Yanlış peygamber anlayışları üzerine
Allahu Teala "Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler." (Zümer, 39: 30) buyurarak Hz. Peygamber (s)'in diğer insanlar gibi ölümlü olduğuna dikkat çekmesine rağmen, kimileri adeta bu ayete nazirede bulunurmuşçasına Hz. Peygamber (s)'i "beşer üstü" bir konuma getirmektedirler. Bu yazıda birtakım yanlış peygamber anlayışlarını ve onlara yönelik eleştiriler ile birlikte Kur'an'ın o anlayışlara yanıtlarını ortaya koymaya çalışacağız.
Birtakım kimseler Hz. Peygamber (s)'i başka insanlardan ayrı düşünerek onun bedeni veya ruhu ile hâlâ yaşadığı, insanlar arasında dolaştığı, onların rüyalarına girdiği veya toplantılarına katılarak kendileriyle konuştuğu, insanların onunla görüşüp hadis rivayetlerinin sahih olup olmadığını kendisinden sorup öğrendikleri, kabrinde diri olup kendisine yönelik seslenmeleri ve duaları işittiği vb. şeylere inanmakta ve dillendirmektedir (Sarmış, 2007, I: 95). Halbuki Hz. Peygamber (s) doğumundan ölümüne kadar bir insan olarak yaşamış ve insanın bütün özelliklerine sahip olmuştur. Yiyip içmiş, sokaklarda yürümüş, ticaret yapmış, evlenmiş, çocuk sahibi olmuş, savaşmış, barış yapmış, kızmış, hoşnut olmuş, sevinmiş, üzülmüş, hastalanmış ve diğer insanlar gibi ölmüştür. Öldükten sonra da bu dünya ile ilişkisi kesilmiş ve insanlarla diyalogu bitmiştir (Sarmış, 2007, I: 92).
Sarih Kur'an ayetlerine rağmen bazı mevlüt törenlerinde Hz. Peygamber (s)'in şahsiyeti tanrısal bir çerçeveye yerleştirilmektedir. Ayrıca siyer, şemail ve şerhlerde -sözgelimi Kastalani şerhleri ve muhtasarlarında- aynı aşırılıklara rastlamak mümkündür. Bu tür aşırılıklara ne seleften nakledilen rivayetlerde ve ne de önceki siyer kitaplarında rastlamak mümkündür. Böyle aşırı dindarlık sevdasına düşen Müslümanlar, Hz. Peygamber (s)'in kâmil bir insan olmasıyla, üstün ahlakı, temiz ruhu, gönül zenginliği, kuvvetli imanı, Allah için kendisini feda edişi ve yerine getirmeye çalıştığı büyük göreviyle, olgunluğuyla yetinmeyerek, onun peygamber oluşu ve Allah tarafından seçilişine başka gerekçeler bulma gayretine düşmüşlerdir. Onlar, bu görev için bazı ön belirtiler ve müjdeler bulunması gerektiği kanısına varmışlardır. Hz. Peygamber (s)'in beşeri tabiatının dışına taşırılması ve ona diğer peygamberlerin taşıdığı niteliklerden ayrıcalıklı bir görünüm verilmesi (Derveze, II: 27) Kur'an ile bağdaşmaz. Mesela onun Adem'in belinden daha ona ruh üfürülmeden çıkarıldığı, tüm insanlığın yaratılışındaki amacın o olduğu, Arş, Levh, Kalem, Kürsi gökler, yerler, insanlar, cinler, Ay, Güneş melekler, cennet ve cehennem vs. bütün evrenin onun nurundan yaratıldığı, atalarından biri olan İlyas'ın hacda belindeki torununun telbiyelerini duyduğu, yaratılışından sonra, daha ruhlar alemindeyken bile peygamber olacağını bildiği, bunun alametlerini dağda taşta, ağaçta hep gördüğü, annesinin onu doğurduğu sırada peygamberliğinin müjdelerini ve bunun belirtilerini fark ettiği gibi iddialar bunlar arasında sayılabilir. Onlar bu iddialarda bulunurken Kur'an ise inkârcıların Hz. Peygamber (s)'den suları fışkırtmasını, görkemli bir bahçesi olmasını göğü parça parça düşürmesini, Allah'ı ve melekleri söylediklerine şahit getirmesini, altından bir evi olmasını, göğe çıkmasını ve oradan bir kitap getirmesini istemişlerdir. Bu olağanüstülük talepleri karşısında Allah Peygamber'ine şöyle hitap etmektedir: "De ki: Rabbimi tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim. Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber gelince, insanların iman etmelerine engel olan sebep sadece, 'Allah bir insanı mı peygamber gönderdi?' demeleridir." (İsra, 17: 90-94).
"De ki: Ben de sizin gibi ancak bir beşerim." (Kehf, 18: 110) denilerek Hz. Peygamber (s)'e, "beşeri tabiatına dikkat çekmesi" emredilmektedir. O, insan olduğunu hatırlatma emrini ömrü boyunca hiç aklından çıkarmamış ve her vesileyle bu ilahi talimata uymuştur (İslamoğlu, 2001: 214). Hurma aşısı ile ilgili olayın ardından şöyle demiştir: "Bilin ki, ben bir beşerim. Size dininizle ilgili bir emirde bulunursam onu derhal alın. Eğer kendi görüşüme dayanan bir şey emredersem, bilin ki ben bir insanım!" (Müslim, Fezail 140).
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Hz. Peygamber (s)'i ilahi bir boyuta çıkaran söz, davranış ve anlayışlar onun beşer gibi bir hayat sürmediği anlayışını benimsememize yol açmamalıdır. O, bir elçi olarak değerlidir/mübarektir, alemlere rahmettir ve müminlere ne güzel örnektir. Aynı zamanda da bir babadır, bir eştir, bir komşudur. Yani beşer oluşu nedeniyle bizden/içimizden biridir.
Derveze, İzzet, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı, (çev. Mehmet Yolcu), 3 c., Yöneliş Yay., İst., 1988.
İslamoğlu, Mustafa, Üç Muhammed, 3. bs., Denge Yay., İst., 2001.
Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, 2 c., 3. bs., Ekin Yay., İst., 2007.
YAZIYA YORUM KAT