1. YAZARLAR

  2. Şahin Alpay

  3. Yarın saat 3'te, vurulduğu yerde
Şahin Alpay

Şahin Alpay

Yazarın Tüm Yazıları >

Yarın saat 3'te, vurulduğu yerde

18 Ocak 2011 Salı 00:00A+A-

Yarın 19 Ocak. Hrant Dink'in katledilmesinin 4. yıldönümü. Sevenleri onu anmak üzere yarın saat 3'te, vurulduğu yerde buluşuyor.

Geride kalan 4 yıl içinde tetiği çeken ve azmettirenler yakalandı ve yargı önüne çıkarıldı, ama cinayetin arkasındaki güçler ortaya çıkarılmayı ve hesap vermeyi bekliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, geçen Eylül ayında aldığı kararla, gerçek sorumluların ortaya çıkarılması için yeterli soruşturma yapılmadığı ve Dink'in yaşamını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği için Türkiye devletini mahkûm etti.

Gerçek sorumlularının ortaya çıkarılması için mücadele veren hukukçulardan Avukat Fethiye Çetin tarafından hazırlanan "4. Yıl Raporu"nda koyulan teşhis şu: "Dink cinayetinin hazırlanması, işlenmesi, delillerin gizlenmesi, karartılması, gerçeğin üstünün örtülmesi, yargı süreçlerinin sınırlarının ve çerçevesinin çizilmesi ve bu sınırların dışına çıkılmamasındaki uyum ve ideolojik ortaklık dikkat çekicidir. Esasen bu uyum ve ortaklık, cinayetin meşrulaştırılması yanında cezasız kalmasını da sağlayan güçlü bir aygıtın ve zihniyetin varlığına tekabül etmektedir. Bu güçlü aygıt devletin ta kendisidir... Bu dava, geçmişin ağır ve karanlık yüküyle yüzleşme ve başa çıkma yolunda başta siyasi irade olmak üzere herkese, her kesime önemli fırsatlar sunuyor. Bu fırsatı değerlendirmek elimizde."

Hrant Dink'in öldürülmesi münferit bir cinayet, kimilerinin iddia ettiği gibi ırkçı telkinlerle beslenen, çocuk yaşta bir gencin öfkesinin sonucu muydu? Neler oldu, hatırlayalım: 2006'da Türkiye'nin çeşitli yerlerinde Hıristiyanlara yönelik, görünürde münferit saldırılar başladı. 8 Ocak'ta Adana'da Protestan rahip Kamil Kıroğlu 5 genç tarafından dövüldü. 5 Şubat'ta Trabzon'da İtalyan Katolik rahip Andrea Santoro kilisede vurularak öldürüldü. Birkaç gün sonra İzmir'de bir Katolik keşiş, ölümle tehdit eden bir grup gencin saldırısına uğradı. 12 Mart'ta Fransisken rahip Henri Leylek Mersin'de saldırıya maruz kaldı. 2 Temmuz'da Samsun'da Katolik rahip July Pierre Bruinessen bıçaklandı. Aralık'ta Eskişehir Tepebaşı kilisesinin rahibi saldırıya uğradı. AB'ye katılım müzakerelerine başlamasından birkaç ay sonra Türkiye'yi Hıristiyanlara karşı husumet dalgası sarmış gibi görünüyordu. 2007'de durum daha da kötüledi. Agos dergisi genel yayın müdürü ve Türk-Ermeni yakınlaşması için çalışan Hrant Dink, sokak ortasında öldürüldü. Katili, rahip Santoro'nunki gibi 16 yaşında bir çocuktu. 18 Nisan'da Malatya'da, Hıristiyanlığı benimseyen iki Türk olan Necati Aydın ve Uğur Yüksel ile Alman misyoner Tilmann Geske boğazları kesilerek öldürülmüş bulundu. Katilleri olan 3 genç olay yerinde yakalandı.

European Stability Initiative (Avrupa İstikrar Girişimi Derneği) adlı uluslararası araştırma kuruluşu, geçen hafta yukarıda sıralanan cinayetlerin arkaplanı üzerine bir rapor yayımladı. "Murder in Anatolia/Anadolu'da Cinayet" başlıklı rapor, 2007 sonlarında Malatya katliamı davasının başlamasından bu yana, medyada Hıristiyanlara düşmanlık körükleyen haberlerin ve saldırıların giderek azaldığına; 2008'de 14, 2009'da sadece 2 saldırı olduğuna ve kimsenin öldürülmediğine dikkat çektikten sonra, bu durumun medyada özdenetimin artmış olabileceğiyle ve, daha önemlisi, "Hıristiyanlara karşı saldırıların tezgâhlandığı mutfak" olması kuvvetle muhtemel Ergenekon örgütü üyelerinin tutuklanmış olmalarıyla açıklanabileceği üzerinde duruyor. Ve şu sonuca varıyor: "Siyasi şiddet ve sorumlularının cezasız kalmaları geleneği son bulduktan sonra ancak Türkiye'nin güvenilir ve geri dönülmez bir biçimde demokratikleşme yoluna girdiği söylenebilir." (Bkz: www.esiweb.org) Katılmamak mümkün mü?

Geride kalan 4 yılda Hrant'ın anısına çok şey yapıldı, ama bunlar arasında en değerlisi, Tuba Çandar'ın ailesi, akrabaları, yakınları ve arkadaşlarının ağzından yaşamını ve mücadelesini bütün yönleriyle anlatan kitabı, "Hrant" (Everest, Eylül 2010).

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT