Yapraklar döken, çiçekler açtıran tenakuz mevsimi
Amerika’dan Çin’e uzanan kapitalist ülkelerin ölümcül rekabeti küresel iklim değişimine sebep olan çevre felaketlerinin de bir numaralı sebebini teşkil ediyor. Bununla birlikte kapitalist ülkelerin küresel iklim felaketlerine sebep olduğu gibi emperyal hesaplaşmaları da siyasi ve iktisadi iklimi anormalleştiriyor. Amerika, Rusya, Çin ve Avrupa hatta Hindistan gibi ülkeler sadece kendi bölgelerinde değil küresel ölçekte fiziki ve biyolojik olduğu kadar siyasi ve iktisadi iklim değişikliklerini de tetikliyorlar.
“Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar Amerikan seçimlerine odaklandı” türü söylemler bir boyutuyla haklılık payı içerse de küreselleşen dünyada bu tür söylemlerin basit bir nostaljik vurgu olmaktan öteye bir anlamı bulunmuyor. Amerikan seçim sonuçlarını elbette ki sadece merak ve endişeyle takibe almamıştı. Rusya ve Çin de Avrupa ve Hindistan da Suudi Arabistan ve İran da seçim sonuçlarına ilişkin netleşmesi beklenen tabloya dair belki Türkiye’den daha yüksek bir merak ve endişe hakimdi. Çünkü hegemonyasının ne kadar gerilediği, iktisadi ve siyasi açıdan çöküşe geçtiği yönünde tezler dile getirilse de Amerika halihazırda ve yakın gelecekte küresel ilişkileri belirleme gücünü muhafaza edecek gibi gözüküyor. Dolayısıyla söz konusu merak ve endişenin haklı gerekçeleri var.
Fark Yok Değil, Fark Çok!
Donald Trump’ın gidişi ve Joe Biden’in gelişi meşhur ama temelsiz Coca Cola ile Pepsi Cola arasındaki nüansa benzemiyor tabii ki. İstenildiği kadar Amerika’daki kurumların oturmuşluğundan, sermaye sınıflarının asırlık projelerinden bahsedilsin; ölümcül düzeyde seyreden çıkar savaşı ve siyasi rekabet Amerika’nın iliklerine kadar işlemiştir. Sovyet propaganda mekanizmasının ürettiği klasik emperyalizm şablonu en kritik süreçleri açıklamakta acze düşmektedir. Çünkü Rusya ve Çin gibi sosyalist etiketli emperyalist devletlerin Amerika ve Avrupa’yla hangi alanlarda paralel işlev gördüğünü, dayanıştığını izahtan özenle kaçınmıştır.
Donald Trump karakterinin de bir tezahürü olarak dört yıl boyunca Amerikan siyasetini daha kaba, daha saldırgan ve daha yıkıcı bir biçimde işletti. Filistin topraklarını ve Kudüs’ü İsrail’e “lütfetme” süreci sergilediği rezilliğin sembolü oldu adeta. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’la İsrail’i “normalleştirme” ilişkilerine teşvik eden “Yüzyılın Barışı” projesi kelimenin tam anlamıyla bir kaos ve yıkım teşebbüsüydü. Ancak aynı süreçte Afganistan’dan asker çekme kararını alırken Suriye’ye dair son anda aldığı bir dizi yaptırım kararına kadar seyirci kaldı. Suriye’deki biricik gündemi PKK-PYD’yle beraber kuzey hattında kurulacak bir garnizon devletten ibaretti. Azerbaycan’ın Ermenistan işgalini bitirme yönündeki askeri operasyonlarına da ilgisiz kaldı mesela.
3 Kasım’da başlayan seçim maratonu Trump ve Biden arasındaki rekabeti Biden lehine çevirince küresel ölçekte bir dizi değişim için de start verileceği kesinleşti. Bu durum Biden’in Trump’a göre daha demokrat, daha liberal, daha kuralcı olmasında kaynaklanmıyor elbette. Bu durum Amerika Başkanı olarak Biden’ın sermaye ve askeri stratejisi daha farklı öncelikler taşımasından kaynaklanan bir dizi çelişki hatta çatışmayla alakalı. Fakat burada dikkat çekeceğimiz birkaç husus özellikle Trump’ın bölge siyasetine güvenerek Türkiye’ye karşı alenen ve yıkıcı tavır takınan ülkelerin yeni dönemde neler yapabileceğine ilişkin bir projeksiyon tutmaktan ibaret olacak.
