1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Yarını Görebilmek İçin Dünü Unutmamak
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Yarını Görebilmek İçin Dünü Unutmamak

05 Haziran 2015 Cuma 12:15A+A-

Balık Hafızalı Olanlar Büyük Balıklara Yem Olurlar

Hafızayı beşer nisyan ile maluldür demiş eskiler. İnsanoğlu gerçekten çok unutkan oluyor genelde. Dünyaya niye geldiğini ve Rabbini unutunca ahireti unuttuğu gibi, dün yaşadıklarını unutunca yarını unutabiliyor.

Bu unutkanlığı nedeniyle (eski) düşmanlarının yaptığı zulümleri unutup onları dost sanmaya başlayabildiği gibi, (eski) dostlarının yaptığı iyilikleri unutup onlara sırt çevirebiliyor, hatta düşmanlık ve zulüm yapabiliyor.

Elbette insanlar ve toplumlar olumlu yada olumsuz yönde değişim geçirebilir, dün kötü olan bu gün iyi olabilirken, dün iyi olan bu gün kötü olabilir. Bu nedenle insanlar ve toplumların değişmesine göre bizlerde tavırlarımızı gözden geçirmek, adaletli ve ahlaki yeni tavırlar geliştirmek durumundayız.

Lakin bu tavır değişimi ciddi bir gözlem ve muhasebe sonucu olursa anlamlı ve doğru olur. Yoksa balık hafızalı olmaktan kaynaklanan unutkanlık neticesi, muhataplarımızda aslında olumlu yada olumsuz bir değişim olmadığı halde; sadece yeni gelişen şartlar neticesi bize karşı olumlu yada olumsuz bir tavır geliştirememeleri nedeniyle onları düşmanlığımızdan dostluğa yükseltmek yada dostluktan düşmanlığa düşürmek hem gayri adil ve gayri ahlaki, hem de ciddi zararlarını göreceğimiz bir durumdur.

Müslüman bir yılan deliğinden iki defa sokulmaz diye bir rivayet vardır ya, geçmişi unutmak bir yılan deliğinden iki değil, defalarca sokulmakla neticelenir kaçınılmaz olarak.

Biyolojik Yaşı Büyürken Psikolojik Yaşı Aynı Kalanlar

Haziran 2013’te başlayan Gezi Parkı eylemcilerinin çoğunluğunu oluşturan ve Y gençliği olarak isimlendirilen kuşak ile ilgili olarak o günlerde şöyle yorumlar yapılırdı.

20 yaş civarında olan bu gençler ilkokula başladıklarında AK Parti iktidara geldi ve bu gençler başka bir iktidar görmediler ki kıymetini bilebilsinler. Bu gençler için böyle bir iddia belki? makul olabilir ama, ya yaşını başını almış ve nice iktidarlar görmüş kelli felli İslamcılar için ne diyeceğiz?

100 yıldır İslam’a ve Müslümanlara neler yapıldığını yaşamadığınız için göremediniz diyelim, 1990 sonrası dönemde neler çektiğimizi, 28 Şubat sürecinde nasıl yok edilmek istendiğimizi ne çabuk unuttunuz?

12 Yılda Nereden Nereye Geldik

Şu anda ortaokul seviyesine kadar kızlarımızın başlarını örterek okuyabilmeleri, devlet dairelerinin çoğunda çalışabilmeleri sizin için bir anlam ifade etmeyebilir. Ama 28 Şubat sürecinde kızlarımızın değil devlet dairelerinde çalışmak, lise yada ortaokullarda başörtüleriyle okuyabilmek, kadınlarımızın sokaklarda bile başlarının açtırılmasının düşünüldüğünü ne çabuk unuttuk.

28 Şubat sürecinde içleri boşaltılan İmam Hatiplerden (ki buralarda bile Milli Güvenlik dersinde kızlarımızın başları açtırılırdı), bu gün normal ortaokul ve liselerde Kur’an ve Siyer derslerinin konduğu bir duruma nasıl geldiğimizi hiç düşünmedik mi?

Yıllardır dert yandığımız andımızın çok ciddi bir talebimiz olmamasına rağmen nasıl sessizce kaldırıldığını, artık çocuklarımızın her sabah bizim çocukluğumuzda yaşamak zilletine düşürüldüğümüz ölüp gitmiş bir faniye arzı ubudiyyet etme zilletinden nasıl kurtulduğunun muhasebesini hiç yapmadık mı?

Bayram törenlerine katılmaya zorlandığımızdan dolayı törenlere katılmaktan kıvırmak için neler çektiğimizi, halkımızın kızlarının istemedikleri halde yarı çıplak bir şekilde bu törenlerde raksetmekten kurtarıldığına hiç sevinmedik mi?

AK Parti Hiçbir Şey Yapmadı mı?

Ekonominin düzlüğe çıkarılmasının, sağlık alanında gelinen seviyenin, efendi devletten hizmetçi devlete doğru yavaşta olsa dönüşümün, halkımızın emeğinin batılılar ve yerli işbirlikçilerce sömürülmesinin ciddi nispette önüne geçilmesinin, Müslüman halklarla her geçen gün gelişmekte olan ilişkilerin, rejimin kadim dostu olan İsrail’le bu sistem imkanları çerçevesinde olunabilecek en düşük ilişki seviyesine gelinmiş olmasının, Ortadoğu intifadasında Müslüman halkların kıyamına sonuna dek karşı çıkılmasının, ABD’ye rağmen dış politika geliştirme çabalarının ve ABD ve Avrupa’ya hayır diyebilmenin hiç önemi yok diyelim; ama İslami kimliğimizle en azından rahat nefes alır hale gelmemizin, istediğimiz şekilde kimliğimizi ortaya koyabilmemizin de mi önemi yok?

Ne yapmasını bekliyoruz AK Partinin, kızlarımızın İslami tesettürle istedikleri gibi okuyup çalışabilmesi imkanlarını sağlaması yetmiyor da, tüm kadınları ve kızları zorla mı kapatmalı? Tüm okullara din dersi, siyer ve Kur’an dersi imkanı tanıması yetmiyor da, bu bilgileri öğrencilerin kafasına zorla mı sokmalı?

ABD ve İsrail’e hayır diyebilmesi bile büyük bir risk iken, onlarla savaşması mı gerekiyor bizim AK Partiyi beğenebilmemiz için. Değil halkın çoğunluğu, kendine oy verenlerin çoğunluğunun bile memnun olmadığı (özellikle Suriye konusunda) dış politika riskleri yetmiyor da, tüm dünyaya fiilen savaş açması mı gerekiyor?

Ya Hep Ya Hiç Diyenler, Hep Hiçliğe Mahkumdurlar

Bardağın sadece boş tarafına bakanlar bilmelidirler ki, bardak hiçbir zaman dolmamıştır, Musa (as) ve Muhammed (as) zamanında bile. Musa (as)’ın kavminden çektikleri, İslam devletini kuramadan vefat etmesi, peygamberimizin bazı ashabı bir yana bazı hanımlarından çektikleri, peygamberimizin vefatının ardından ashabının birbirlerini katledecek seviyede birbirlerine düşmeleri misalleri önümüzdedir.

Bazıları en kötü şer ehveni şer diyor ama, gerçekten öyle mi? Suriye ve Irakta çocukları boğazlanan, kızları tecavüze uğrayanlara sormak lazım bunu. Hem Türkiye’nin emin sularında bir elinde yağda bir elin balda yaşayacaksın, sonra bekara karı boşamak kolay darbı meselince ehveni şerre küfredeceksin, bu ahlaki bir tutum mu?

Ya Ak Ya Kara diyenler, son nefeslerine değin karanlığın gölgesinde yaşamaya mahkumdurlar. Ya hep  ya hiç diyenler de, hep hiçliğe.

Batı Ve Batıcıların İflah Olmaz Erdoğan Düşmanlığını Anladık ta, Bazı İslamcılara ne Oluyor?

