1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Yargı mı, GKB mi baskı altına alınmak isteniyor?
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargı mı, GKB mi baskı altına alınmak isteniyor?

09 Nisan 2011 Cumartesi 02:33A+A-

Bir hukuk devletinde bir Genelkurmay Başkanı böyle bir açıklama yapmaz. Yapamaz..

Çünkü böyle bir açıklama suç oluşturur. Böyle bir açıklama yapmışsa, görevden alınır, o da sanık sandalyesine oturtulur.. Bugün bu olmuyorsa/olamıyorsa, yarın olmayacak anlamına da gelmez..

Bu açıklama, yetkisini aşmak, yargıya müdahale etmek, darbeyi sahiplenmek, darbeci olduklarından kuşku duyulan kişilere yardım ve yataklık etmek anlamına gelir..

Yargılama sürerken, seçim öncesi, yeni savcıların göreve başladıkları böyle bir zamanda, böyle bir açıklama, Genelkurmay Başkanı’nın yetki ve görev alanı içinde değildir..

Genelkurmay Başkanlığı çok istekli ise, mahkemeden müdahillik talebinde bulunsun ve bir avukatla temsil edilsin.. Genelkurmay Başkanlığı, elindeki bilgi ve belgeleri paylaşsın. Kozmik Odayı yargının incelemesine açsın.. Genelkurmay Başkanı bu tavrını sürdürecekse, şimdi Balyoz davası, Ergenekon davası sanıklarını tahliye ettirmeden önce, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması karşısında ne yapacak onun hazırlığına başlasın. Ortada gerçekleşmiş bir darbe planı var.

Balyoz darbe planı da, Bayrak darbe planı üzerinden hazırlanmış..

Hem TSK ilk kez darbe yapmıyor. Biz bu olaylara ilk kez şahid olmuyoruz. Bunların muvazzafken yaptıklarını, söylediklerini de biliyoruz..

TSK tarafından yayınlanan bildiride “Devam eden yargı sürecine müdahale anlamına gelebilecek davranışlardan özellikle kaçınan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargılamayı etkilemeyecek şekilde, çeşitli defalar açıklamalar yaparak, ilgili makamları bilgilendirerek, yapılan seminerin ne olduğunu, nasıl yapıldığını, neleri kapsadığını ve kimlerin hangi emirlerle katıldığını tereddüte yer bırakmayacak şekilde izah etmiştir. (…) Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevli ve emekli 163 personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir. Bu nedenle, dün verilen tutukluluk halinin devamına ilişkin kararı kamuoyunun bilgisi için olduğu gibi yayınlıyoruz” deniliyor.

TSK aslında işin farkında. “Devam eden yargı sürecine müdahale anlamına gelebilecek davranışlardan özellikle kaçınan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargılamayı etkilemeyecek şekilde, çeşitli defalar açıklamalar yaparak” diyerek farkındalığını gösteriyor.

TSK yargıyı etkileyecek şekilde bir açıklama yapsaydı ne yapabilirdi? “Bırakın artık bizim subaylarımızı” mı diyecekti?. Genelkurmay Başkanı, bir mahkemenin verdiği bir karar karşısında rahatsızlığını bildiriyor ve bu kararı sitesinde yayınlayarak kamuoyuna duyuruyor..

Kamuoyundan beklediğiniz ne, sayın Genelkurmay Başkanı?. Herkes kararı biliyor.. Bunlar gizli kararlar değil.. Siz elinizdeki bilgiyi vermekle mükellefsiniz. Kararı savcılar değil, mahkeme verecek. Siz de karar verecek olan kişi ya da kurum değilsiniz. Orası askeri mahkeme değil, öyle istediğiniz bir üyeyi yargıç olarak atayıp, beğenmediğiniz kararı “komutan emri ile” temyiz edeceğiniz.. İstemediğiniz şekilde karar veren hakimi, başka yere görevlendireceğiniz..

Bu açıklama, sanıkların lehine değil, aleyhine bir sonuç doğurur.. Onları zan altında bırakır.. Aynı zamanda TSK’yı, şikayet ettikleri “kamuoyu” gözünde şaibe altında bırakır..

Balyoz sanıklarının avukatlığını CHP ve MHP yapıyor. Silivri’den Ankara’ya sanal tünel kazmak için politik taktikleri de ellerinden geldiğince yapmaya çalışıyorlar..

Genelkurmay Başkanı bu konuda daha aktif bir rol oynamak istiyorsa, istifa eder, CHP listesinden aday olur. Bağımsız aday olur, derdini millete anlatır. Ne yapacaksa yapar.. Genelkurmay Başkanı’nın bir sıkıntısı varsa, Milli Savunma Bakanı’na, Başbakan’a anlatsın derdini..

Genelkurmay Başkanı açıkça Anayasa’nın 138. maddesini ihlal ediyor. Bu açıklama bile başlı başına, dava konusunu ilgilendiren bir suç niteliğinde. Anayasaya göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz...” Yine TCK’nın 288. maddesine göre “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek” bir suç. “Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunmak...” Şimdi TSK’ya düşen görev, bu açıklamayı derhal geri çekmektir.. Seçim öncesi yapılan açıklama CHP’ye değil, AK Parti’ye yarar. Bu muhtıra nitelikli açıklama, sanıklar açısından iddiaların doğruluğunu isbat sadedinde bir anlam taşır ve bu açıklama TSK’ya zarar verir. TSK kendini Cumhuriyeti korumakla görevli sayıyorsa, unutmaması gerekir ki, savunmaya çalıştığı kişiler, Cumhuriyet hükümetini cebren devirmeye çalıştığı iddiası ile yargılanan kişilerdir.. Halka karşı silahlı çete kurdukları iddiası ile yargılanan kişiler bunlar. TSK bu süreçte yerini yeniden gözden geçirmek zorundadır. Durması gereken yer, bağlı olduğu meşru yönetim ve bağımsız yargının yanıdır. Bunlardan kuşku duyuyorsa, kamuoyuna kendini anlatması ve vekalet talep etmesi için meşru tek yol kalıyor geriye: İstifa etmek, aday olmak. Silivri orada ise, sandık burada.

Selam ve dua ile.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT