ahmed yanındayken kendisini başarılı hissediyordu. “Onu bir daha görememe fikri beni mutsuzluğa boğuyor,” diyor. “Her sabah uyandığımda ilk düşündüğüm şey bu oluyor ve daha önce onun sesini ve kahkahalarını duyduğum yerde bir sessizlik oluyor.”
Yalnız kalan bir anne
Ahmed olmadan Yasemin'in günleri bir varoluş mücadelesine dönüştü. Ahmed sürekli olarak hayatını riske atıyor, ailesini geçindirmek için zeytin ya da satabileceği, ticaretini yapabileceği başka bir şey toplamak için ıssız ve tehlikeli bölgelere giriyordu. Zayıftı ve sıkı çalışmasının bedeli sık sık ortaya çıkıyordu, ancak her zaman cömertti, en çok ihtiyacı olanlara, özellikle de kendisi kadar yoksul olan ailelere elinden geleni sunuyordu.
Ahmed, Gazze'nin canlı bir örneğiydi - yoksul, muhtaç ama son derece cömert. Gazze'nin mücadelesini, ruhunu ve kararlılığını temsil ediyordu.
Şimdi Yasemin çocuklarıyla ilgilenmek için erkenden kalkmak, onlara elinden geldiğince yiyecek, biraz teselli vermek zorunda. Sorumluluğun ağır yükünü tek başına taşısa da, tıpkı Ahmed'in yaptığı gibi, çocuklarına bir başka zor günde daha hayatta kalma şansı verme kararlılığıyla direniyor. “Ama çocuklar için, onlar için yapıyorum” diyor, üç yaşındaki kızı Vedad ve dört yaşındaki oğlu Karim'den bahsederken gözleri doluyor.
Çocukların sürekli “Babamız nerede?” diye sorduğunu söylüyor. “Onu gerçekten özlüyoruz."
Bombadan zarar gören evlerine, yıkık duvarları örtmek için yeni bir kapı takılmış. Vedad bu yabancı kapıyı her gördüğünde, babasının geldiğini görmeyi umarak açmaya çalışıyor. Ama orada kimse olmuyor.
Bir kızın, onu gezdirecek, gülümsetecek şeyler alacak, ona neşe ve huzur getirecek bir babaya ihtiyacı vardır.
"Onlar için güçlü kalmak ve onları oyalamak için elimden geleni yapıyorum. Ama içim parçalanmış durumda. Hem baba hem de anne olmak çok zor. Bunu yapmak zorunda kalacağımı hiç düşünmemiştim," diyor Yasemin, sesi tükenmiş bir halde.
"O korkunç uçurumu kapatmak için ne kadar uğraşırsam uğraşayım asla yeterli gelmiyor. Hem anne hem baba olmak mümkün değil. Onun yerini almam mümkün değil."
Daha mutlu zamanlar
Ahmed'in zor bir günün ardından, elleri pahalı atıştırmalıklar ve lezzetli ikramlarla dolu olarak eve geldiği huzurlu ve mutlu zamanları anlatıyor. Çocukları kucağına oturtur, onlara hikâyeler anlatır ve ikramları elleriyle açarak onları beslerdi. “Şimdi o güzel, kaygısız anlar sadece anılarımda kaldı,” diyor. Anılar sahip olduğu tek şey.
“7 Ekim'den önce,” diyor Yasemin, "Ahmed evimizin girişine derme çatma bir salıncak yapmıştı. Soykırım yıllarında bile beni ve çocuklarını sallamak için saatlerini harcardı. Vedad koltuğa oturup sırasını beklerken nasıl da gülümserdi!"
Ahmed'in salıncağı zor bir dünyada küçük bir mutluluk yeriydi.
"Aralık 2023'te evimizin bombalandığı ve hepimizin içeride olduğu günü hâlâ net bir şekilde hatırlıyorum -Ahmed, çocuklarımız, ailem ve ben. Komşular Ahmet’i enkazın altından çıkardığında verdiği tepkiyi hatırlıyorum; kendi yaralarına ve kanamasına rağmen çılgınca, umutsuzca beni ve çocukları soruyordu. Benim ve çocuklarımız için yaptığı fedakârlıkları unutamıyorum. Bizi güvende ve iyi tutmak için imkânsızı başardı."
Yasemin evlerinin enkazında belli bir teselli buluyor. O paramparça yerde ortak yaşamlarının izleri var. Orada bir ilişki büyümüş, kahkahalar bir yuva bulmuş ve anılar örülmüş. Burası, bir zamanlar varoluşu karakterize eden memnuniyet ve neşenin olduğu yerdi.
Kayıp şimdi sessizlikte asılı duruyor. “Benim için Ahmed'e yakın hissettiğim tek yer evimizin enkazı” diyor gözyaşlarını tutamayarak. "Orada oturup ağlarken, getirmeye söz verdiği tatlı ikramla kapıdan içeri girmesini dileyip duruyorum. Ama hiç gelmiyor."
Hayatını “bir hüzün fırtınası” olarak tanımlasa da, o Yasemin'dir. Yasemin çiçeği saflığı ve zarafeti sembolize eder ve havayı güzel bir kokuyla doldurur. Kırılan ve kaybedilen her şeyin ardından, Yasemin için umudum, kendi adını taşıyan mütevazı, zarif çiçek gibi, bir kez daha çiçek açacak gücü bulması ve gülümseyen varlığının odayı doldurmasıdır.
* Yusuf El-Mübeyyed, Gazze'deki yardım kuruluşlarında serbest muhabir ve yazar olarak çalışıyor. Gazze'de insanlığa karşı altıdan fazla ölümcül saldırıdan sağ kurtuldu.
Gazze İslam Üniversitesi'nde öğrenciydi, ancak çeşitli sorunlar ve yoksulluk nedeniyle eğitimini tamamlayamadı. Palestine Now ve Gazze'deki 16 Ekim Grubu'nda yazar ve muhabir olarak çalıştıktan sonra iki yıl dil eğitmeni olarak görev yaptı ve ardından tekrar gazeteciliğe döndü.
HABERE YORUM KAT