1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. Yargıda kronik sancı
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargıda kronik sancı

06 Ocak 2011 Perşembe 00:35A+A-

Sabah sabah Adana'dan bir bayan okuyucum arıyor:

-Herkes hapisten çıkıyor, iki yıl hapis cezası alan benim kocam neden çıkarılmıyor?

Bu, tutukluların tahliyesinin halka yansıyan yüzü.

Yani tam bir kafa karışıklığı.

.....

Evet, yargı sistemimizde uzun tutukluluklar fiili ceza haline gelmiş. Adam, sonunda beraat ediyor ama bilmem kaç yıl tutuklu kalmış.

Herkes böyle olur mu diye isyan ediyor.

AB kıstasları da, uzun tutukluluk süresini onaylamıyor.

Bu yüzden 2004'te yasa çıkarılmış, tutukluluk süresinin sınırlanması öngörülmüş... Ancak yargı yeterli hazırlığı yapabilsin diye yürürlük üç kere ertelenmiş...

Ve son tarih 31 Aralık 2010 olarak belirlenmiş...

İçeride davası henüz sonuçlanmamış pek çok insan var. Kimisi suçsuz yatıyor, kimi ağır suçlardan sanık olarak yatıyor. Bunların içinde uyuşturucudan tutuklu olan da var, vahşi cinayetlerle suçlanan Hizbullah mensubu da var, DHKP-C mensubu da var.

Ne yapılsaydı acaba?

Bir kere daha ertelense miydi, yani tutuklu olarak içeride yatanlar üç, beş, on yıl daha yatsalar mıydı? Kamuoyunun suçlu olarak gördükleri içeride kalsın diye, suçsuzlar da kaderlerine razı mı olsalardı?

Süre uzatılmadı ve tahliyeler başladı.

Bu defa bir başka isyan!

-Şu kadar cinayeti işleyenler dışarı çıkıyor!

Doğru, çıkıyorlar.

Bu noktada, "Henüz davalar bitmemiş durumda, dolayısıyla sonuçta hâlâ mahkûm olmaları ve yeniden cezaevine girmeleri söz konusu" gibi sözler söylemenin, vatandaş nezdinde çok inandırıcılığı olmuyor. Vatandaş "Bunlar artık yırttı" diye bakıyor hadiseye...

Gerçekte bunlar yırtmamış olabilir.

Ama ortada bir garabet bulunduğu da kesin.

Garabet nerede?

Hukuk sistemimizin tıkanmış olmasında.

Davaların neredeyse bin yıl sürecekmiş gibi uzuyor olması tam bir tıkanma niteliği taşıyor.

Yargıtay'da birikmiş dosyalar, adaletin dağıtılamadığının göstergesi. Bu dosyalara bakıldığında, yasanın yürürlüğü on kere daha uzatılsa, sanki davalar sonuçlanmayacakmış gibi gözüküyor.

Bazı sanıklar, örgütlü suçlardan yargılanmaları sebebiyle 10 yıl devam eden tutukluluk sürelerini bile tamamladıkları için tahliye ediliyorlar. Yani dava 10 yılda tamamlanmamış. Tutukluluğun böylesine uzamaması, "Ya suçsuzsa..." hassasiyetinden ve delillerin karartılması veya sanığın kaçması ihtimaline karşı bir tedbir olarak öngörülen tutukluluğun, ceza mantığıyla uygulanmasını önleme duyarlılığından kaynaklanıyor.

Yani mesaj şu:

-Yargıla ve hüküm ver. Suçsuzsa bırak, suçlu ise cezasını kes. Suçlu, yaptığının bedelini ödesin, mağdurun da "Adalet yerini buldu" diyerek içi rahatlasın. Suçu sabit görülmeyen de aklansın. Toplum düzeni böyle sağlıklı işler.

Yani, yargı sistemini "Geciken adalet" yapısından kurtarmak gibi hayati bir görev söz konusu.

....

Yaşanan olayda hükümetin kusuru var mı?

Tabii ki yok.

Yok ama bu işlerde sorumluluğun varıp hükümete dayanacağı da muhakkak.

Vatandaş erkler ayrılığı falan bilmez, icra organı olan hükümetin yasama, yargı dahil her şeyden sorumlu olduğunu düşünür.

Onun için, muhteşem Adalet Sarayları inşa etmekle haklı olarak övünen hükümetin, yargı sistemindeki tıkanmayı aşmak için de köklü reformlar yapma gibi bir sorumluluğu var.

Evet, Anayasa Mahkemesi, HSYK gibi kurumlarla ilgili anayasa değişiklikleri çok önemliydi.

Ama şu "Geciken adalet" olgusu, çok daha büyük bir problem halinde.

Hele işin içine, "Birileri içeride, birileri dışarıda" gibi fitne senaryoları da girdiğinde mesele haksız bir bedel ödemeye kadar vardırılabiliyor.

....

Yargıya neşter!

Şu yaşanan travmayı pozitife döndürmek için, Adalet Bakanlığı ve hükümet kolları sıvamalı, toplumun önüne köklü bir reform hamlesi ile çıkmalı. Anayasa değişikliği artı Yargı reformu... Seçimlerin lokomotif temalarından birisi bunlar olmalı.

Çünkü Türkiye'nin gerçekten kanayan bir yarasıdır yargıdaki kronikleşen sancı...

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT