‘Yanık Tenliler diyarı' Ethiopia'nın başkenti ‘Adisi'den... -2-
Hz. Peygamber (S) eliyle sunulan İslam'ın ilk dönem tarihinde, Yüce Resul'ün özel övgü ve takdirine mazhar olmuş olan Necâşî ve Bilâl-i Habeşî gibi büyük Müslüman şahsiyetlerin ülkesi olan -yaklaşık 50 yıldır bizde de artık- resmî adıyla Etiyopya/ (Ethiopia)'diye anılan ülkedeyim, 2-3 gündür.
Ancak sözün hemen başında, bir konuya dikkati çekmek istiyorum. Geçmişte Habeşistan diye andığımız, halkını da Habeş olarak adlandırdığımız Etiyopya'da, Habeş ve Habeşistan isim ve sıfatları, hiç de hoş karşılanmıyormuş, hele de bazı eyaletlerde daha fazlasıyla..
Hattâ bazı eyaletlerin halkları, bu isimlendirmeyle, kendilerinin 'maymun'a benzetildiklerini düşünüyor ve bundan elbette rahatsız oluyorlarmış.. Şahsen bu kelimenin akl-ı selîm sahibi Müslümanlar tarafından o mânada kullanılmış olabileceğine ihtimal vermiyorum.
Çünkü, her şeyden önce, Kur'an'da 'Tin' Sûresi'ndeki, 'Biz insanı en güzel şekilde halkettik, yarattık..' meâlindeki âyette anlatılan 'insan'ı aşağılamak için, başka yaratıklara benzetmek, kabul edilemez. Ama, -bizim niyetimiz her ne olursa olsun-; asıl olan, muhatapların ne anladığıdır. Bu açıdan, o ülkenin resmî adının son 50 seneyi aşkın bir zamandır 'Ethiopia' diye değiştirilmesinin sebebini yeni yeni anlıyorum..
Eğer bu isimlendirme gerçekten de o mânada kullanılıyorsa, Hz. Bilâl için kullandığımız ve yaşadığı coğrafyaya nisbet etmek için kullanılan aidiyet isim-sıfatını bir daha kullanmak istemem. Bu konuda daha sağlıklı bilgisi olanlar varsa, bilgi ve haber verirlerse müteşekkir olurum.
*
Evet, buradaki insanlar genelde, Habeşistan ismini hiç kullanmamış.. Bu diyarlara, çok eski zamanlarda; "Köleler diyarı" mânasına gelen 'Abyssinia' denilirmiş. Bugünkü ismi 'Etiyopya' ise, 'Yanık Tenliler diyarı" mânasında imiş..
Başka toplumların hakaretâmiz isimlendirmelerinden kurtulmak için, kendi halklarının çoğunun ten renginin çok siyah olmayıp, 'açık renkli çikolata' renginde olmasından olsa gerek ki, bu ismi tercih etmişler.. Yoksa, önceleri Afrika'nın ortasında, doğudan batıya bir orta şerit gibi uzanan bugünkü , Sûdan, Uganda, Kongo, Nijer ve Nijerya'yı içine alan büyük coğrafyanın adı da Arapça da, 'kara' demek olan 'sevde/esved'in çoğulu olan ve 'karalar ülkesi/diyarı ' mânasına gelen Sûdan /Sevedân idi. Ama o ülkelerin halkları fıtrat-i ilâhî'nin bu takdirine itaat etmişler, bu durumlarından bir rahatsızlık duymamışlar.
Ama, burada, sokaktaki yeni nesillerin 'beyaz' derililere bakışı, imrenmenin ötesinde, garip ve fakir insanların patronları karşısındaki ezik duruşlarını yansıtıyor gibi.. Beyaz bir kişinin elini onların omuzları üzerine atıp birlikte fotoğraf çektirmeyi kabul etmelerinden bile mutlu oluyorlar..
Doğrusu, bu durumdan, şahsen, bu kez daha bir acı duydum. Hele de, beyaz derili bir insan görünce, onun etrafını çeviren ve dilenen yığınla çocuk, ihtiyar ve kucağında çocuğu anneler tarafından kuşatılıyorsunuz..
Çetin bir problem.. Ve öte tarafta ise, 50 ve 70 katlı gökdelenler, birbirleriyle yarıştalar..
*
Afrika'nın en kalabalık ikinci ülkesi olan Etiyopya, 1.104.000 km. karelik yüzölçümüne sahip ve nüfusunun da 125 milyon olduğu söylenmektedir. Nüfusun 50 milyon kadarının Müslüman, 50 milyon kadarının da ekseriyeti Ortodoks, bir bölümünün de Protestan ve Katolik Hristiyan, 25 milyon kadarının da Afrika'daki mahallî kabile dinlerine mensup olduğu bildiriliyor.. 'Falaşa' denilen bir küçük Yahudi Cemaati de varmış, ve onların büyük bir kısmı 30-35 yıl öncelerde Siyonist İsrail rejimine getirilmiş, ama, orada, 'Siyah Yahudi mi olur?' gibi ırkçı yaklaşımlarla dışlanıp, genelde askerlik ve temizlik işleri gibi alanlarda istihdam edilince , geri de dönememişler ve dünyanın başka yerlerine gitmişler; diğerleri de kabile dinleri..
Etiyopya Ortodoks Kilisesi de, İskenderiye ve Ermeni Ortodoks kiliseleri gibi, Patrikliğe bağlı olmayan, bağımsız kiliselerden sayılmaktadır.
