Yaşam bir risktir
Başbakan Erdoğan, “Siyaset risktir, daha ileri gidiyorum yaşam bir risktir” diyor. Konu malum, Kürt meselesi...
Demokratik bir ülkenin Başbakanı, kökü ne kadar derin olursa olsun bir sorunun çözümü için alınacak riskleri “yaşam” boyutuna neden vardırır? Siyasi riskler alınabilir ama yaşam riski neden alınsın?
Alınır...
O ülke yıllarca Ergenekonların, faili meçhullerin, karanlık katliamların zemini olmuşsa bazı sorunlar, bazı süreçlerde kararlılığı göstermek için o kelimeyi de kullanırsınız. “Yaşam” bir risktir dersiniz.
Artık o söz söylendikten sonra Kürt meselesinin çözümden başka bir istikamete gitmeyeceği bellidir. Başbakan’ın bu tavrı “tarihi” bir teminattır.
40 bin insanımızın başını alan yola baş konulmuştur artık. Bir mecaz belki ama bir problemle bundan daha dürüst, daha cesur bir empati kurulamazdı.
Açılım yolunun yarısının geçildiğini söylemek abartı olmayacaktır.
Çünkü, Kürt meselesi ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, etnik bir problemdir ama bir o kadar da simgelerin problemidir. Paket açıklama, karar almak, yasa hatta anayasa değiştirmek, genelge yayınlamak gerekecektir ama bütün bunların üstesinden gelemeyeceği koskoca bir duygusal alan vardır.
İnsanı devlet eliyle sevmenin sertliğini ve resmi mekanizmanın sesini yumuşatacak bir teminata ihtiyaç var.
Evet, çözüm yolunda kanunlar çıkacak, kararlar alınacak ama devlet bunu gerçekten samimi ve kalıcı olarak, içten ve coşkuyla istiyor mu?
Çözüm dediğiniz şeyin kritik eşiği burasıdır.
Bu ülkenin Başbakanı, Cumhurbaşkanı, bakanı, askeri, Meclisi, iktidarı, muhalefeti, bürokratı samimi olarak çözüm istiyor mu?
Gelelim sokağa... Bu ülkenin bakkalı, kasabı, nalburu, öğrencisi, işadamı, futbolcusu, üniversite hocası Kürtlerin kendileri gibi temel ve doğuştan gelen haklara sahip olmasını istiyor mu, çok istemese bile benimsiyor mu? Çözümü içine sindiriyor mu?
Cevap listesinin başına “Ne pahasına olursa olsun ben bu sorunu çözeceğim. Oy kaybetsem de çözeceğim. Yaşam riski varsa da çözeceğim” diyebilen bir Başbakanı koyabilmek en büyük gücümüzdür. Tıpkı, Cumhurbaşkanı’nın “Ülkenin bir numaralı sorunu Kürt sorunudur, mutlaka çözmeliyiz” diyebilmesi gibi.
Ve elbette, diğer parti liderleri, STK’ların tamamına yakını, şehit aileleri, gazeteciler, aydınlar ve sokaktaki vatandaşın çözüm arzusu.
Şimdi, tam burada CHP ve MHP’nin çözüm sürecinde neden gerekli olduğunu anlamaya çalışalım.
MHP ve CHP, Bahçeli’yle Baykal çözüm sürecinden daha çok, o çözümün kalıcılaşması sürecinde gereklidirler. Bugün ellerini taşın altına koymasalar bile yarın o taşı tekrar aşağı yuvarlamamak için.
Artık belli ki, Türkiye bu sorunun çözümü için gerekli maddi şartları belirli bir takvim içinde yerine getirecektir. Kürtlerin birinci sınıf ve eşit birer vatandaş olmasının önündeki engeller kaldırılacaktır.
Peki, bütün bunlar olduktan sonra Baykal, Bahçeli ve arkadaşları ne yapacaktır?
Kürtlerin karşısına geçip parmak sallayıp “Hele şu Tayyip Erdoğan gitsin siz görürsünüz” mü diyeceklerdir? “İktidara gelelim hepsini geri alacağız” mı diyeceklerdir?
Madem çözüme karşı çıkıyorlar, seçmene çözümü bozma vaadinde mi bulunacaklardır?
Yoksa, Başbakan’ın risk dediği şeyler bu tepkinin yansımaları mı, muhalefet fırsat bulduğunda öfkesini Erdoğan’dan mı çıkaracaktır?
Eğer öyleyse cevap zaten baştan verildi: Yaşam bir risktir!
STAR
YAZIYA YORUM KAT