1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Yargıtay’dan Adalet, 62’den Tavşan!
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargıtay’dan Adalet, 62’den Tavşan!

09 Ocak 2011 Pazar 18:37A+A-

CMK yasasının 2011 yılında hayata geçirilmesiyle siyaset ve yargı arasında yaşanan gerilim yeniden alevlenmiş oldu. Yargı kurumlarının Meclis ve Hükümet üzerinden bütün bir topluma tasallut etme hakkını kendilerinde gören kibri devam ettikçe tartışmaların durulması mümkün gözükmüyor.

Bürokratik oligarşinin kriz odağı müesseseleri olarak niteleyebileceğimiz Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın yanına Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ni de ilave etmek gerekiyor. Eğer topluma ve siyasete karşı bir tahakküm söz konusu ise, değişim taleplerine karşı şiddetli bir direnç örgütlenip statüko muhafaza edilebiliyorsa bu işte yargı kurumlarının payı oldukça önemlidir.

Resmi İdeoloji ve TSK’ya bitişik nizam işleyen yargı, toplumsal adaleti tesis etmek bir tarafa, en temel haklara karşı yürütülen zulmü savunur pozisyon aldı çoğunlukla. Hatta yargı kurumları, birey ve toplumun taleplerine karşı devletin temel niteliklerini teminat altına alan politik barikat oluşturdular hep.

Dine, etnik kimliğe, siyasi kimliğe ait talepleri “iç düşman” konseptinde değerlendiren Kırmızı Kitap’la uyumlu yasa ve yargılama süreçleriyle mi hukuk üretilecekti? Bu sorunun cevabı ne olur sizce?

Yargı’nın sorunlarını ödenek ve kadro yetersizliğine bağlamakla, teknik imkânların yokluğuna atıf yapmakla gözlerden kaçırılmak istenen daha önemli bir sorun var: Yargının ideolojik misyonu!

Türkiye’deki yargının asıl önemli hastalığı kendisini devletin ve Kemalizmin muhafızı olarak görmesidir. Yargı mensupları arasında yapılan kapsamlı bir araştırmada hâkim ve savcıların kahir ekseriyetinin kendilerini toplumdan değil devletten taraf konumlandırdıkları sonucu da bunu teyit etmişti.

Hukuk ve toplumdan bağımsız, devlete ve Kemalizm ilkelerine taraf bir yargı mekanizması ile nasıl olur da “Adalet mülkün temeli” olur?

Yargı ile ilgili her girişimi “ulusal temellerin sarsılması” olarak gören güçlü bir karşı propaganda merkezi mevcut. Öyle ki, yargı sadece bütçe ve teknik altyapı ile ilgili iyileştirmeleri kabul ediyor. Fakat yapısal düzeyde önerilen bütün iyileştirme çabalarını sorgusuz sualsiz püskürtmek için kelle koltukta savaşıyor.

Yargının ve devletin çarpık işleyişini, sakat yapısını düzeltmeye yönelik her türlü reform çağrısı ve girişimi “ülkenin üniter yapısını bozmaya yönelik tehdit” bağlamında ele alınıyor. Mesela son günlerde bahsi çok geçen istinaf mahkemeleri için statüko cephesi öylesine bir gard alıyor ki ortaya çıkan tablo tam bir savaş ilanı.

İstinaf mahkemeleri sanki Yargıtay’ın yükünü hafifletmeyecek tersine yargı birliğini sabote edecek bir musibet olarak lanse ediliyor. Mesela, CHP’li Orhan Eraslan’a göre "Bölge adliye mahkemelerinin kurulması, ülkenin üniter yapısını bozmaya yönelik bir adım" iken Atilla Kart’a göre "İstinaf mahkemelerinin siyasallaşması söz konusu. Kadrolaşma tehlikesi bulunmakta.”

YARSAV eski başkanı Eminağaoğlu’nun "İstinaf mahkemeleri ile Yargıtay devre dışı bırakılacak. Eyalet sistemi amaçlanmakta. İş yükü gerekçesi, bu işin maskesi" sözlerine Yargıtay Başkanı Gerçeker’in “Yargıda kaos ortamı yaratılır” sözlerini ilave edince mücadelenin muharrik gücü tam olarak açığa çıkıyor.

CHP ve MHP’siyle, Danıştay ve Yargıtay’ıyla, TÜSİAD ve TSK’sıyla, Ergenekon ve Balyoz’uyla devlet temel niteliklerini korumanın savaşını veriyor aslında. 

Adalet Bakanlığı’nın hakim ve savcı alımlarında yıllarca uygulanan “mülakat” uygulamasının AK Parti Hükümeti döneminde Danıştay tarafından sonlandırılması bu açıdan hiç garip değil.

Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’in bu konu üzerine Ergenekon sanığı Mustafa Balbay’a sarfettiği “Ben o hakimlerin seçimini öyle yaptırtmam. Mutlaka HSYK’nın mülakat yapması gerekiyor.” sözleri adalet ve hukuktan anlaşılması gerekenin ilanıdır.

Türkiye’de özellikle yüksek yargı kurumları için “Adalet mülkün değil olsa olsa Kemalizmin temelidir” sözü anlamlı ve geçerlidir. Halkın adalet talebi gibi siyasetin halka uygun bir işleyiş teşekkülü de statükonun yargı ayağı tarafından zararlı görülüyor ve reddediliyor.

Yargı sorunu teknik-idari bir sorun olmaktan önce kesinlikle ideolojik ve sınıfsaldır. Kemalist sınıfların iktidarlarını paylaşmak istemeyen hırslarının yıkıcı direnci bakalım ne kadar ayakta durabilecek?

Not: Bu makale aynı zamanda 9 Ocak 2011 Pazar günlü Yeni Akit Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

 

YAZIYA YORUM KAT