Batının Erdoğan düşmanlığını sadece şu soruya cevap bulmakla rahatça anlaşabiliriz. Eğer Erdoğan kendisinden önceki liderler gibi olsa, yani batıya kafa tutmasa, İsrail’le van münit sürecine girmese; hülasa batı yaltakçısı olarak yada en azından renksiz kalarak dış politikasını yürütse idi, batılılar düşman olurlar mıydı?

Batıcıların Erdoğan düşmanlığının sebebi ise, batılıların düşmanlık sebeplerinin yanı sıra ve hassaten Türkiye içinde İslam ve Müslümanlar lehine yaptığı icraatlar da gizli.

Batı ve batıcıların Erdoğan düşmanlığı kendileri açısından gayet makul ve gerçekçi. İyi ama yıllarca Erdoğan’ın tu kaka ilan edilmesine sebep olan sosyal ve siyasi söylemleri bayraklaştıran bazı İslamcılara ne oluyor da, batı ve batıcılardan daha şedit bir Erdoğan düşmanlığına soyunuyorlar?

Açık düşmanlık eden kafirlere karşı (kendilerince) Müslümanlığı ve İslamcılığı şüpheli Erdoğan’a abanmak, kıskançlıktan mı, karşı mahalle yaranma kompleksinden mi, imani sorunlardan yada kalbi marazlardan kaynaklanır, onu ayrı tahlil etmek lazım.

Nasıl Tarafsız Olalım?

Bazı kardeşlerimiz de Erdoğan ile yerli ve yabancı muarızlarının çatışmasında tarafsız kalmamız gerektiğini, vahyi siyasete uygun olanın bu olduğunu savunuyorlar. Eğer Erdoğan ile muarızlarının çatışması yukarıda özetlediğimiz halkın ve mazlumların, İslam ve Ümmetin maslahatlarını korumasından kaynaklanmasa bu görüş tartışılabilirdi.

Tartışılabilir idi diyorum, çünkü eğer Erdoğan Müslümanlar için yukarıda bir kısmını açıkladığımız imkanları oluşturmasa, batı ile kapışmayıp renksiz bir dış siyaset takip etse idi bile, en azından 60.Mümtehine Suresi 8 ve 9.ayet gereğince İslam’a ve Müslümanlara  zarar verme riski en az olan lider olarak diğerlerine tercih edilmesi gerekirdi.

Ama bizim hayal bile edemediğimiz imkanları önümüze seren, bizim yıllardır savunduğumuz İslam ve Ümmetin maslahatını önceleyen görüşleri savunan ve bu nedenle batı ve yerli uşaklarınca üzeri çizilen bir lider ile, aynı zamanda bizimde düşmanlarımız olan düşmanlarının çatışmasında tarafsız olmamız gerektiği iddiası, ciddiye bile alınamaz. Çünkü tarafsız olan kaçınılmaz olarak bertaraf olacaktır bu meydanda.

Hele birde yüzyıldır bizlere bu zulümleri reva görenlerin dostu, destekçisi ve kuyrukçusu olmak, onlardan medet ummak, onların içine birer sığıntı olarak girmek, işte bunları yapanlar ayette zalimler olarak nitelendirilenlerin ta kendileridir.

Tamam Desteklemeyin, Ama En Azından Kösteklemeyin

Erdoğan imkanlar çerçevesinde elinden geldiğince kendi anlayışına göre ıslah etmeye çalışırken, bizlerin bunu görmemesi ve doğru icraatları takdir ve teşvik etmemesi çok açık bir kadir kıymet bilmezlik, nankörlük ve vefasızlıktır. Biz böyle düşünüyoruz bu konuda.

Fakat kimseyi zorla kendi düşüncelerimize getirecek bir yetkimiz ve hakkımız yok. O nedenle Erdoğan ile muarızlarının çatışmasında tarafsız kalmak isteyenlere sadece çok ciddi hata ettiklerini söyler ve burada dururuz.