*
(Bu arada, bir noktaya da değinmeliyim.
Asıl adı Makonnen Wolde Mikael olup, 1916'dan 1930'a kadar Etiyopya'nın İmparator naibi ve 1930'dan 1974'e kadar da Etiyopya İmparatoru olan Haile Selasiye'nin, Hz. Süleyman Peygamber ve Saba Melikesi Belkıs (Bilqays)'e kadar uzanan bir hanedanın mirasçısı olduğuna inanılıyordu..
İkinci Dünya Savaşı öncesi ve esnâsında inde okudukları 1935-45 arasında Mussolini İtalyası tarafından işgal edildiğini de hatırlayalım.. İtalya savaştan yenik çıkınca, Etiyopya da işgalden kurtuldu..
1967-68'lerde,Türkiye'ye bir resmî ziyarette bulunan Haile Selâsiye her yerde, hattâ haber bültenlerinde isminden önce resmî unvanlarının 'Güneşler güneşi, krallar kralı, Tanrı'nın seçkin kulu, Habeşistan İmparatoru ' şeklinde okunmasını dayatmış ve , günler boyu, haber bültenlerinde, 'Tanrı'nın bu seçkin kulu'nun ziyaret programları görülmeye değerdi..an haberdar olurken, bizim halkımızın yüzlerinden kahkahalarla noktalanan tebessümler de eksik olmuyordu.
Haile Selasiye, 1974'ün son demlerinde, ordusunun içinden çıkan Haile Mengistu Mariam isimli Marksist eğilimli bir darbeci subay tarafından devrildi ve sonra öldürüldüğü de açıklandı. Ancak mezarının nerede olduğu bilinmiyordu. (Onun mezarının, Mengistu'nun makam masasının altında bulunduğu anlaşılmıştı) Sonunda Mengistu da 15 sene kadar kanlı bir liderlik yaptıktan sonra devrildi ve tutuklandı, sonra kaçtı, hâlâ da Zimbabve'de yaşıyor..
*
Ethiopia, 'Eritre, Cibuti, Somali, Sudalerde n, Kenya ve Uganda ile komşudur ve Nijerya'dan sonra, Afrika'nın en büyük nüfusa sahib ülkesidir. Resmî dili; 'arabça ve ibranice' gibi 'sami' dil grubundan Amharca'..
Kendine özgü bir özel alfabesi var, bu dilin ve ülkenin.. Her yerde tabelalar o özel dil ve İngilizce ile birlikte yazılıyor.
Başkent ise, deniz seviyesinden 2350 metre yükseklikte olması hasebiyle dünyanın en yüksek başkentlerinden olan ve şimdiler 8-10 milyon kadar bir nüfusun yaşadığı Addis-Ababa'dır ve bu şehre, halk, kısaca 'Adisi' demektedir. Addis- Ababa, Amhara dilinde 'Yeni Çiçek' mânasına gelmektedir.
Etrafı ormanlık dağlarla çevrili, Bahar ve Güz diye iki mevsimi olan, baharda bol yağmur alan, ılıman iklime sahip bir başkent. Çok yoğun bir nüfus yaşıyor başkentte.. Her tarafta dilenci ordularının ortasında kalabilirsiniz.. Ama, başkent, genel olarak çok karışık- düzensiz değil..
*Dün Merkato (Pazar) mıntıkasındaki ünlü Mescid-i Enver'e gittik, öğle namazına henüz 2 saat kadar vardı, iki rekât 'ziyaret-i mescid namazı' kılıp çıktık.. Burası büyük bir câmi ama, mimarî bir özelliği yok denebilir.. İçeriye girerken, herkesin çorablarını da çıkarmaları isteniyor.. El-Aziz'li bir arkadaş, 'Bunlar Şâfii mezhebinden olsa gerek, ben şâfiîyim, bizde de böyle rivayetler vardı, ama böyle bir uygulama yok..' dedi.. İçerde yüzlerce, hattâ bini aşkın insanlar, Kitabullah'ı okuyorlardı, sessizce.. İçerisi tertemizdi..
Daha sonra, biraz uzakta, çok güzel çifte şerefeli iki minaresiyle göze çarpan 'Mescid-i Nur'a gittik.. Mimarisi güzel, içerisi temiz ve ferah..
*
Bu arada TC. B.Elçiliği'nden gelen bir haberde, dün akşam, 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin yıldönümü münasebetiyle, tertip olunacak Şehidleri Anma ve İftar programına davetliydik. İstiklal Marşı ve Kur'an-ı Kerim okunarak başlayan programda Büyükelçi Berk Baran bey'in Çanakkale Savaşı ve zaferi etrafında ve Amasya Üni. rektörü Prof.Ahmed Hakkı Turabî'nin Mehmed Âkif ve san'atı ve ayrıca musıkîye olan ilgisi üzerine yaptığı konuşmadan sonra, kendisiyle birlikte olan ve talebesi olduğunu belirttiği bir hâfızın, bir estrüman refakatinde okudukları ilâhîler ve Nesimî ve Yunûs Emre'den nefes'ler ve sonra da günün mânasına uygun şarkılar okudular ve de 20 kadar Etyopia'lı 13-14 yaşlarında kızların Türkçe olarak okudukları 'Çanakkale içinde vurdular beni..' ezgisi izlemeye ve görülmeye değerdi.
*
Bu konuya, Cuma günü de devam edelim, inşaallah..
STAR
YAZIYA YORUM KAT