Sisi ve Selman Uyanıyor mu?!
Henüz birkaç hafta önce Suudi Arabistan’ın gündemi Türkiye mallarını boykot etmekti. Suudi Arabistan basını sürekli olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’nin bölge politikasına dair dezenformasyon niteliğinde haberlere imza atıyordu. Lakin seçim sonuçları netleşince Suudi Arabistan dımdızlak ortada kaldı ve birkaç güçlü sinyal gönderdi Türkiye’ye. İzmir depreminin üzerinden bir hafta geçtikten sonra Kral Selman “acil yardım malzemesi” göndererek jest yapması çok manidardı. Ardından Kral Selman hakaret içeren çirkin çizimleri savunan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u kınadı. Suudi Arabistan’ı İsrail’in pazarı ve ileri karakoluna döndürmeye matuf hareketlerin akıbeti bakalım yeni dönemde nasıl karşılık bulacak. Bu arada Suudi Arabistan basınında Biden ve eşinin köpekleriyle çekilmiş fotoğraflarını yayınlayıp “köpekler Beyaz Saray’a döndü” şeklinde haberler yapıldığını da anımsatalım.
Trump’ın BM resmi toplantısında “yanıma gel, benim favori diktatörüm” diye aşağıladığı General Sisi’den de birkaç sinyal ulaştı Türkiye’ye. İlk önce Mısır basınında Türkiye aleyhine yayınlanan bazı haberlere yer verilmeyeceği yazıldı. Ardından Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa daha sonra da Libya Başbakanı Feyiz es-Serrac “Türkiye’nin bilgisi dahilinde” Kahire’de bir dizi temas gerçekleştirdi. Mısır basını hem Körfez ülkelerinin hem de Amerika’nın Kahire yönetimi üzerindeki artan etkisini dengelemek üzere Türkiye’yle yeni bir sayfa açılacağı yönündeki adımlara dair değerlendirmeler yaptı.
Siyasette değişim, kadrolarda dönüşüm meselesi sadece uzaklarda olup bitmiyor elbette. Türkiye’de de önemli değişim ve dönüşümlere hazırlık yapıyor. Merkez Bankası Başkanlığı’na Naci Ağbal’ın getirilmesi, Berat Albayrak’ın istifasıyla boşalan Hazine ve Maliye Bakanlığına Lütfi Elvan’ın getirilmesi, İçişleri eski Bakanı Efkan Ala’nın AK Parti Genel Başkan Yardımcılığına getirilmesi, Adalet Bakanı Abdülhamir Gül’ün yargı kararlarının güvenilmezliğine dair özeleştiri mahiyetinde cümleler kurup yargı reformuna göndermeler yapması, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Amerika’ya yönelik “S-400 ve F-35’lerin uyumluluğu konusunda ortak çalışma grubu teklifimiz halen masadadır” gibi beyanları yeni döneme uyum mahiyetindeki adımlar olarak görülebilir. Fakat bu süreçteki en önemli kazanımlardan birisi de Ermenistan’ın işgal ettiği bölgelerden çekilmesini ve Türkiye-Nahcivan-Azerbaycan arasında bir koridor açılmasını sağlayan anlaşma olmuştur.
Amerika’nın Rusya ve Çin’le ilişkisi, İran ve Suudi Arabistan arasındaki dengede işlevi, İsrail ve PKK-PYD’ye yönelik yatırımlarının nasıl şekilleneceğini 20 Ocak 2021’den sonra daha net olarak göreceğiz. Ancak başkanlığı Biden’e devretmek için Trump’ın önündeki iki ayda gerilim ve çatışmayı ne derece yükseltebileceğini henüz bilemiyoruz. Ancak her ülke yapabildiği çıkarımlar doğrultusunda pozisyon alıyor. Bu arada kimi yerde yapraklar dökülüyor kimi yerde çiçekler açıyor.
(Yazar Yeni Akit’teki köşesinde yayımlanan bu yazısını Haksöz-Haber için genişletmiştir)
YAZIYA YORUM KAT