Lakin bu kardeşlerimiz, en azından, dostluğu ve İslam ve Ümmetin maslahatını önceleyip öncelemediği tartışılabilecek bir Erdoğan’ı, İslam ve Ümmetin mefsedetini hayatlarının ana gayesi haline getiren batı ve batıcılar karşısında kösteklememeleri asgari ortak noktamız olmalı değil midir?

Bazıları Dini Siyasete Alet Eder, Bazıları İse Siyaseti Dine

Bizler elbette ne dini siyasete alet eder, ne de siyaseti dine. Her iki anlayıştan da uzak kalarak, ilkeli ve takiyyesiz temiz siyaseti meşru buluyoruz. Böyle olmakla beraber, dini siyasete alet edenlerle, siyaseti dine alet edenleri aynı kefeye koyacakta değiliz.

Bazı gözü dönmüş İslamcıların yaptıkları gibi değil Kılıçdaroğlu yada Demirtaş’ı Erdoğan’a tercih etmek, aynı konumda da görmeyi, eğer eblehlik değilse ihanet olarak görüyoruz.

Gel gör ki bazılarının gözü dönmüş, tescilli İslam düşmanı çevrelerin içinde bulunmayı ve siyaset yapmayı, Erdoğan’ın yanında bulunmak ve siyaset yapmakla aynı, hatta daha doğru buluyor.

Erdoğan Eleştirilmez Değil Ama Küfretmekte Ne Oluyor?

Bazılarının gözü o kadar dönmüş ki, 28 Şubatçıları Erdoğan’a tercih ediyor, onlar hakkında şikayetçi bile olmuyorlar.

Erdoğan eleştirilmez ve hatasız değil. İtikadi, ahlaki, siyasi vs. bir sürü hatası söz konusudur ve yapıcı, ahlaki, iyiniyetli olarak mutlaka eleştirilmelidir ki, zaten yeri geldiğinde eleştiriyoruz da. Lakin Erdoğan’ı zaman zaman küfür seviyesine varacak seviyede ve devamlı eleştirmeyi sohbetlerinin ve hareketlerinin merkezi kılanlar, eleştirdikleri hususlarda ne yaptılar bu güne değil.

Ev sohbetlerinde lafla dünyaya nizamat verenler, kendi kızlarının başını açıp okullara ve işyerlerine kuzu kuzu göndermediler mi? Şimdi kendilerini bu utanç ve zilletten kurtaran Erdoğan’a küfür seviyesine varan eleştiriler niye?

Kendi Gözlerindeki Merteği Görmeyip, Bizim Gözümüzdeki Toz Zerrelerini Görenlere

Bazıları bizlerin İslam’ın ve Ümmetin maslahatını öncelememizin tabi bir neticesi ve gereği olarak Erdoğan ve AK Partiyle olan mesafeli ve ilkeli duruşumuz ve söylemlerimize rağmen, bizleri iktidar kuyrukçusu ve Aksözcü olarak niteleyerek iftira atmakta beis görmüyorlar.

Allah’ta biliyor ve kalp gözleri kör olmayan kullarda görüyor ki, bizler ne iktidar kuyrukçusu, ne de Aksözcüyüz. Bizler Hakkın sözünü yükseltmeye, peygamberimizin izinde yürümeye çalışan bağımsız Müslümanlarız.

Buna rağmen, İslam ve Ümmet düşmanları Gezici taifesi ile mezheplerini din edinen Şiaperestlerin sözcüsü, Gezicilerin ve İran rejiminin kuyrukçusu olmaktansa; mevcut olumsuz zemine ve yapısal zaaflarına rağmen kendi çapında İslam ve Ümmet için çaba sarf eden ve bu gün Tunus’tan, Mısır’a, Libya’dan Suriye direnişçilerine kadar refiklerimizin sitayişle bahsettiği bir iktidarın kuyrukçusu ve bir partinin sözcüsü olarak nitelendirilmeyi tercih ederiz.

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum