Yapılamıyor ama yapılmalı
Darbe hevesini yansıtan planlar dizisi, ordu içindeki geniş bir grubun iktidarı devirmeyi asli işleri olarak algıladıklarını gösterirken, aynı zamanda bu hedefi gerçekleştirmenin ne denli zor olduğunu da ortaya koyuyor. Daha önceki darbelerle ilgili bildiklerimiz, birkaç ‘acilci’ askeri bir kenara koyarsak, müdahale noktasına adım adım gidildiğini, çoğu zaman tereddütlerin olduğunu ve dolayısıyla genele hitap eden bir isteklilik halinin geçerli olmadığını söylüyor. Oysa son sekiz yılın darbe bilançosu, neredeyse herkesi kapsayan bir ‘gereklilik’ değerlendirmesi yapıldığını ortaya koymakta. Öte yandan planların sürekli yenilenme ihtiyacı göstermesinin temel nedeni ise bir önceki planın çeşitli nedenlerle hayata geçirilememesi. Kısacası askerin son dönemde darbeye ilişkin genel tavrını ‘yapılmalı ama yapılamıyor’ diye özetlemek mümkün.
Buna karşılık darbeyi yarım ağız kınayan, ancak aslında AKP iktidarının alaşağı edilmesi ihtimaline ağzı sulanarak bakan kesimlerin, kendilerinin bulaşmadıkları bir darbeyi ahlaken yanlış bulmadıkları anlaşılıyor. Onları rahatsız eden kendilerinin de darbeci gözükmesi... Yoksa ‘temiz’ kalmanın mümkün olduğu durumda darbenin yararları çok daha fazla. Söz konusu ilkesizlik en dört başı mamur ifadesini Baykal’da buluyor. Baykal’ın darbeye bakışı, bu konunun tartışılmasının, olayların üzerine gidilmesinin anlamsız ve zararlı olduğu noktasında yoğunlaşıyor. Sebep ise artık darbelerin ‘gerçekçi’ olmaması... Yani CHP Başkanı ‘yapılamıyor’ teşhisini cümlenin başına alarak konuyu orada kapamak istiyor. Ne var ki, bu söyleme bir bütün olarak baktığınızda ardından gelen kelimeyi görmezlikten gelemiyorsunuz. Baykal aslında ‘yapılamıyor ama yapılmalı’ demenin eşiğinde geziniyor.
Yaptığı son konuşmayı irdelemek üzere kolaya kaçarak Alper Görmüş’ün dünkü özet alıntısına döneceğim: “(Askerler) de siyasi hesabı, Türkiye’nin dünyadaki konumunu, kendi konumunu, ekonomiyi, bilmem ülkenin içinde bulunduğu şartları elbette kurmay bir subay olarak en doğru biçimde hesaplayacaktır... Bu konuşulduğu, tartışıldığı, ancak bir karara bağlayamadıkları açıktır ve bu da doğaldır, doğrudur... Şimdi önemli olan bunun hayata geçirilmemiş olması ve geçirilebilecek olmadığını öğrenmişlerdir.”
Baykal’ın ‘doğal ve doğru’ bulduğu şey, darbelerin yapılmaması gerektiği değil, yapılamayacak olmasının idrak edilmesi. Diğer bir deyişle Baykal’a göre kurmay subayların bilgi derinliği günümüzde bir darbe yapılamayacağını anlamalarını sağlamıştır. Peki, ya şartlar uygun olsaydı? Anlaşılan Baykal’ın buna söyleyeceği pek bir şey yok. Bu bakışın ışığında darbe sürecine yeniden döndüğümüzde karşımıza ilginç bir soru çıkıyor: Şartların uygun olmadığını anlayan bu kurmay subaylar, gerçekleşemeyeceğini bildikleri halde sürekli olarak niçin yeni planlar yapmışlardır acaba? Bunun iki yanıtı olabilir: ‘Yumuşak’ ihtimal, koşulların uygun olacağı hayaliyle kendilerini darbeye hazır tutmalarıdır. ‘Sert’ ihtimal ise, koşulları darbeye hazır hale getirmeye çalışmaları ve bunu darbenin parçası haline getirmeleri... Böylece Baykal sayesinde Balyoz’dan Kafes’e ve ötesine giden çizginin niçin cinayetlerle, provokasyonlarla ve komplolarla böylesine haşır neşir olduğunu anlıyoruz. Aslında amaç her zaman ‘darbe koşullarının hazırlanmasıdır’... Asıl darbe stratejisi budur. Bizler darbeleri ‘yapıldıktan sonra’ görmeye ve bilmeye alışkın olduğumuz için, örneğin ’12 Eylül darbesi’ diyoruz. Oysa bunun planı daha önceki bir tarihtedir ve asıl darbe o gizli tarihle 12 Eylül arasında yapılan şeyin adıdır. Çünkü darbenin bitmesi ile birlikte bir restorasyon süreci başlar ve bu da asıl darbeyi gizleyen bir ‘normalleşme’ olarak sunulur.
Ancak Baykal’ın ‘yatıştırıcı’ analizinin sadece çıkarsaması değil, temeli de zayıf. Kurmay subayların darbenin yapılamayacağını anlamalarını ‘gerçekçilik’ olarak sunmak zor... Nitekim Balyoz’un ses kayıtlarında bu yönde hiçbir mülahaza duymuyoruz. Bütün o bilgili kurmaylar tüm enerjilerini darbeyi ‘gerçekçi’ kılmak üzere harcamışlar. Zorluk, gerçeklerin onlardan yana olmamasından kaynaklanıyor. Örneğin ortada bir irticai hareket yok, Yunanistan’la giderek dost olunmuş, toplumdaki Batı karşıtlığı azalıyor... Gerçekler bu denli size karşıyken en ‘gerçekçi’ strateji ne olabilir? Hedeflerinizden vaz mı geçeceksiniz? Düşünün ki bu bunlar ‘nötr’ hedefler değil. Yani ‘zarar yok, ilerde ulaşırız’ diyeceğiniz şeylere benzemiyor. Çünkü bu ‘hedeflere’ ulaşılamaması durumunda kurumsal ve kişisel olarak imtiyazlarınızı kaybetmeniz, diğer bir deyişle belki de dönüşü olmayan bir ‘yenilgi’ sürecine razı olmanız gerekecek. Bu durumda ‘gerçekçiliği’ nasıl tanımlarsınız? ‘Yapılmalı ama yapılamıyor’ deyip işin ucunu bırakır mısınız? Yoksa yapılması gerekeni ‘yapılabilir’ kılmanın ‘gerçekçi’ yollarını mı ararsınız?
O kurmaylar da öyle yapmış... Peki, Baykal bunu bilmeyecek, anlamayacak adam mıdır? O kurmaylar kadar bile bilgisi yok mudur? Tabii ki var ama ‘siyaset’ yapıyor. Ne var ki yaptığı siyaset, darbeyi bilinçli olarak gizleyerek desteklemesine yol açıyor.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT