Yargıtay, “tehlike”nin farkına vardı!
Kim ne derse desin, dün Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, Danıştay cinayeti hakkında verdiği karar, Türkiye’de hukuk devleti ilkesi açısından, her şeyin normale dönüşme yolunda olduğunun delilidir. Artık; “devletimize sahip çıkıyoruz” mantığı ile, hakimlerin evlerini bombalama dönemi kapanmıştır.
“Ne yaptıysak, devlet için yaptık” mazeretli, illegal eylem dönemi artık bitmiştir. “Devleti biz sokakta mı bulduk?” deyip, kafasına esenin, “devleti yıktırmama” adı altında hukukdışı işlemlere imza atma dönemi, artık kapanmıştır.
“Hukuk devleti ilkesi” açısından, benim bu kadar önemsediğim karar nedir?
Danıştay’da bir hakimin ölümü ile sonuçlanan cinayet davasında verilen yerel mahkeme hükmünün, “Dava, Ergenekon soruşturması ile birlikte incelenmeli” gerekçesi ile bozulması kararıdır..
Aslında kararı dışarıdan gözlemlediğinizde, içerik olarak çok büyük bir özelliği yok. Sıradan bir usûlî karar.. Esas açısından konuyu çözmeyen, “Birleştirme kararı verilmesi gerekirdi” şeklinde özetlenebilecek, hükmü şeklî açıdan bozan bir karar..
Ama çok önemli bir karar..
Sıradan bir “birleştirme kararı” gibi görünen o karar, bence Yargıtay’ın “Türkiye’de oynanan oyunların farkındayız” mesajını taşıyor..
O açıdan, bu kararı çok önemsiyorum.. En azından Ergenekon iddianamesi kadar önemli görüyorum. Ergenekon iddianamesi, savcıların iddiasını içeren bir hukuki metin. Ancak dünkü bozma kararı, yüksek hakimlerin verdiği bir karar. Üstelik, oybirliği ile..
Kararı veren Daire’nin kimliğine bakarsanız, bu önemsemenin değeri daha da artıyor..
Diyeceksiniz ki; “Ne varmış kararı veren Daire’nin kimliğinde?”
O halde, 9. Ceza Dairesi’ni size tanıtayım da, o bozma kararının ne anlama geldiği, daha net anlaşılsın!
Yargıtay’da onbir adet Ceza Dairesi var. Türkiye genelinde ceza davalarının tamamı, konularına göre bu onbir Ceza Dairesi’nden birisinde, temyiz incelemesine tabi tutulur.
11 Ceza Dairesi’nden birisi, diğerlerinden çok daha fazla bir öneme sahiptir. Diğer Daireler bir yana, 9. Ceza Dairesi bir yana diyebiliriz. Bu Daire’de görev alacak Yargıtay üyeleri, bizim sıkça eleştirdiğimiz anlamda “statükocu devlet yapısı”na sahip çıkacak nitelikteki isimlerden belirlenir. Kısaca söyleyecek olursak, sıkı sıkıya atatürkçü ve devletin şeklî kurallarından taviz vermeyecek üyelerden oluşur; 9.Ceza Dairesi.
Bu Daire’nin görevine giren suçlardan en önemlisi, “Anayasal düzeni tebdil ve tağyir suçu”dur.
Zaten Daire’nin önemi de; “Anayasal düzeni tebdil ve tağyir suçu”ndan yargılananların temyiz incelemesine bakmasından kaynaklanmaktadır.
“Anayasa Mahkemesi’ndeki statükocu temel mantık, Yargıtay Dairelerinden hangisiyle benzeşir?” derseniz, tereddütsüz “9. Ceza Dairesi” derim. Ve bu 9. Ceza Dairesi’nin dün verdiği karar, artık “tehlikenin, onlar tarafından dahi farkedildiği”nin, bence müjdecisi oldu..
Evet, Yargıtay da, dünkü kararı ile, bu ülkenin önündeki en önemli tehlikenin, “darbecilerin oluşturduğu puslu hava” olduğunu görmüş oldu.
28 Şubat sürecinde, Aczmendiler kararından tutun Sincan davasına, Yuva Vakfı davasına kadar siyasi nitelikteki birçok davada, durduk yerde mahkûmiyet kararları veren Ankara DGM (sonrasında da Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi)’nin kararlarını tasdik eden bu Daire, “darbe için puslu hava oluşturma amaçlı Danıştay cinayeti”ni, gerçek arka planı ile görmüş ve derin operasyonlara artık, “dur” demiştir.
Yargıtay, bu kararı ile, Alparslan Arslan’ın, eline iki tane Vakit gazetesi haber fotokopisini alıp, “Türban kararına kızdım, hakimi cezalandırmak için vurdum” senaryosuna inanmanın saflık olduğunu hükme bağlamıştır.
“Aslında türban yasağı lehine oy veren hakimleri vurmak istedim. Karara muhalif kalan hakime de kurşun değdi ise, ondan özür diliyorum.Onun da bana bir kurşun atma hakkı var” ifadeleriyle pervasızlaşmış, kendinden emin derin güçlerin provokasyonu, dün Yargıtay tarafından “görülmüştür” damgasını yemiş durumdadır.
Temenni ederiz ki, “Türban yasağı sebebi ile hakimi öldürdüm” provokasyonu, devletin tüm katmanları tarafından aynı damgayı yer: “Görülmüştür!”
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT