Yasaklarla sorunları nasıl çözeceğiz?
Bir süre önce, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı DTP'nin, "devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin" odağı haline geldiğini ve bu nedenle "temelli kapatılmasını" istemişti. Ayrıca bu yöndeki "beyan ve faaliyetleri"nden ötürü 221 DTP'li hakkında 5 yıl süreyle siyasi yasak getirilmesini de talep etmişti.
Dün bu talepleri yineledi.
Bu 221 kişinin arasında DTP'li birçok milletvekili var.
Bir mekanizma tetiklenmiş bulunuyor…
Peki bunun manası nedir?
DTP kapatılırsa Kürt sorununda yol mu alınmış olacak?
Yeni bir siyasi parti kurulmayacak mı?
DTP'siz bir Meclis'te Kürt sorunu açısından nasıl yol alınacak, "temsil-meşruiyet ilişkisi"nin olmadığı bir düzende, sivil siyasi çözüm söz konusu olduğunda bu sistem kimi karşısına muhatap olarak alacak?
221 kişiye getirilmek istenen yasak, şu anda siyaset yapan DTP milletvekilleriyle yakından ilgili…
Onlara yasak getirildiği durumda, aslında halkın oylarıyla gelen kişilere, belli bir siyasi partiye, belli bir yöreye siyaset yapamazsın denmiş olacak, belli bir soruna siyaset yasağı gelecek…
Bu ülkede muhtemelen Güneydoğu kökenli olup DTP milletvekilleri gibi davranacak, onların dile getirdiği talepleri dile getirecek binlerce insan vardır.
Bu durumda yasaklayan mantık nereye varır?
Bu insanların ya da bir kesimin tümüne siyaset yasağı gelmesine mi?
Elbette ortada yargıyla ilgili bir sorun var.
Bu sorun bir ölçüde yargıçların ve savcıların zihniyetiyle, yasaları yasakçı bir şekilde değerlendirmeleriyle ilgili…
Ancak aynı zamanda sorun "yüksek yargının ideolojik dokusuyla, bu düzeye seçilen yargıçların siyasi tutumları"yla ilgili…
Nitekim daha birkaç gün önce Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan, Türkiye'nin sırtında bir leke duran başbakan ve bakan idamlarını adeta onaylar tarzda açıklamalar yapmıyor muydu? 27 Mayıs ihtilali için devrim tanımlaması getirmiyor muydu?
Nitekim yine önceki gün, Danıştay 8. Dairesi, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın, "başörtüsünün yükseköğretimde serbest bırakılmasını öngören değişikliklerin yapıldığı Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığına" ilişkin rektörlüklere gönderdiği yazıyı "genelge" olarak kabul ederek, oy birliği ile yürütmesini durdurdu.
Bu karar doğrudan doğruya Anayasa değişiklikleriyle ilgili kanaat belirtmese de, yaşanan anayasal süreçle gibi sübjektif bir yargıç tutumunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Gerek DTP'nin kapatılması konusunda gerekse Danıştay'ın kararında vurgulaması gereken şudur:
Danıştay ve Anaya Mahkemesi sıkça Türkiye'de siyasi karar alma sürecinin belli bir eğilimi temsil eden parçaları haline gelmiş bulunuyorlar.
Bu açıdan bakıldığı zaman sorun sadece yargıyla değil, tüm bir sistemle ilgili olarak karşımıza çıkar.
Her türlü siyasi sorunu yargıç önüne taşıyan bir siyasi düzenden söz ediyoruz demektir.
Dahası birçok sorunda siyasi kararı yargıçların aldığı bir yapıdan söz ediyoruz demektir.
Bu demokrasiden farklı bir şeydir…
367 hadisesi pek eski değil.
Anayasa Mahkemesi toplantının açılması için yeter sayısını 367 ilan ederek, Cumhurbaşkanı'nın üçüncü turda seçilme için yeterli oy sayısının üze-rine bile çıkmıştı. 367 kişiyle açıl, daha azıyla seç…
Türkiye bu istikamette ilerlese bu işten en büyük zararı yargı ve adalet duygusu görecek…
Yasaklar ile yargı arasında doğrudan bir ilişki ortaya çıkacak…
Ve insanlar bunu bırakın başkalarına kendilerine anlatmakta bile zorlanacaklar…
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT