1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Yapay zekaya gerçekten ihtiyacımız var mı?
Yapay zekaya gerçekten ihtiyacımız var mı?

Yapay zekaya gerçekten ihtiyacımız var mı?

İnsanlığa “makine aklı” mı “yararlı teknoloji” mi lazım?

17 Haziran 2023 Cumartesi 10:00A+A-

Daron Acemoğlu & Simon Johnson / Fikir Turu

Büyük teknoloji de büyük yapay zekâ da kötüdür

Ulusların Düşüşü, Dar Koridor ve Güç ve İlerleme: Teknoloji ve Refah Üzerine 1000 Yıllık Mücadelemiz kitaplarını yazarları Daron Acemoğlu ile Simon Johnson’ın büyük teknoloji şirketleri ve bunların yapay zekâ hakimiyetine ilişkin eleştirileri sürüyor. İki yazar New York Times’da yayınlanan makalelerinde bir kez daha uyarılarda bulundular.

Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Teknoloji devleri Microsoft ve Alphabet (Google), muhtemelen yapay zekâ ağırlıklı olacak geleceğimize yön vermede liderliği ele geçirdiler. Bu iyi haber değil. Tarih bize bilgi dağıtımı birkaç kişinin eline geçerse sonucun siyasi ve ekonomik baskı olduğunu gösteriyor (). Müdahale olmazsa tarih tekerrür edecek.

Düopol diğerlerine fark attı

Microsoft, ChatGPT‘yi kurma konusunda hız rekorları kırdı. Şirket ChatGPT’ye 10 milyar dolar yatırma konusunda kararlı. Öte yanda Google CEO’su Sundar Pichai, geçen ay e-posta tasarlayabilen, elektronik tablo hazırlayabilen ve her türlü metni yazabilen bir yapay zekâ geliştirdiklerini duyurdu. Meta’nın birtakım hazırlıkları olabilir, ama gerçek şu ki, Alphabet ve Microsoft’un tüm rakipleri çok geride kalıyor.

Yapay zekânın işlere, mahremiyete ve siber güvenliğe vereceği zararlar göz önünde tutulursa, dışardan bir mevzuat empoze edilmediği takdirde şirketlerin birbirini geride bırakma girişimleri herkesi endişelendirmeli. Kısıtlamaların olmadığı zamanlarda silahlanma yarışları genellikle iyi sonuçlanmaz.

Tarihten dersler

Tarih, bilgi üzerindeki kontrole sahip kişilerin bunu nasıl kendi çıkarları için kullandığının örnekleri ile doludur. Yazının ilk kez kullanıldığı eski Mezopotamya’da, kâtiplerin çoğu seçkin ailelerin çocuklarıydı, çünkü eğitim pahalıydı. Ortaçağ Avrupa’sında din adamları ve soylular, sıradan insanlardan çok daha fazla okuryazardı ve bu avantajı sosyal konumlarını ve meşruiyetlerini güçlendirmek için kullandılar.

Gazetelerin neyi basacağına ve insanların radyoda ve ardından televizyonda nelerin yayınlanacağına karar verenler genellikle iktidar sahipleri olmasına rağmen, sanayileşmeyle birlikte okuryazarlık oranları yükseldi. Ancak bilimsel bilginin yükselişi ve iletişimin yayılmasıyla bilgi kaynakları çoğaldı ve birbirine rakip hale geldi.

1990’lardan başlayarak internet, fikirleri ifade etmek için daha da düşük maliyetli yollar sundu. Ancak zamanla iletişim kanalları birkaç elde yoğunlaştı. Buna insanları kutuplaştıran ve azınlıklara nefret söylemini körükleyen Facebook dâhildi. Çin gibi otoriter rejimlerde aynı teknolojiler, totaliter kontrol araçlarına dönüştü.

Yapay zekâ geriye doğru bir adım mı?

Yapay zekânın ortaya çıkmasıyla daha da geriye gitmek üzereyiz. Bunların bir kısmı teknolojinin doğasıyla ilgili. İnsanlar birden çok kaynağı değerlendirmek yerine tekil, sözde kesin yanıtlar sağlayan bu teknolojiye giderek daha fazla bel bağlıyorlar.

Bu teknoloji makine zekâsına dayanıyor ve bilgisayarların belirli faaliyetlerde insanlardan daha iyi performans gösterme yeteneğine sahip olduğuna felsefeleri gereği inanan iki şirketin elinde. Google’ın sahibi olduğu Deep Mind, satranç ve Go gibi oyunlarda insan uzmanları yenebilecek algoritmalar geliştirmekten gurur duyuyor.

Bu felsefe, doğal olarak, şirketlerin tek amacının hissedarların kısa vadeli servetini en üst düzeye çıkarmak olması gerektiğine dair yakın tarihli (ve de kötü) bir ekonomik fikirden destek buluyor.

Bu fikirler bir araya getirildiğinde, yapay zekânın en verimli uygulamalarının insanlığın yerini aldığı fikrini kafalara yerleştiriyor. Oysa örneğin market çalışanları yerine otomatik ödeme kasalarını yerleştirmek, çalışanların verimliliğini artırmaya çok az katkı sağladığı gibi müşterileri de sinirlendiriyor. Ama bunlar işçileri kovmayı ve güç dengesini yönetimin lehine çevirmeyi mümkün kılar.

Marx bu kez haklı olabilir

Yapay zekâ devriminin, bir asırdan fazla bir süre önce Karl Marx tarafından tasavvur edilen karanlık kehanetleri bile başlatabileceğine inanıyoruz. Alman filozof, kapitalizmin doğal olarak “üretim araçları” üzerinde tekel mülkiyetine yol açtığına ve oligarkların ekonomik güçlerini siyasi sistemi yönetmek ve işçileri yoksul tutmak için kullanacaklarına inanıyordu.

Neyse ki Marx, yaşadığı 19. yüzyıl sanayi çağı hakkında yanılmıştı. Sanayiler beklediğinden çok daha hızlı ortaya çıktı ve yeni firmalar ekonomik iktidar yapısını bozdu. Sendikalar ve siyasi partiler gibi denge sağlayan sosyal güçler gelişti. Ayrıca hükümetler, endüstriyel aşırılıkları düzenleme becerisini geliştirdiler. Sonuç, daha fazla rekabet, daha yüksek ücretler ve daha sağlam demokrasilerdi.

Bugün, bu dengeleyici güçler ya yok ya da büyük ölçüde zayıflamış durumda. Üretken yapay zekâ tekstil fabrikaları ve çelik fabrikalarından bile daha şişkin cüzdan gerektirir. Sonuç olarak, bariz fırsatlarının çoğu şimdiden piyasa değeri 2,4 trilyon dolar olan Alphabet ile 1,6 trilyon dolarlık Microsoft’un eline geçti.

Aynı zamanda, sendikalar gibi güçler, Ronald Reagan, Margaret Thatcher, iki Bush ve hatta Bill Clinton’ın 40 yıldır yürüttüğü deregülasyon (kuralsızlık) ideolojisi tarafından zayıflatıldı. Aynı nedenle, ABD hükümetinin bir yavru kediden daha büyük olan her şeyi düzenleme yeteneği zayıfladı. Aşırı kutuplaşma, altın tavuğu öldürme (yani parti bağışçılarını) veya ulusal güvenliği baltalama korkusu, çoğu Kongre üyesinin yine de gözlerini kaçıracağı anlamına geliyor.

Ne yapılmalı?

Veri tekellerinin hayatlarımızı mahvetmesini önlemek için etkili bir karşı gücü harekete geçirmemiz gerekiyor. Hem de bir an önce!

Kongre, yapay zekâ sistemleri geliştirmek için güvenilir temel veriler üzerinde bireysel mülkiyet haklarını ileri sürmelidir. Büyük yapay zekâ, verilerimizi kullanmak istiyorsa, karşılığında toplulukların tanımladığı sorunları çözmek ve çalışanların gerçek üretkenliğini artırmak için bir şeyler istemeliyiz.

Makine zekâsından ziyade, ihtiyacımız olan şey, bilgisayarların insan yeteneklerini artırma yeteneğini ön plana çıkartan “makine kullanışlılığı”dır. Bu, üretkenliği artırmak için çok daha verimli bir istikamet olacaktır. İşçileri ve üretim sürecinde insanların karar verme sürecini güçlendirmek, büyük teknoloji şirketlerine karşı koyabilecek sosyal güçlerin elini de güçlendirecektir.

Ayrıca, mahremiyeti koruyan ve “gözetleme kapitalizmine” veya işverenler tarafından tanımlandığı şekliyle “kabul edilebilir” davranışa uyup uymadığımız ve polisin yasayı nasıl yorumladığı dâhil, ne yaptığımızı izlemek için teknolojinin yaygın olarak kullananları püskürtecek düzenlemelere ihtiyacımız var. Çünkü yapay zekânın seçimlerimizi manipüle etmek ve hayatları çarpıtmak için kullanılma tehlikesi bulunuyor.

Yeni bir vergilendirme sistemi gelmeli

Son olarak, kademeli bir kurumlar vergisi sistemine ihtiyacımız var. Böylece şirketler dolar bazında daha fazla kâr elde ettiklerinde vergi oranları daha yüksek olur. Böylesi bir vergi sisteminde hissedarlar, kendilerini küçük parçalara ayırmaları için teknoloji devleri üzerinde baskı uygulayacak ve böylece efektif vergi oranlarını düşürecektir. Daha fazla rekabet, çeşitli fikirler yaratarak ve dijital teknolojiler için insan yanlısı bir yön geliştirmek için daha fazla fırsat sunarak yardımcı olacaktır.

Bu şirketler tek parça halinde kalmayı tercih ederse, kârları üzerinden alınan yüksek vergi, insanların yeni teknolojiyle başa çıkmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca teknoloji, çalışma ve demokrasi için daha insan yanlısı bir yönü destekleyecek olan kamu malları, özellikle de eğitimi finanse edebilir.

Geleceğimiz, kolektif verilerimizi vicdansızca ve bedelsiz olarak kullanarak daha da büyük küresel imparatorluklar kuran iki güçlü şirketin ellerine bırakılmamalıdır.”

HABERE YORUM KAT