YARSAV’la da, Ertosun’la da, aynı noktaya geldik!
Aklın yolu birdir derler. Ne güzel, işte..
HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, gerek şahsı aleyhine, gerek çalıştığımız gazete aleyhine, onlarca dava açtı.
İstediği tazminat miktarı, 300 milyarı geçmiştir.
Sadece para istemiyor Ali Suat bey..
Hapse de girmemizi istiyor.
Başka türlü iflah olmayacağımızı düşünüyor, herhalde..
Bana ve bu gazetedeki arkadaşlarıma açtığı ceza davalarında, istenilen hapis cezasının miktarı, 150 yılı çoktan aştı..
YARSAV yöneticilerinin de, tazminat ve ceza davaları onlarca..
Ama dün; Ali Suat Bey’le de, YARSAV ile de, aynı noktada buluştuk.
Nedir o nokta, izah edelim.
Önce Ali Suat Bey’in açıklamasını okuyalım: “Türkiye’nin gündemine yön veren kritik davalara bakan mahkemelerin başkanlarının oy birliğiyle görevlendirilmesi gerekirdi. Keşke bu olsaydı. Gönül isterdi ki böyle önemli davalara bakan mahkemelere, hepimizin itimat ettiği, oy birliğine vardığı kişiler atansın..”
Çok doğru bir tespit, Ali Suat Bey’in söylediği.
Madem ki; “Bir mahkemedeki hakim değişikliği, verilecek kararları % 80 değiştirebilir” endişemizi yıllardır tekrarlayıp durduk.
Şimdi aynı fikri, Ali Suat Bey dillendirince, o fikrimizden niye vazgeçelim ki?
Doğru söylüyor Ali Suat Bey..
Önemli davaların hakimleri; her görüşten insanın, objektifliğine olur verdiği, tarafsızlığından endişe etmediği kişiler olmalı..
Bunun için de, farklı görüşten hukukçuların bulunduğu ve yeni üyeleriyle eskisine göre çok daha geniş bir yapıya sahip olan HSYK’nın, önemli davalara bakan mahkeme başkanlarını oybirliği ile seçmesi, çok doğru bir talep..
Şu olabilir; bir hafta, iki hafta bu oybirliğini sağlayan hakim bulamazsanız, ondan sonra, adaylar içinde en fazla oyu alanı seçersiniz.. Mahkemeleri başkansız bırakmamak için, bu da gerekli olabilir.
Ama ilk planda, oybirliği aranması, çok doğru bir tespit..
Gönül isterdi ki; Ali Suat Bey, yetki tamamen kendilerinde olduğu dönemlerde de, aynı hassasiyeti göstersin. Örneğin, Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne daha 8 ay önce getirilen ismin, aynı özelliği taşıyıp taşımadığını, Ali Suat Bey kendi vicdanında tartsın..
Her neyse...
Gelelim YARSAVile buluştuğumuz noktaya..
YARSAVYönetim Kurulu, dün çok önemli bir açıklama yapmış: “Yargıtay’ın ve Danıştay’ın bir üst derece mahkemesi olması ve üstlendikleri görevin önemi de dikkate alınarak, üye seçimlerinde önceden belirlenmiş adil ve objektif ilkelerin esas alınması, seçimlerde şeffaflığın sağlanması gerekir.”
Doğru söze ne denir..
Yıllardır söylüyorduk... Şu an YARSAV Başkanı olan Emine Hanım’ın eşininYargıtay’a seçilmesi sırasındaki telefon konuşmalarını aktararak da konuyu masaya yatırmıştık. Keza; Emine Hanım’ın bizzat kendisinin Yargıtay’a üye olması için, bazı etkili isimlerin telefon konuşmalarındaki sakatlığı eleştirmiştik.
Derdimiz, Emine Hanım veya onun eşinin göreve layık olup-olmadığı değildi.. Önemli olan, Yargıtay’a üye seçiminin objektif ölçülerle yapılması idi..
Dünkü YARSAVaçıklamasındaki gibi, Yargıtay ve Danıştay’a üye seçimi sırasında, “Önceden belirlenmiş, adil ve objektif ilkelerin esas alınması, şeffaflığın da sağlanması” idi..
Ben isterdim ki; HSYK üyelerinin büyük çoğunluğunun YARSAVüyeleri olduğu dönemde de, YARSAV aynı açıklamayı yapsın. Kendi hakimiyeti altındaki HSYK’da da, “Objektif ilkelerle yüksek yargıya seçim yapılmalı” desin..
Biz aynı eleştirileri yaptığımızda; “Yargıtay’a hemşehricilik ilkelerine göre seçim yapılıyor. Türkiye’de 81 il var.Ama Yargıtay’daki 250 üyenin % 80’i, üç-dört ilden” dediğimiz zaman, bize “zırtoo” diyorlardı..
Bildiklerini okuyorlardı.
İnadına inadına, sanki hukukçu, sadece üç ilden çıkarmış gibi, hep aynı illerden hakimleri Yargıtay’a, Danıştay’a seçiyorlardı..
Şimdi; HSYK’daki yapı değişince, YARSAV şu açıklamayı yapıyor: “Bilindiği gibi her üye seçiminde şahsi bazı ilişkilerin rol aldığı, seçilen kişilerin yargıçlık kimliği ve hukuki alt yapısı üzerinde durulmadığı söylemleri gündeme gelmektedir. (...) bu uygulamadan vazgeçilmelidir.”
Tekrar söyleyelim: “Akıl için yol birdir!”
Ne güzel belirtmiş, YARSAVYönetim Kurulu..
Ben de katılıyorum kendilerine..
Aynen böyle olmalı, seçimler..
Kimse tereddüt etmemeli.. Kimse torpille bir makama gelmemeli.. Sadece “bilgi”si ile ölçülmeli, insanlar.. “tecrübesi” ile bir yerlere gelmeli, insanlar....
Hele hele hakimler!
Benim hemşehrim, senin akraban numaraları ile... senin partiden, benim dernekten oyunları ile, yüksek yargıya üye seçilmemeli. Bu temel ilke, dün için de geçerli idi. Bugün için de geçerli!
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT